Türk Medeniyet Tarihi. Зия Гёкальп
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Medeniyet Tarihi - Зия Гёкальп страница 4

Название: Türk Medeniyet Tarihi

Автор: Зия Гёкальп

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-897-7

isbn:

СКАЧАТЬ Arabalar, develer, atlar, öküzler de bu denizin gemileridir.

      Bu muazzam denizin adaları arasında seyrüsefere hiçbir mâni yoktur. Yolun zâd ve zahiresini beraber alan bir kervan, bu denizin bir ucundan öteki ucuna kadar gidebilir, turan kıtasının ülkeleri arasında gidip gelmek için hiçbir hail yoktur: Ne aşılmaz dağlar ne geçilmez ırmaklar, ne mürur edilmez göller ne de ubûr edilmez denizler yoktur. Macaristan’dan Mançurya’ya kadar, gayet geniş bir kıta vardır ki, bir Türk, atına binerek bu kıtanın bir ucundan öteki ucuna kadar hiçbir haile rast gelmeksizin gidebilir.

      Türk ilhanlığının haliki işte bu denizdir. Bu kum denizi olmasaydı hiçbir vakit Türk ilhanlığı meydana gelmeyecek idi.

      Mamafih, bu ilhanlığın teşekkülü ne kadar kolaysa inhilali de o kadar kolaydı; zira, ilhanlık, doğrudan doğruya fertlerden mürekkep olmayıp hakanlıklardan mürekkep idi. Hakanlık da fertlerden mürekkep olmayıp yabguluklardan mürekkepti. Yabguluk da doğrudan doğruya fertlerden mürekkep olmayıp yabguluklardan mürekkepti.

      Türk hakanlığı ve ilhanlığı, bir ilden çıkar. Bu il, en büyük il ise iki misli büyük illerden mürekkeptir, büyük illerdense iki misli orta illerden terekküp etmiştir, orta illerdense iki misli küçük illerin birleşmesinden hasıl olmuştur.

      Görülüyor ki, Türk cemiyeti, illerin tezâufu ile tekâmül etmiştir. Bu cemiyetin inhilali de tenâsuf tarikiyle olur.

      Türk cemiyetinde, “tali zümreler” iyice erimemiş, cemiyet “kıt’avî” şeklinden çıkamamıştır. Tali zümreler iyi erirse “mesleki zümreler” vücuda gelmeye başlar. “İçtimai taksîm-i âmâl” mükemmellesin cemiyetin tali zümreleri bu mesleki zümreler olmuş olur. O zaman cemiyete de “müteazzî cemiyet” adı verilir.

      Müteazzî cemiyetler kolayca inhilal etmezler. Çünkü bunların zümreleri, birbirleriyle zeveban ederek imtizaç etmişlerdir. Kimyadaki “imtizaç” da bunun gibidir.

      Türk devletinin birdenbire parlaması ve sönmesi: Tudunluk hâlinde bir Türk devleti teşekkül ederse, onun, az zamanda ilhanlığa kadar çıkması mümkündü. Türk devleti, bir merdiven gibi idi. Onun bir basamağına ayağını basan, orada daimi surette kalamazdı. Mutlaka, ya inecek yahut son basamağa, yani ilhanlığa kadar çıkacaktı.

      Türk milleti, başka milletlere benzemezdi. Başına bir kahraman gelirse siyasette ve medeniyette birdenbire parlar, siyasi ve medeni seviyesi birdenbire yükselirdi. Başında bir kahraman bulunmazsa inkısama ve inhilale başlardı. İnhitata başlayınca da bir an içinde sönüp giderdi.

      Bu hâlin sebebini arayalım:

      Türk devletinin inkırazını çabuklatan amil, hükümdarın vefatından sonra eyaletlerin şehzadeleri arasında taksim edilmesiydi. İslamiyet’ten sonra gördüğümüz misaller, İslamiyetten evvelki ahvali de bariz bir surette gösterir:

      Kaşgar’daki Hakaniyye Devleti’nde, her eyaletin başında bir “tigin”in hükümran olduğunu görüyoruz. Selçukîlerde de her vilayeti idare eden bir “şehzade” idi. Harizmşâhîlerde, Çingiz Hanîlerde, Timurîlerde de aynı hâl görülür.

      Yalnız Osmanlılar, bir şehzadeden fazlasını öldürmekle devletin merkeziyetini temin etmişlerdi. Fakat bu hareket de son derece vahşiyane idi.

      Devletlerin birdenbire parlaması da, birleşmeleri de, gayet kolay teşkilatların yan yana bulunmasındandı.

      4. Medeniyet ve Irk

      Medeniyet zümresi ve ırk: Bazı müellifler, Türkleri bazı müesseselerinin yahut kelimelerinin müşterek olması dolayısıyla “Altay” ırkından veyahut “Ural-Altay” ırkından sayıyorlar. Bazı müesseselerin müşterek olması yahut adlarında iştirak bulunması, böyle bir ırkın mevcudiyetini temin edemez.

      Irklar, birtakım teşrihî enmuzeclerdir ki, kafa tasının, uzun yahut yassı olmasıyla; saç, sakal ve bıyıklarının da siyah veyahut kumral olmasıyla taayyün eder.

      Medeniyet zümresine gelince, bu teşrihî vasıflarla teşahhus etmez. İçtimai müesseselerin müşterek olmasıyla taayyün eder.

      Türklerin akrabalığı aranırken medeniyet zümrelerinin bazı müşterek müesseselerine istinat ederek onlar vasıtasıyla akrabalık aranmamalıdır. Türkler, muhtelif zamanlarda, Çinlilerle, Tibetlilerle, Moğollarla, Tunguzlarla, Finovalarla, Macarlarla aynı ilhanlığın müşterek siyasi bayrağı altında, müşterek bir siyasi hayat yaşadıklarından ve müşterek bir medeniyet zümresi içinde, müşterek bir medeniyet hayatı yaşadıklarından, birçok müesseseleri müşterek olmuştur.

      Siyasi ve medeni iştiraklerden doğan müşareketleri, ırki bir vahdetin tecellileri gibi görmemelidir.

      Türklerin öteden beri kaç kere ve ne kadar müddet ilhanlık teşkil ettikleri malumdur. Hatta Tatarların ve Moğolların yaptıkları ilhanlıklar da asırlarca Türklerin -aynı bayrak altında- birleşmesini temin etti. Çünkü bu ilhanlıkların umumi ve resmî, hatta edebî lisanı Türkçe idi. Umumi harsı, Türk harsı idi.

      Türkler, Altay ırkına ve Ural-Altay ırkına mensup değillerdi. Türkler, bunlarla uzun müddet, siyasetçe veyahut medeniyetçe beraber yaşamışlardı. Türklerin bunlarla görülen, az çok zahirî müşabehetleri, bu müşterek hayatın neticeleridir.

      Türk ırkına dair tetkikatta bulunan Eugene Pittard11 “Irklar ve Tarih” adlı eserinde diyor ki: “Türkler, kendi başlarına bir ırktırlar. Başka ırkların birisinden ayrılmış değildirler. Türklerle Moğollar ve Tunguzlarla Tatarlar, aynı ilhanlıkların asırlarca devam eden müşterek terbiyesini almışlar ve mütekabilen birbirini temsil etmişlerdir.”

      İlhanlıklar bulunmadığı zamanlarda da müşterek bir medeniyetin müşterek bir medeni hayatı bulunurdu. İşte, Türk âleminde “ırk” adı verilen, müşterek evsafın menşei, bu iki camiavî hayattır. Türklerin Moğol, Tunguz, Samoyed, Finova, Macar gibi kavimlerle olan bazı müşareketleri de şu siyasi ve medeni iştiraklerin neticeleridir.

      Türklerin Menşei: Eski Türkler ayrı bir ırk oldukları için asıl ve menşeileri olamaz. Türkler, kablettarih zamandan beri müstakil bir ırktırlar. Müstakil bir ırk teşkil edecek kadar da çokturlar. Eugene Pittard diyor ki: “Türklerin kati menşeini bize kim söyleyecek?” Biz burada umum Türklerden bahsedeceğiz: Garbî Türkler, umumiyetle Oğuz ve Karluk hâkimiyeti altında yaşayan Türkmanlardır. Biz Türkman ile Türkmeni ayırıyoruz. Türkmanlar, “Salur Kara Han” ve “Çanak Han”, “Satık Buğra” ve “İlik Han” adlarını da taşıyan bir “Hâkâniyye Devleti” hükümdarının zamanında İslamiyeti kabul eden ve henüz İslamiyeti kabul etmemiş olan Şark Türkleri ile mücahede eden, bir iller ve kavimler müctemiâsı idi.

      Türkman kelimesi: “Türk’e benzeyen” demekti. Aralarında din farkı olduğu için doğrudan doğruya “Türk’üz!” diyemiyorlardı.

      Türkmenlere gelince bunlar, Türkmanlar arasında henüz “il hayatı” yaşayan ve hâlâ göçebeliği terk etmemiş olan bir Oğuz ilidir. Bunları Yörüklerle karıştırmamalı.

      1) Çıtaklar: Bunlar, Selçukîlerle beraber gelmişlerdi.

      2) СКАЧАТЬ



<p>11</p>

Eugene Pittard (1867-1942): İsviçreli Antropolog. Cenevre Üniversitesi Antropoloji profesörü olup sözü edilen “Irklar ve Tarih” adlı eseri, 1924 yılında yayınlanmıştır.