Название: Binbir Gece Masalları
Автор: Неизвестный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-10-5
isbn:
Ah mezar ah mezar… Bana dar cennet de dünya da
Sen ki birleştirdin güneşimi de ayımı da…
Bu sözleri duyunca öfkeden deliye döndüm ve bağırdım: ‘Seni kadınların en adisi, fahişelerin en iğrenci! Sen ki bir zenciyle kırıştırdın. Aslına bakarsan çok iyi bir şey yapmışım!’ Sonra onu öldürmek amacıyla kılıcımı çektim fakat o, sözlerimi ve kendisini öldürme niyetimi alaya alarak haykırdı:
‘Alçak adam! Seni köpek! Yazıklar olsun seninle geçirdiğim dönüşü olmayan zamana… Sen bana bunu yaptın ya, Allah da seni benim elime düşürdü. Bana öyle bir kötülük ettin ki yüreğim yandı. İçime hiçbir zaman sönmeyecek bir ateş düşürdün!’
Bu sözlerin ardından ayağa kalktı, anlaşılmaz şeyler mırıldandı ve şöyle dedi: ‘Sihrimin gücüyle yarı insan yarı taş ol!’ ”
“Sonrasını zaten biliyorsun; ayağa kalkamıyorum. Ölü ya da diri değilim. Bununla da kalmadı ve bütün şehri büyüledi. Bütün caddeleri ve sokakları… Yaptığı sihirle dört adayı da dört dağa dönüştürdü. Senin bana sorduğun gölün etrafındaki dağlar var ya işte onlar… Şehir halkı dört farklı dine mensup insanlardan oluşuyordu. Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve Mecusi… Büyü yoluyla insanları da değiştirdi. Müslümanları beyaz, Mecusileri kırmızı, Hristiyanları mavi ve Yahudileri sarı renkli balıklara çevirdi. Bana her gün yüz kırbaç vurdu ve çeşitli işkenceler etti. Her bir kırbaç darbesi vücudumdan sel gibi kan akıttı. Dahası vücudumun üst kısmına kıldan yapılma bir elbise giydirdi; üzerime işte bu cübbeyi sardı.”
Sonra sultan ağlayarak şu şiiri okumaya başlamış:
Sabırla, katlanıyorum Tanrı’m, kaderime
Ne olursa olsun tahammül edeceğim senden gelene
Bana baskı yaptılar, hayatımı zindana çevirdiler, gördüm işkence
Ama cennet mutluluğu unutturur acılarımı
Evet acılar ve nefret kısıtladı hayatımı
Ama Mustafa ve Murtaza açacak bana cennetin kapılarını…
Bunun üzerine sultan, genç adama dönerek şunları söylemiş:
“Ah genç adam, bir acın tükenmeden yenisi başlamış. Fakat şimdi o kadın nerede? Yaralı zencinin yattığı türbe ne tarafta?”
“Zenci, şu taraftaki kubbenin altında yatıyor.” demiş genç adam. “Kadınsa şuradaki odada. Her gün güneşin doğmasıyla birlikte yanıma gelir. Önce kıyafetlerimi çıkarır, bana deri kırbaçla yüz defa vurur ve ben çığlık çığlığa kalır, ağlarım. Fakat vücudumun alt kısmını hareket ettiremediğimden onu kendimden uzak tutamam. Bana işkence etmeyi bitirdikten sonra kölenin yanına gider. Ona içki ve haşlanmış et götürür. Bu her gün böyle devam eder.”
“Allah’ın rızasını kazanmak için genç adam, sana bir iyilik yapacağım. Öyle bir iyilik ki ben öldükten sonra bile hatırlanacak.”
Sonra sultan, genç adamın yanına oturmuş ve gece oluncaya dek onunla sohbet etmiş. Konuşmaları bittiğinde ise uzanıp uykuya dalmış. Şafak söker sökmez kıyafetlerini çıkarmış. Kılıcını bilemiş ve aceleyle zencinin yattığı yere gitmiş. Adam, mumların, lambaların, güzel kokulu parfümlerin, envai çeşit merhemin olduğu bir kubbenin altında yatıyormuş. Sultan, tek bir bıçak darbesiyle adamı oracıkta öldürüp saraydaki bir kuyunun içine atmış. Sonra zencinin yattığı yere tekrar dönüp onun kıyafetlerini giymiş ve kılıcını yanına alarak adamın yattığı yere uzanmış.
Bir saat kadar sonra melun cadı gelmiş. İlk önce kocasının yanına gidip kıyafetlerini soyduktan sonra onu kırbaçlamaya, zalimce dövmeye başlamış.
Adam “Şu çektiğim yeter! Bana merhamet et amca kızı…” diye ağlamış.
Kadın: “Çok sevdiğim tek aşkımın hayatını mahvederken sen bana acıdın mı?” demiş.
Sonra yapağıdan yapılma kıyafeti adamın çıplak ve kanayan bedenine giydirmiş. Cübbesini de sardıktan sonra bir kadeh şarap ve bir tas haşlanmış et ile kölenin yanına doğru yola koyulmuş. Feryat figan ağlayarak kubbenin altına gitmiş.
“Ah, ah!..” demiş ağlayarak. “Ah efendim, konuş benimle. Bir şey söyle!”
Sonra şu şiiri okumuş.
Bu acımasızlığa, bu sevgisizliğe ne kadar dayanırım
Yetmedi mi bu kadar gözyaşım?
Bizi kasten mi ayırıyorsun birbirimizden
Sevinecek misin düşmanımı mutlu edersen?
Sonra ağlayarak devam etmiş: “Efendim konuş benimle, konuş…”
Sultan, sesini değiştirerek zenciler gibi konuşmuş:
“Ah, ah, Allah’tan başka sığınılacak hiç kimse yoktur. Göklerin ve yerin sahibi odur.”
Kadının bu sözleri duymasıyla sevinçten bayılması bir olmuş. Kendine geldiğinde sormuş:
“Efendim, konuşma kabiliyetinizi kazandığınız doğru mu?”
Sultan sesini değiştirerek cevap vermiş:
“Lanet kadın! Seninle konuşmamı hak ediyor musun ki?” “Peki neden?”
“Sebebi şu ki; gün boyunca kocana eziyet edip duruyorsun, o da yardım dilemek için gece gündüz demeden göklere sesleniyor. Acısından lanet okuyup küfürler ederek gürültü yapıp bana uykuyu haram ediyor. Eğer böyle olmasaydı sağlığıma çoktan kavuşur, seninle yeniden konuşabilirdim.”
Bunun üzerine kadın: “Senin rahatın için ona yaptığım büyüyü bozarım. Yeter ki sen huzurlu ol!” diye cevap vermiş.
“Onu serbest bırak ki biraz olsun dinlenebileyim.”
“Emrin başım üstüne!” demiş kadın ve oradan ayrılıp saraya gitmiş.
Sabah olduğundan Şehrazat masalına burada ara vermiş; ertesi akşam da hükümdarın isteği üzerine devamını anlatmaya başlamış:
Kadın metal bir kâse alıp içine su doldurduktan sonra suya bir şeyler okuyup üflemiş. Bunun üzerine su, ateşin altına konulmuşçasına kaynayıp fokurdamaya başlamış. Kadın, suyu kocasının üzerine serpiştirerek şöyle demiş:
“Şayet benim yaptığım kara büyü seni bu hâle getirdiyse eski hâline geri dön!”
Aniden titreyip sarsılan genç adam, ayağa kalkmış. Kurtuluşuna sevinerek yüksek sesle: “Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir.” demiş.
Sonra kadın çığlık çığlığa:
“Yoluna git ve sakın buralara СКАЧАТЬ