“Önemli değil, sonra konuşuruz.” Gora bunu söyledikten sonra gitmeye yeltendi ama Krişnadayal: “Dur bir dakika Gora.” diyerek onu durdurdu. “Sana söylemem gereken bir şey var. Eski bir Brahmo arkadaşım kısa bir süre önce Kalküta’ya yerleşti. Beadon Sokağı’nın yakınlarında oturuyor.”
“Adı Pareş Babu mu?” diye sordu Gora.
“Sen onu nereden tanıyorsun?” dedi Krişnadayal şaşkınlıkla.
“Adını Binoy’dan duydum, birbirlerine çok yakın oturuyorlar.”
“Pekâlâ.” diye devam etti Krişnadayal. “Onu ziyaret etmeni ve nasıl olduğunu öğrenmeni istiyorum.”
Gora bir an için duraksadı, bu fikirden hoşlanmadığı belliydi. “Tamam.” dedi. “Yarın sabah ilk iş olarak oraya giderim.”
Gora’nın hiç karşı koymadan bunu kabul etmesi Anandamoyi’yi şaşırttı ama delikanlı hemen ardından: “Hayır.” dedi. “Yarın gidemem.”
“Neden?” diye sordu Krişnadayal.
“Yarın Tribeni’ye gitmek zorundayım.”
“Tribeni’den başka gidecek yer bulamadın mı?” diye haykırdı babası.
“Yarınki güneş tutulması için orada bir yıkanma şenliği yapılacak.”
“Seni anlamıyorum Gora.” dedi Anandamoyi. “Ganj, Kalküta’dan da geçiyor, ta Tribeni’ye kadar gitmeden şenliğini burada yapsan olmaz mı? Bu işi biraz fazla ileri götürüyorsun!”
Gora ona karşılık vermeden odadan çıktı.
Ertesi gün Tribeni’ye hacı kafileleri gelecekti, Gora’nın oraya gitmek istemesinin nedeni buydu. Gora çekingenliğini yenmek, ön yargılarından kurtulmak ve ülkesinin sıradan insanlarıyla bütünleşerek onlara: “Ben sizinim, siz de benimsiniz!” demek için eline geçen her fırsattan yararlanırdı.
7
Binoy sabah kalktığında güneşin ilk ışıklarının, yeni doğmuş bir bebeğin gülümsemesi gibi parladığını gördü. Gökyüzünde amaçsızca süzülen birkaç beyaz bulut vardı.
Terasta durmuş, benzeri bir sabahın güzel anısını gözünde canlandırırken, aşağıda ağır adımlarla yürüyen Pareş Babu’yu gördü. Adamın bir elinde bastonu vardı, diğeriyle Satiş’in elini tutuyordu.
Satiş, Binoy’u görür görmez elini çırparak: “Binoy Babu!” diye bağırdı. Pareş Babu onu görmek için yukarıya bakınca, Binoy koşarak aşağıya indi ve evin kapısında onları karşıladı.
Satiş, Binoy’un elini tutarak: “Binoy Babu, neden bizi görmeye gelmediniz?” diye sordu. “O gün geleceğinize söz vermiştiniz.”
Binoy elini sevgiyle oğlanın omzuna koyarken ona gülümsedi. Pareş Babu bastonunu dikkatle masaya dayadıktan sonra oturdu ve söze başladı: “O gün siz olmasaydınız ne yapardık bilmiyorum. Bize çok iyi davrandınız.”
“Ben önemli bir şey yapmadım.” dedi Binoy alçak gönüllülükle. “Bunun sözünü etmeye değmez.”
“Binoy Babu, sizin köpeğiniz yok mu?” diye sordu Satiş.
“Köpek mi?” dedi Binoy gülümseyerek. “Hayır, yok.”
“Neden bir köpek almıyorsunuz?” diye üsteledi oğlan.
“Şey, bu hiç aklıma gelmedi.”
Pareş Babu onun imdadına yetişti: “Kazadan sonra Satiş’in sizin evinize geldiğini söylediler. Umarım sizi fazla rahatsız etmemiştir. O kadar çok konuşuyor ki, ablası onu ‘Bay Geveze’ diye çağırıyor.”
“Bazen ben de çok konuşurum.” dedi Binoy. “Onun için iyi anlaştık, değil mi Satiş Babu?”
Satiş soru yağmurunu sürdürdü ve Binoy bütün sorulara yanıt verdi. Pareş Babu fazla konuşkan değildi, arada bir huzurlu bir gülümsemeyle birkaç söz söylüyordu. Gitme zamanı gelince: “Biz 78 numarada oturuyoruz, evimiz bu sokağın üzerinde sağdadır.” dedi.
“O evimizi biliyor.” diye söze karıştı Satiş. “O gün kapıya kadar benimle geldi.”
Bunda bir kötülük yoktu ama Binoy hiç beklenmedik bir anda suçüstü yakalanmış gibi utandığını hissetti.
“Demek evimizi biliyorsunuz.” dedi yaşlı adam. “Ne zaman isterseniz…”
“Yani önceden haber vermeden, istediğim zaman…” diye kekeledi Binoy çekingence.
Pareş Babu ayağa kalkarken: “Biz yakın komşuyuz.” dedi. “Ama Kalküta gibi bir kentte yaşadığımız için bugüne kadar tanışma fırsatı bulamadık.”
Binoy konuklarını dışarıya kadar geçirdi ve hiç susmadan konuşan Satiş ile bastonuna dayanarak yavaş yavaş yürüyen Pareş Babu’nun arkasından baktı.
“Daha önce hiç Pareş Babu gibi bir adam görmedim.” diye düşündü.
“İçimden onun ayağının tozunu silmek geliyor. Satiş de çok tatlı bir çocuk! Büyüyünce gerçek bir erkek olacak. Hem çok açık sözlü, hem de zeki.”
Yaşlı adamla oğlan ne kadar iyi olursa olsun, Binoy’un onlara böyle bir saygı ve ilgi duymasının asıl nedeni tabii ki bu değildi. Ama o anda kafası bunu düşünemeyecek kadar karışıktı.
“Bu konuşmanın üzerine, Pareş Babu’nun evine gitmezsem kabalık etmiş olurum.” diye düşündü.
Ama Gora, partisinin ve Hindistan’ın adına: “Dikkatli ol! Oraya asla gitmemelisin!” diye onu uyarmıştı.
Binoy o güne kadar bu partizan Hindistan’ın bütün yasaklarına boyun eğmişti. Bazen ona söylenenlerin doğruluğundan kuşku duymuştu ama buyruklara hiç karşı çıkmamıştı. Şimdi Gora’nın Hindistan’ı ona yalnızca bir düş ürünü gibi görünüyordu ve içinde bir isyan dalgası yükseliyordu.
Hizmetçi öğle yemeğinin hazır olduğunu söylemek için yanına geldi ama Binoy daha banyo bile yapmamıştı. Saat on ikiyi geçmişti, kararlı bir biçimde başını hayır anlamında sallayarak: “Bugün yemeği evde yemeyeceğim, sen gidebilirsin.” dedi ve hizmetçiyi gönderdi. Sonra atkısını bile almadan, şemsiyesini kaptığı gibi sokağa fırladı.
Doğru Gora’nın evine gitti, onun her gün saat on ikide Amherst Sokağı’ndaki Hindu Vatanseverler Birliğinin bürosuna gittiğini ve günün geri kalanında Bengal’deki parti üyelerine onları harekete geçmeye çağıran mektuplar yazdığını biliyordu. Söylevlerini dinlemek isteyen hayranları orada toplanırdı ve sadık yardımcıları ona hizmet etme onurunu kazanmak için orada beklerlerdi.
Tahmininde СКАЧАТЬ