Название: Benim Adım Koca
Автор: Berdibek Sokpakbayev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-40-9
isbn:
Maykanova da benim ardımdan çıktı:
“Kadırov! Buraya gel!”
Ben dönüp bakmadım.
“Kadırov!”
Kapıdan hızla çıktım.
Turnikeye yaslanmış vaziyette gülümseyerek bakan Jantas duruyordu. Öfkem daha beter arttı.
Daha da sinirimi bozmaya çalışarak resmen pusuda bekliyordu.
“Ne oldu, belgeyi aldın mı?” dedi.
“Aldım.” dedim.
“Hani, göstersene?”
Birden bir yumruk daha attım.
“İşte!”
Öğleden sonra yatağımda dinlenip düşüncelere daldım: Bu gün Maykanova’ya yaptığım davranış çok kabaydı dedim. Ancak onun Jantas’a kampa gitmek için izin belgesi verirken, bana vermemesi de hiç âdil değildi. Bu durum beni öfkelendirdi. Üstelik Maykanova öğretmen, hem de aynı zamanda sınıf öğretmenimiz. Boş ver, şu anda okul vakti değil, tatildeyiz. O bana ne yapabilir ki? Üç aya kadar da kim öle kim kala? Belki de gelecek eğitim-öğretim yılında bizim sınıf öğretmenimiz başka biri olur. Üstelik o zaman Maykanova’nın unvanından dolayı da ona saygı göstermek zorunda kalmam.
Hayat denilen şeyi durup düşündüğünde onun gerçekten çok ilginç olduğunu görürsün. Birbirleri ile yıldızları hiçbir şekilde barışmayan, birbirlerine karşı olan insanlar vardır. Maykanova ile ikimiz işte tam da öyleyiz. Bizim onunla takışmamız, güz mevsiminde o buraya öğretmen olarak geldiği andan itibaren başladı. Şöyle oldu. Yeni ders kitapları ve defterler satılıyor sözlerini duydum. Babaannemden para alarak koşa koşa dükkâna geldim. Doğruydu, gerçekten satıyorlardı. Fakat iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Dükkânın önündeki kuyruk alıp başını gitmişti.
Ne yapsam acaba diye biraz düşündüm ve hayırlısı artık diyerek kapıdaki kuyruğu hiç dikkate almadan içeriye girmeye niyetlendim. Çünkü kuyruğun sonundakilere yetmeme ihtimali vardı. Eğer kitabı temin edemezsem o zaman başkalarının ders kitaplarına mecbur kalırdım ve onlara yalvarıp dururdum. Bu hiç iyi olmazdı gerçekten. Başka hiçbir şeyin olmasa da ders kitapların hazır olsun. Ben şöyle bir özlü söz söylüyordum: Ders kitabı hazır çocuk, gönlü huzurlu çocuktur.
Kalabalığın içinde sıkışarak kapıdan içeri girdiğimde boyu yalnızca benim boyum kadar olan, tanımadığım mavi gözlü bir hanım birdenbire önümü kesip içeri girmeme izin vermedi.
“İnsanları itip kakarak nereye gidiyorsun? Sıraya gir” dedi.
O sırada kuruyasıca dilim, benim iradem dışında bir yalan söyleyiverdi:
“Ben ders kitabı değil, şeker alacağım.” dedim. Çünkü dükkânın gıda satan bölümüne insanlar sıraya girmeden rahatça girebiliyorlardı.
Mavi gözlü hanım bana izin verdi. Ben yalanım açığa çıkmasın düşüncesiyle önce şeker satılan bölüme doğru gittim. Fakat o sırada bana hiçbir şekilde şeker lazım değildi. Benim ihtiyacım olan, 5. sınıf ders kitaplarıydı. Tezgâhların kıyısından, insanların arasından kimseye fark ettirmeden kitap satılan bölüme doğru adım adım ilerlemeye başladım. Eğer bir hamle daha yaparsam o noktaya ulaşacaktım. Birdenbire o mavi gözlü hanım ensemden tutuverdi:
“Sen yolunu şaşırmışsın. Şeker şu tarafta satılıyor.” dedi.
“Bu sizi ilgilendirmez, bırakınız!” diyerek ondan kurtuldum ve tezgâha gittim.
Mavi gözlü hanım satıcıya yüksek sesle bağırdı:
“Şu gri şapkalı çocuğa vermeyiniz. O kuyruğa girmeden oraya geldi.”
O, bu sözü söyleyip bitirinceye kadar, Koca Bey gri şapkayı hemen koynuna koyup kel kafalı esmer çocuk oluvermişti bile. Çocuklar hep bir ağızdan bir şeyler sorarken o karışıklıkta ben hızlı davranıp hemen elli somu7 satıcının eline tutuşturuvermiştim. Böylece ihtiyacım olan ders kitabı ve defterlerimi alıp kucaklayarak çıktım. Kapının önünde mavi gözlü hanım omzumdan sertçe tutup (İnsanın eli bu kadar mı ağır olur!) “Seni utanmaz! Kaçıncı sınıftasın sen bakayım?” dedi.
Onun sorusuna cevap verdim.
Birkaç gün geçtikten sonra yeni eğitim-öğretim yılı başladı. Bir de ne göreyim, sanki pek lazımmış gibi, o gün bana dükkânda bağıran mavi gözlü kadın küçük adımlarla, evrakları koltuğunun altında, bizim sınıfa giriverdi. Koca Bey’in o anda nasıl bir hale düştüğünü bir görmeliydiniz. Fakat kendimi hemen toparlayıp hiçbir şey belli etmemeye çalıştım. Belki de o beni tanımaz diye düşündüm.
Yeni öğretmen ilk olarak bizim yeni eğitim-öğretim yılımızı kutladı, sonra da kendisini tanıttı. Sabira Maykanova. “Ben sizlere Kazak dili dersi vereceğim ve aynı zamanda sınıf öğretmeniniz olacağım” dedi.
Son sözü yine birdenbire Koca Bey söyledi. “Aman Allah korusun!” dedim içimden.
Maykanova birer birer sınıf listesine göre öğrencileri ile tanışmaya başladı. Sıra bana geldi.
“Kadırov.”
“Benim.”
Maykanova çok sert bir bakışla baktı.
“Biz ikimiz sanırım tanışıyoruz.”
Ben elimde olmadan güldüm.
“Olabilir.”
Maykanova, ben senden bu işin hesabını soracağım dercesine “Otur.” dedi kızgın bir ses tonuyla.
İşte o günden sonra Maykanova azıcık benimle takışırsa bana öfkesini kusuyordu. Kaç defa kış boyunca müdürün önüne sürükleyerek götürdü. En son, yıl sonunda davranış notuma “dört” puan verdi.
Bütün bunlar elbette beni sinirlendiriyor.
BEŞİNCİ BÖLÜM
İki gün sonra bir grup çocuk tozu dumana katarak piyoner kampına gitti. Bense içim kan ağlayarak köyde kaldım. Öğleden sonra ustabaşı gelerek kapıya dikildi.
“Kara Koca, evde misin?” diye seslendi.
“Evdeyim.” СКАЧАТЬ
7
Som: Kazak parası.