Название: İlk Düşen Ak
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-927-1
isbn:
Kral tekrar sordu:
“Fakat kiminle?”
Diplomatın gözyaşları artık dinmişti. Pembe dantelli yenleriyle ıslak beyaz sakallarını silerek cevap verdi:
“Sarayınızda o kadar mabeynci, general, prens, kont kullarınız var. Kraliçe Efendimiz Hazretleri hangi kulunu arzu buyururlarsa…”
Üçüncü Fasıl
Kraliçe, duvarları, tavanı, döşemeleri altın kakma zambaklarla işlenmiş küçücük samimi yatak odasında, patlıcan rengi ipekten, kabarık bir divana uzanmış, kalçalarını ovduruyordu. Kapı vuruldu.
“Giriniz.”
…
Ovan kız fırladı. Kraliçe doğruldu. Yarım çıplaktı. Önüne kapadığı tül ropdöşambır, kopmuş iri melaike kanatlarına benziyordu. Çok sevdiği kocasının böyle hiç beklenilmeden gelmesine şaştı.
“Buyurun!” dedi.
Henüz on yedi buçuk yaşında pembe, beyaz, saf, masum bir civandı. Kral divanın kenarına oturdu. Hizmetçi kız dışarı çıktı.
“Sevgilim, böyle üşümüyor musun? Hava çok soğuk!”
“Hayır Haşmetmeap! Hatta yanıyorum! Tutuşuyorum!”
Bir iki dakika kadar şundan bundan, havadan sudan bahsettiler. Mini mini Kraliçe, kocasında bir fevkaladelik görüyordu. Eskiden hiç lakırdı söylemeyen bu ihtiyar şimdi şakıyordu. “Acaba memleketin doktorları yeni bir ilaç mı keşfettiler?” diye düşündü. Fakat nihayet laf, siyasete gelince zannında yanıldığını anladı. Kral hanedanının kutsiyetini, devletin tarihinde oynadığı rolü uzun uzun hikâye etti. Kendi ölürse kaç asırdır mesut yaşayan bu memleket, komşuların yağmasına uğrayacak, sevgili tebaası komşu ordulara asker membaı olacaktı. Söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu.
“Memleketin, devletin bekası senin elinde.” dedi.
Kraliçe şaştı.
“Nasıl Haşmetmeap?”
“Hemen bir veliahtçık doğursan hanedanım zeval bulmayacak.”
“Fakat bu sizin…”
“Hayır senin elinde!”
“Fakat, şey…”
Kral kalktı. Kraliçenin gür kumral, dağınık saçlarını titrek elleriyle kaldırdı. Mini mini pembe kulağına öpecek gibi yaklaştı. Başvekilin kendi kulağına fısıldadıklarını yavaşça tekrarladı. Söylediğini Allah’la Kraliçeden başka kimse duymadı.
“Ah mümkün değil, mümkün değil…”
“Fakat…”
“Beni öldürünüz. Başka bir prenses alınız.”
“Fakat…”
“Hayır, mümkün değil, yapamam. Ölmek bence daha hayırlı…”
Masum Kraliçe kendi gözyaşlarıyla baştan aşağı banyo etti. O kadar şiddetli ağlıyordu ki… Islanan tül gömleği pembe vücuduna yapıştı, bir buhar gibi kayboldu. İhtiyar Kral ona teselli veriyor, devletin âli menfaati için fedakârlıkta bulunmanın ulviyetini anlata anlata bitiremiyordu. Nihayet gözlerindeki yaşlar bitince Kraliçe istenilen fedakârlığa razı oldu. Önünde diz çökmüş yalvaran kocasının elmaslı tacını okşadı.
“Kalkınız! Devlet uğruna her şey feda.” dedi.
Doğruldu. Koştu, tuvalet odasından bir silecek aldı. Gözyaşlarıyla yıkanan vücudunu kurularken:
“Fakat hizmetime kimi tayin edeceksiniz?” diye sordu.
“Saraydan, kimi istersen, meleğim…”
“Kimi?”
“Mesela Prens Habezızika’yı… Gayet ketumdur!”
“Ketumdur! Fakat hizmetinden bir netice çıkmaz.”
“Mabeynci Kont Şodaref ’i…”
“Onun da…”
“Marki dö Brad’ı…”
“Geçiniz, o da nafiledir Haşmetmeap!”
“Ey, Vikont dö Loryan…”
“Hayır, onun hizmeti de boşa gider.”
Kral mabeyn erkânından kırk tane kadar asilzade saydı. Kraliçe hep: “Nafile, hizmetinden bir netice çıkmaz!” diye reddediyordu.
Muhterem Kral:
“Fakat ne biliyorsun sevgilim!” dedi.
Kraliçe demin bütün vücudunu ıslatan masum gözyaşlarını kuruladığı mavi ipek silecekle yüzünü kapayarak:
“Heyhat! İki senedir, ben onların hepsini tecrübe ettim.” cevabını verdi.
! ! !
Kral, devletin âli menfaati uğrunda bir defa değil, kendi haberi yokken kırk defadan ziyade fedakârlığa katlanmış olan bu mukaddes vücuda, bu beyaz melaikeye bakakaldı. Evet, başvekilin mukaddes endişesini o işte daha evvel duymuş, hem hiç vakit geçirmemişti. Meftunluğundan, memnunluğundan tatlı bir heyecan içinde kaldı. Titriyordu.
“O hâlde sevgilim, hizmetine dışarıdan birisini vereceğiz.”
“Hayır, yine saraydan!”
Kral saray erkânından ismini saymadığı bir adam hatırlayamıyordu.
“Pekâlâ! Fakat kimi? Sen söyle!”
“Hassa bölüğündeki Çavuş Fernan’ı…”
“Ne?”
“Evet onu isterim.”
“Dev Fernan’ı ha?”
“Evet.”
“Fakat sevgilim o bu odaya sığmaz, boyu iki buçuk metredir. O bir yerlere sığmaz. O bir alamettir.”
“Olsun. Olsun!”
İhtiyar Kral yine:
“Pekâlâ!” dedi.
Hatime
Dokuz ay, on gün, yedi saat sonra masum Kraliçe doğurdu. Fakat bir tane değil… İki prens birden! Artık halkın saadetine payan yoktu. Hanedanın bu ikiz goncasını o kadar sevdiler ki… Hiçbir vakit birini öbürüne tercih edemediler. Hangisi büyük, hangisi küçük… Belirsizdi. İkisi de aynı miktarda СКАЧАТЬ