Türk Medeniyet Tarihi. Зия Гёкальп
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Medeniyet Tarihi - Зия Гёкальп страница 5

Название: Türk Medeniyet Tarihi

Автор: Зия Гёкальп

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-897-7

isbn:

СКАЧАТЬ Cemiyet kelimesi iki muhtelif manada kullanılmaktadır. La societe ve l’association manalarında bunlardan birincisi, tabii ve devamlı olan siyasi zümrenin adıdır. İkincisi, suni ve devamsız olan şair zümrelerin unvanıdır.

      Camia Kelimesi: Bu kelimenin Fransızcası yoktur. Camia, birçok cemiyetleri muhtevi olan cemiyetler cemiyetidir. Mesela Aksâ-yı Şark Medeniyeti Camiası, Türk Camiası deriz. “Milletler Cemiyeti” yerine de “Milletler Camiası” demek daha doğrudur.

      Hülasa, cemiyet, içinde yaşadığımız siyasi ve iktisadi zümredir. Camia ise cemiyetler cemiyeti demektir. Cemiyetin medeni, dinî, kavmi ilh. Camialarının cemiyet üzerinde tesirleri vardır, cemiyetin de kendi camiaları üzerinde tesirleri olduğu gibi.

      1. Bölüm

      1. İslamiyet’ten Evvel Türk Dini

      Eski Türkçede Din Istılahları: Eski Türkler dine, “Nom”12 adını verirlerdi. Din kitabına da “Nom” derlerdi.13 Türk dininin ruhani reislerine “toyon” adını verirlerdi. Kâhin ve sihirbaza da “Kam” derlerdi. “Şaman” kelimesi, bu “Kam” kelimesinden doğmuştur. “Şamanizm” eski Türklerde kehanetin ve ruhani tababetin ismi idi. Mamafih “Şamanizm” daha evvel mâderî totemizm devrinde bir “din” idi. “Toyonizm”den sonra sihir mahiyetine girdi. Bu sebeple sonraları Şamanizm, eski Türklerin dinî değil sihrî bir sistemi oldu. Avrupalılar, Türklerin bütün dinî sistemlerine “Şamanizm” demekle hataya düşmüşlerdir. Tarih sahnesine çıktıktan sonra eski Türk dinine, “Toyonizm” yahut “Nom” demek lazım gelir. Cihangüşâ’da, Türk dininde olanlara “Nomî, Nomiyân” deniliyor. Bu kitabın beyanına göre hakan huzurunda, Nomîler ile Kamlar imtihan olmuşlar. Nomîler, Kamları mağlup etmiş. Nomîlerin elinde “Nom” adlı bir kitapları da varmış. Eski Türkçede “Yalavı” sihir manasına idi. “Yalavaç” kelimesi, bu asıldan iştikak eder. “Yat”14 kelimesi de sihir demekti. “Yeşim” taşına, “Yat Taşı”, “Yada Taşı” denilirdi.

      Eski Türklerde milletler din noktainazarından dört zümreye ayrılırdı: “Türk, Tat, Tatar, Tavgaç.”

      “Türk” hem Türkçe konuşan hem de “Toyonizm” dininde olan milletlerdi.

      “Tat”, Fârsîlere ve Türk olsun yahut olmasın umum kâfirlere ıtlak olunurdu.

      “Tatar”, Türk dinine ve medeniyetine henüz girmemiş olan bedevi aşiretlere denilirdi. İhtimal ki; bunlar lisanca da Türk değildiler, Moğol, Tunguz yahut başka bir ırka mensuptular. Şimdiki Şimal Türklerine Tatar denilmesi yanlıştır. Tarihçe, yalnız, Avarlarla Suvarların ve Cücenlerin Tatar olduğu malumdur. Tatar kelimesi “Tat Eri” tabirinden doğmuştur. Türkler Tatarları millî düşman tanırlardı.

      “Tavgaç” kelimesi “Tef” kelimesinden gelir. “Tef” kelimesi Mahmud Kaşgarî’ye15 göre “hiyle ve mekr” manasınadır. Binaenaleyh, “Tavgaç”, “hilekâr” demektir. Türkler Çinlilere “Tat” demezlerdi. Demek ki, din itibariyle Çinlileri kendilerinden ayırmazlardı.

      Eski Türkler, Türkçe konuşmayan milletlere “sümlim” derlerdi. Hem lisanca, hem de dince Türk’e benzemeyenlere “Sümlim Tat” derlerdi. Bundan anlaşılıyor ki; “Türk” kelimesi Türkleri, diğer kavimlerden, yalnız, lisanca ve siyasetçe ayıran bir tabir değildi; onları din itibariyle de yabancılardan ayırıyordu. Zahiri iştikakına bakılırsa, “Türk” kelimesi, “Töreli” demektir. “Töre”, “teamül ve âdet”, “la coutume” manasınadır.

      İlahların ve Ervahın Mahiyeti: Eski Türklerin dini bir nevi cemiyetsizlikti. Eski Türk dini, içtimai bünyenin tahavvüllerine tebean değişirdi. Eski Türk dininde her içtimai zümrenin maşerî vicdanı ya bir ilah yahut bir ruh suretinde idrak olunurdu. Binaenaleyh, içtimai zümreler ve cemiyet değiştikçe ilahlar da değişirdi. Eski Türklerde “Lâhût” tamamıyla “Nâsût”un bir makesiydi. Türk tarihine ait herhangi bir devrin ilahlarını bilirsek o devirde cemiyetin kaç aşiretten mürekkep olduğunu, bundan kolayca istinbat edebiliriz. Eski Türk dini “Totemizm” dini gibi bir “Cemiyetperestlik” idi. Fertler mensup oldukları cemiyete ve onun muhtelif zümrelerine taparlardı. Bunların maşerî vicdanları ferdî vicdanların fevkinde, gerçekten birer ilah gibiydi. Dinlerin mahiyetini anlamak için “Totemizm”e ait tetkikler kadar, Türk dininin tetkikatı da faideli olabilir. Fakat teessüf olunur ki, Avrupalılar, Türk dinini layık olduğu ehemmiyetle tetkik etmiyorlar. Biz burada, ilahların ve ervahın siyasi ve ailevi nasıl karşılaştığını ve her ilahın bir zümreye ait maşerî vicdana nasıl timsal olduğunu göstereceğiz. Bu tetkikler, siyasi cemiyet ve aile değiştikçe ilahların ve ervahın da aynı kanunlara tebean değiştiğini irâe edecektir.

      Türk Dininin Mahiyeti: Eski Türk dini, zahirde bir naturizm yani “Tabiatperestlik”ti. Hakikatte ise bir “Sembolizm” yani “Timsalcilik”ti. Türkler, tabii mevcutlara ve hadiselere taparken bunların içtimai zümrelerin timsalleri olduklarını bilmezlerdi. Fakat bugünkü sosyoloji ilmi gösteriyor ki bütün eski milletler, cemiyete ve onun zümrelerine timsal ittihaz ettikleri eşyaya tapmışlardır. “Totemizm” devrinde bu timsaller, hayvanlarla nebatlardır. “Natürizm” devrinde, tabii mevcutlar ve hadiselerdir. “Politeizm” devrinde, teşahhus ettirilmiş ilahlardır. Fakat bunların hepsi maşerî vicdanların zahiri timsallerinden başka şeyler değildir. Bütün eski milletler, haberleri olmadan “Cemiyetperest” ve “Milletperest” idiler. Vatanperverlik ve aileperverlik, o milletlerde milletin vicdanına ve onun dâhilinde bulunan ailevi zümrelerin vicdanlarına tapmak suretinde tecelli etmişti. Onun için biz burada, dinî tekâmülün muhtelif safhalarını cemiyete ve aileye ait tekâmüllerle karşılaştırarak tetkik edeceğiz. Binaenaleyh, evvela Türk Devleti mebhasinde, gösterdiğimiz “İl”in, muhtelif tekâmül safhalarıyla dinin tekâmül safhalarını karşılaştıracağız.

      2. Türk Medeniyetindeki İçtimai Tasnifler

      Türk Medeniyetinin Esasları: Geçen fasıldaki sözlerden anlaşıldı ki, İslamiyet’ten evvel “Toyonist” Türkler, Fârsîlere kâfir nazariyle baktıklarından İran medeniyetine kıymet vermiyorlardı. Çinlilere karşı ise bir nevi ihtirazkâr hürmetleri vardı. Türklerin Çinlilere gösterdiği bu temayül, Çin harsı ile Türk harsı arasında bazı müşterek müesseselerin bulunduğunu ima eder. Milletler arasında müşterek olan müesseselerin mecmuu(nun), beynelmilel bir medeniyet vücuda getirdiğini yukarıda gördük. Acaba gerçekten Çinlilerle Türkler arasında müşterek müesseseler ve başka tabirle müşterek bir medeniyet var mıydı? Böyle bir medeniyet varsa başka milletler de buna dâhil olmamışlar mıydı?

      Durkheim16 ile Mauss’un17 “L’Annéé Sociologique”in VI. cildinde neşrettikleri “Tasnifin İptidai Şekilleri” unvanlı makale, bize Çinliler, Moğollar, Tibetliler, Kamboçlular, Siyamlılar ve Tunguzlar arasında müşterek olan birtakım iptidai tasnifler bulunduğunu göstermektedir. Vaktiyle “Millî Tetebbûlar Mecmuası”nın 3. sayısında neşrettiğim bir tetkiknamede, Türklerde de bu tasnifin bulunduğunu ve hatta Sibirya’nın Kuriyaklar ve Şukşalar gibi iptidai kavimleriyle Finovalar, Hintliler ve İranlılar arasında da bunun bazı izlerine rast СКАЧАТЬ



<p>12</p>

Kaşgarlı Mahmud, Divânı Lügâti’t-Türk, yay. Besim Atalay, TDK, Ankara, 1940-1943, C. m, s. 137. Notlarda bizim verdiğimiz sahifeler hep bu baskıya aittir.

<p>13</p>

Cüveynî, Târih-i Cihângüşâ, yay. Muhammed Kazvînî, GMS, Leiden, 1911, C. 1, s. 10.

<p>14</p>

Divânı Lügâti’t-Türk, C. III, s. 3, 159, 307-8.

<p>15</p>

Divânı Lügâti’t-Türk, C.I, s. 332.

<p>16</p>

Emile Durkheim (1858-1917): Görüşleri Türkiye’de Ziya Gökalp tarafından temsil edilen ünlü Fransız sosyoloğu.

<p>17</p>

Marcel Mauss (1872-1950) Emile Durkheim’in yeğeni ve onun görüşlerinin takipçisi olan Fransız sosyoloğu.