Название: Özbek Hikâye ve Kıssaları
Автор: Muhammed Emin Töhliyev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-73-7
isbn:
– Ben gitmeyeceğim, Kumru gidecek. Kahrolası bavulunu da alıp gidin, dedi yaşlı kadın.
– Ey, çok tuhaf oldu. Amcam bugün gidecek ya.
– Sen git evladım. Benimle oturmaktan usandın. Ciğerlerin biraz açılsın, gelirsin, dedi Kumru’ya.
Araba gitti. Yaşlı kadın bomboş avluda tek başına kaldı. Göğsünde sanki nereden geldiği bilinmeyen bir parça buz akşamdan beri erimiyor, vücudunu tir tir titretiyordu. Eve girip bir bohçayla çıktı. Bohçadaki Börühan’ın çocukluğunda giydiği elbiselere baktı. Yaşlı kadın eskiden bu elbiseleri koklayıp ağlardı. Şimdi göğsündeki buz onun ağlamasına engel oldu. Avlunun ortasında kibrit çaktı… Gürül gürül yanan ateşe Börühan’ın giysilerini birer birer atmaya başladı. Ateşte Börühan’ın çocukluğu yanıyordu. Karagöz, ateşin etrafında dolanıyor, bazen alevlerin hararetine dayanamayıp uzaklaşıyordu. Bir bohça giysi bir anda kül oldu. Rüzgâr küllerini dört tarafa savurdu.
Kumru bir şeyler hisset hissetmiş olmalı ki sokağın başına varmadan otomobilden indi. Eve geldiğinde annesi elini çenesine dayamış, kımıldamadan oturuyordu. Karagöz de onun hayallerine ortakmış gibi ön ayaklarına dudaklarını koyarak gözlerini yumup kımıldamadan yatıyordu. Kumru etrafa bakındı. Avludan yanık bez kokusu geliyordu. “Komşulardan birileri eski püskülerini yakmış anlaşılan” diye düşündü. Avlunun sofra kadar bir yerinin karardığını görüp şaşırdı. Yaklaşıp baktığında yerde çocukların gömleklerine dikilen on onbeş kadar düğme kavrulup çatlamış, etrafa saçılmıştı. Kumru ne olduğunu anladı. İçine bir ağırlık çöktü.
– Anne, ne yemeği hazırlayayım? Sabah da bir şey yemedin. Böyle dalıp dalıp gidiyorsun.
Yaşlı kadın başını iki yana salladı:
– İştahım yok evladım. İçerim buz dolu sanki. Yavaş yavaş bütün vücuduma dağılıyor.
Kumru korktu:
– Çok üzmeyin kendinizi. Olacağı varmış, oldu. Allah’ın takdiri bu.
– Ah kızım ah, çocuk doğurmadın ki bilmezsin.
Yaşlı kadın kızına hiç “çocuk doğurmadın” dememişti. Dese ayıplamış gibi olurdu. Kızının içinde zaten bu dert vardı. Bu sözü başkası söylese katlanmak mümkündü ama öz annen söylerse derdini kime açacaksın? Kumru annesinin sözünden alınmadı.
– Evlat acısı kötü oluyor evladım.
– Nihayet ağabeyim sağ işte, şükretmiyor musunuz?
Yaşlı kadın onun sözünü kısa kestirdi:
– Artık o yok!
Yaşlı kadın sözün sonunu getiremeden bayılıp yan tarafa düştü. Karagöz huzursuz olup fırlayıp gitti. Kumru annesini kucaklayıp minderin üstüne yatırdı.
Kapı tıkırdadı. Karagöz dış kapıya koştu. Kumru annesiyle uğraşıyordu. Avluya mahalle mescidinin imamıyla dernek başkamı girdiler. Yaşlı kadının halini görüp birbirlerine baktılar. Dernek başkanı:
– Kızım, vakitsiz gelmişiz. Annemizden müjde almak istemiştik.
Onlar, ayvanın önüne kadar geldiler:
– Anneciğim, akşam mübarek hac seferinden döndük. Sizin haccınız inşallah kabul edildi, dediler.
İmam, Saadet annenin “hacc- ı bedel” belgesini uzattı. Yaşlı kadın elini kaldıramadı. Gözlerini aralayıp “Sana şükürler olsun Allah’ım” diyebildi ancak. Kızına bir şeyler söylemek istedi, dili dönmedi. Kumru, annesinin ne demek istediğini anladı. Koşarak eve girdi ve iki takım yepyeni çapan alıp getirdi.
– Annem bu gün için saklamıştı, dedi ve ikisinin omuzlarına koydu.
Yaşlı kadın iki gün bu vaziyette yattı. Sonra kendine gelir gibi oldu. Dili dönmeye başladı. İşin doğrusu, onun ömrü sona ermişti. Bu müjdeli haber onun tükenen ömrüne ömür katmıştı. Bu hal, mumun sönmeden önceki son parlamasına benziyordu.
– Kardeşlerini çağır. Vasiyetimi açıklayacağım. Sen korkma kızım. Bu can dedikleri Allah’ın tenimizdeki emaneti. Ölüm hak. Ondan kaçmak, kurtulmak mümkün değil. “Üf” dedi mi çıkıp gider.
Yaşlı kadının çocukları geldiler. Kumru, annesinin arkasına yastık koyuverdi. Yaşlı kadın, sıralanıp oturan evlatlarına, torunlarına bakarken memnuniyetle:
– Allah’a şükür, tabutumun yanında gidecek, yolcu edecek kişiler çokmuş. Dinleyin evlatlarım. Abdumalik! Bundan sonra bunlara babanın yerine sen babalık yapacaksın. Kumru, kızım! Bundan sonra ben yerimi sana bırakıyorum. Abdunabi’nin düğününü bu avluda yapın. Ölümümün üzerinden bir yıl geçmesini beklemeyin, düğünü yapın. Böyle yaparsanız ruhum şad olur. Abdunabi gelinle birlikte Kumru’nun yanında kalsın. Bu ev onların. Anamız mezarında rahat yatsın derseniz Kumru’yu asla yalnız bırakmayın.
Yaşlı kadının dudakları kurudu. Kumru, fincandaki suya pamuk batırıp ağzına damlattı.
– Acelem var yavrularım. Beni babanızın yanına götürecekler. Şimdi bu diyeceklerimi dinleyin. Cenaze giderlerinin hepsini hazırladım. Bir yılım doluncaya kadarki merasimlerde yetecek kadar parayı Kumru’ya verdim. Kızım, kulağımdaki altın küpelerle mesh ayakkabılarımı yıkayıcıya ver.
O, bundan sonraki sözünü söylemeye çekiniyordu anlaşılan. Gülümsedi:
– Cenazeme gelen kadınlara çirkin görünmeyeyim. Kaşlarıma rastık…
Yaşlı kadın gülümseyerek, içindeki buz erimeden, kolayca can verdi…
Avluya kalabalık toplandı. Ona “Hacı Anne” diyerek cenaze namazını kıldılar. Tabutu götürürken mezarlığa gelmesi hoş olmaz diyerek Karagöz’ü komşunun bir odasına hapsettiler…
Yaşlı kadının kırkından sonra avluda insan ayağı seyreldi. Sahibi gidip bereketi kaçan avluda Kumru ve Karagöz boyunları bükük kaldılar.
Bir gün Karagöz’ün kirpiklerinde yaş gören Kumru’nun yüreği yandı. Karagöz’e katılıp O da ağladı. Yavaşça elini uzatıp onun başını okşadı. Eskiden bu köpeği hiç sevmezdi. Kaç kere maşayla dövmüştü. Ayaklarının altında dolaştığında tekmelemişti. Karagöz de onu pek sevmezdi. İşte şimdi iki üzgün canlı birbirine bakıp damla damla gözyaşı döküyorlardı. Karagöz artık geceleri başıboş dolaşmaz olmuştu. Her gün sabahleyin ortalık aydınlanmadan, yaşlı kadının sabah namazı kıldığı vakitte uyanıyordu.
Yaşlı kadının çocuklarından ikisi Taşkent’te, birisi Çırçık’ta, ikisi de Kibray’da yaşıyordu. Karagöz, sabahleyin tan yeri ağardıktan güneşin batışına kadar hepsinin evlerine uğrardı. Yaşlı kadını bulamayınca СКАЧАТЬ