Dişi kurt aşırı bir öfke hâlindeydi. Üç taliplisi de dişlerinin izini taşıyordu üzerinde. Yine de hiçbir zaman aynı şekilde karşılık vermediler ona. Asla kendilerini savunmadılar. En vahşi ısırıklarına dahi omuzlarını dönüyor ve kuyruklarını sallayıp ufak adımlarla öfkesini yatıştırmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar ona karşı nazikseler de birbirlerine karşı serttiler. Üç yaşındaki kurdun sertliğinin şiddeti artmıştı. Tek gözlü ihtiyarı kör tarafından yakalayıp kulağını parçaladı. Yaşlı kurt her ne kadar tek gözü kalsa da rakibinin gençliğine ve gücüne karşı yılların getirdiği bilgisini kullandı. Kaybettiği gözü ve yaralı yüzü tecrübesinin ispatıydı. Bir an için de olsa tereddüte düşmek için çok fazla savaştan galip çıkmışlığı vardı.
Mücadele adil başlasa da adil sona ermedi. Sonucun ne olacağı mücadeleye üçüncü kurdun katılmasıyla beraber belli oldu. Genç lider yaşlı olana katılıp hırslı üç yaşındaki kurda saldırdı. Bir zamanlar yoldaşı olan iki kurdun dişleri tarafından kuşatılmıştı. Birlikte avlandıkları günleri, yakaladıkları avı, çektikleri açlığı unutmuşlardı. O işler geçmişte kalmıştı. Şu anda aşk söz konusuydu. Yemek bulmaktan daha ciddi ve zalim bir işti bu.
Bu arada bütün bunlara sebep olan dişi kurt, memnuniyetle oturup olanları izledi. Hatta zevk aldı bu durumdan. Bu onun günüydü ve çok sık gelmezdi bu gün. Kürkler kabartılmış, deriler dişlenmişti. Her şey ona sahip olmak için gerçekleşiyordu.
İlk kez tecrübe ettiği aşk mevzusunun bedelini canıyla ödedi üç yaşındaki kurt. İki tarafında da rakipleri vardı. Karın üzerinde gülümseyerek oturan dişi kurda bakıyorlardı. Ancak yaşlı kurt aşkta da savaşta olduğu gibi akıllıca davranıyordu. Genç lider omzundaki yarayı yalamak için başını çevirdi. Boynu rakibine dönüktü. İhtiyar tek gözüyle fırsatı gördü. Alçaktan, çenesi açık vaziyette fırladı. Uzun, keskin ve derin bir ısırmaydı bu. Dişleri boğazındaki büyük damarı deldi. Sonra geriye çekildi.
Genç lider korkunç bir şekilde hırladı. Ancak bu hırlama tam ortasında bir öksürmeye evrildi. Bir yandan kan kaybedip bir yandan öksürürken yaralı kurt can havliyle yaşlı kurda saldırdı. Ayakları zayıf düşüyor, gözünün önündeki ışık sönüyordu. Darbeleri ve sıçramaları kısalıyordu.
Bütün bu sırada dişi kurt oturmuş gülümsüyordu. Bu mücadeleden tuhaf bir keyif alıyordu. Çünkü bu vahşi doğanın sevişmesiydi. Doğa hayatının çiftleşme tragedyası sadece ölenler için trajediydi. Hayatta kalanlar için trajedi değil, başarmış olmanın fark edilmesiydi.
Genç lider karda yatıp hareket etmeyi kestiğinde Tekgöz, dişi kurda doğru yürüdü. Tavırlarında tedbirle karışık bir zafer havası vardı. Azarlanma bekliyordu ve dişi kurt öfkeyle dişlerini göstermediğinde şaşırdı. İlk kez nezaketle karşılanıyordu dişi kurt tarafından. Onunla koklaştı, hatta yavru köpekler gibi yanında atlayıp zıplama lütfunda bulundu. İhtiyarsa tüylerini ağartan yılların tecrübesine rağmen yavru köpek gibi hatta bir aptal gibi davrandı.
Mağlup edilmiş rakipler ve karın üzerine kanla yazılmış aşk hikâyesi çoktan unutuldu. Tekgöz’ün ağrıyan yaralarını yalamak üzere durduğu bir sefer dışında. O zaman dudakları bir hırlama hâlini aldı. Boynundaki ve omzundaki tüyler istemsizce havaya dikildi. Sıçramak için çömelir gibi olduğunda pençeleri kasılarak yerin karlı yüzeyini sıkıca kavradı. Ne var ki kısa süre sonra oynak bir tavırla kendisini peşinden koşturmaya çalışan dişi kurdun ormana dalmasıyla hepsi unutuldu.
Daha sonra birbirleriyle anlaşmış iki iyi dost misali yan yana koştular. Günler geçse de beraber kaldılar. Birlikte avlanıyor, avlarını öldürüyor ve birlikte yiyorlardı. Bir müddet sonra dişi kurt yorulmaya başladı. Bulamadığı bir şeyi arar gibiydi. Yere düşen ağaçların kovuklarında kendisini çeken bir şey var gibiydi. Üzerine kar yığılmış iri kaya parçalarının çatlaklarında ve mağaralarda koklayarak bir şeyler arar gibiydi. Tekgöz bunları umursamasa da dişi kurdu uysalca takip ediyordu. Olur da araştırmaları uzarsa uzanıp onu bekliyordu.
Tek bir yerde kalmadılar. Tekrar Mackenzie Nehri’ne dönünceye dek bölgede dolaştılar. Nehrin aşağısında yavaşça ilerlediler. Zaman zaman nehrin akıntıları boyunca avlanmak için uzaklaşsalar da hep geri dönüyorlardı. Bazen çiftler hâlinde gezen diğer kurtlara da tesadüf ettikleri oluyordu. Fakat iki taraf da diğerine dostane yaklaşmıyordu. Karşılaştıklarına memnun değillerdi ve yeniden sürü hâlinde gezmek istemiyorlardı. Birkaç kez yalnız kurtlara rastladılar. Bunlar her zaman erkekti ve Tekgöz ile arkadaşına katılmak için ısrar ediyorlardı. Dişi kurt Tekgöz’le omuz omuza tüylerini kabartıp dişlerini gösterince yalnız kurtlar geri çekilip yollarına devam ediyorlardı.
Ay ışığının olduğu bir gece sessiz ormanda koşarlarken Tekgöz aniden durdu. Burnu havaya kalktı, kuyruğu dikleşti. Havayı koklarken burun delikleri genişledi. Bir ayağını da köpek misali havaya kaldırmıştı. Tatmin olmadığından vermek istediği mesajı anlamaya çalıştığı havayı koklamaya devam etti. Alelade bir koklama eşini memnun etmeye yetmişti. Ona güven vermek için yürümeye başladı. Her ne kadar dişi kurdu izlemeye başlasa da hâlâ şüpheleri vardı. Uyarıyı incelemek üzere bir kez daha durmaktan kendini alamadı.
Ağaçların arasındaki geniş bir açık alana dikkatle ilerledi. Bir müddet yalnız kaldı. Daha sonra sürünerek ilerleyen bütün duyuları harekete geçmiş, vücudunun her kılından şüphe yayılan Tekgöz ona katıldı. Yan yana durup izlemeye, dinlemeye ve koklamaya başladılar.
Köpeklerin hırlaşma ve didişme sesleri, erkeklerin bozuk sesleri, kadınların azarlamaları, bir çocuğun tiz ağlama sesini duydular. Deriden yapılma koca çadırlar hariç araya girenlerin engelledikleri ateşin alevi ve bu ateşin gökyüzüne yavaşça yükselen dumanı dışında bir şey görünmüyordu. Burunlarına Kızılderili kampının kokuları geliyordu. Bu Tekgöz’ün anlayamayacağı bir hikâyenin parçalarıydı. Dişi kurdun her detayını bildiği bir hikâyenin…
Garip bir heyecan duyuyordu dişi kurt. Gittikçe artan bir zevkle koklamaya başladı. Ancak Tekgöz şüpheliydi. Endişesine ihanet edip tereddütle gitmeye başladı. Dişi kurt geriye dönüp boynuna burnuyla güven verici bir şekilde dokundu ve kampa bakmaya devam etti. Yüzünde yeni bir isteklilik vardı. Fakat bu açlıktan kaynaklı bir isteklilik değildi. Kendisinde ilerleme isteği uyandıran bir arzunun heyecanını taşıyordu. Ateşe daha da yaklaşmak, köpeklerle dalaşmak adamların sendeleyen ayaklarından kaçınmak isteğiydi bu.
Tekgöz, onun yanında sabırsızca duruyordu. Yeniden tedirgin oldu ve bulmaya çalıştığı şeyi yeniden aramak ihtiyacı bastırdı. Geriye dönüp ormanda koştu. Bu Tekgöz’ü rahatlatmıştı. İhtiyat, yeniden ormanın korumasına ulaşıncaya dek az biraz önünde koştu.
Ay ışığında gölge misali sessizce ilerlerlerken bir geçide geldiler. İkisi de kar üzerindeki izleri incelemek üzere burunlarını eğdi. Bu ayak izleri tazeydi. Tekgöz önden dikkatle ilerlerken eşi arkasındaydı. Geniş ayakları kara, kadife misali temas ediyordu. Tekgöz beyazların arasındaki beyaz bir hareketliliği yakaladı. Kayıp geçercesine yürüyüşü hızlıydı ancak Tekgöz’ün hızının yanında hiçbir şeydi СКАЧАТЬ