Yırtık Ayakkabı. Muhittin Gümüş
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yırtık Ayakkabı - Muhittin Gümüş страница 5

Название: Yırtık Ayakkabı

Автор: Muhittin Gümüş

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-58-9

isbn:

СКАЧАТЬ zamanki buluşma noktası olan Ankara- Kızılay’da İlhan’la buluştuğunda Elif’in sevinci ve mutluluğunun derecesini etrafta gören herkesin fark ettiği aşikârdı. İlhan’ın da ciddiyeti sezilecek derecede idi. Duygularını frenleyen İlhan ile her düşüncesini ve duygusunu apaçık yaşayan bir Elif vardı orada. Hasret dolu geçen üç beş haftalık zamanda neler yaptıklarını ve hissettiklerini ayrıntılarıyla anlattılar birbirlerine. İlhan, Canan’la olan gönül bağını Elif’le paylaşmak istedi ama buna bir türlü fırsat bulamadı. Onun bu durumu nasıl karşılayacağını tahmin edemiyordu. Canan’dan dolayı Elif’i kaybetmek istemiyordu.

      Öğretmenlik sınavına Atatürk Lisesinde girdiler… Birlikte eğitim gördükleri arkadaşlarıyla son görüşmenin yapıldığı, son kez veda edilen yerde merak içinde geçecek bir süreç başlamıştı. Sonuçlar açıklandığında sevinçlerinden göklere yükselen avazlar, hayata sağlamca atılan ilk adımın işaretiydi. İlhan birdenbire Elif’e dönerek:

      – İyi de sen ve ben farklı yerlere tayin olacağız… Sonra ne olacak?

      – Dua edeceğiz aynı yere tayin olalım diye… Yok mu bunun başka yolu? Sadece eş durumu nedeniyle aynı yere tayin edilmek mümkün…

      – Eş durumu mu?

      – Evet…

      – Benim içimdeki bir ses diyor ki bana “Sen bir yere gitmeyeceksin! Ankara’da kalacaksın!” diyor.

      – Hayırdır inşallah! Sana bir şey diyeyim mi İlhan?

      – Evet, söyle lütfen! Ben ne dilediysem sen farklı bir hissiyata giriyorsun. Sen tayin olup git bir yerlere ama ben Ankara’da kalacağım diyorsun, öylemi?

      – Elifçiğim… Söylediğinin yarısı doğru…

      – Yarısı doğruysa tamamını da kapsayabilir o zaman.

      – Yarısı doğru olan sözün diğer yarısı eksik ya da yanlıştır. O cümlede “Sen tayin olup git bir yerlere…” demedim ve asla diyemem. Sadece kendimle ilgili önsezilerimi dillendirdim.

      – Seni kaybetmekten korkuyorum. Aşırı derecede hassaslaştım. Anla beni lütfen sevgili arkadaşım.

      – Şaşırtıyorsun beni sen! Kaybolmam merak etme! Artık atamalarımızı bekleyeceğiz bir hafta kadar… Belki de kısa zamanda belli olur yerlerimiz.

      …..

      Atamaları beklemeden memleketine dönmesi gerektiğini söyledi İlhan. Nasıl olsa adreslere gelecekti atama yazıları. Elif ise buna çok üzüldü. “Kal birkaç gün daha!” dese de İlhan kararlıydı. Elif için hüzünlü, İlhan için karmaşık duyguların yaşanacağı yeni bir gün başlayacaktı. Son olarak fakülteye uğrayıp hocalarımla vedalaşayım diye gittiğinde kendisinin akademik hayata atılması için araştırma görevliliği sınavına katılması istendi. Bu haber İlhan’ın Elif’e söylediği “İçimdeki bir ses, ‘Sen bir yere gitmeyeceksin! Ankara’da kalacaksın!’” dediği aklına geldi. Atamalar sonuçlanana kadar yapılan sınava tek aday olarak girmişti İlhan.

      Elif, âdeta küskün bir halde İlhan’a “Güle güle…” bile dememişti ayrıldıkları gün. İlhan da kızların duygusal hâllerinden birini yaşamakta olan Elif’in bu davranışından hafif bir hüzün hissetmişti. Buna rağmen araştırma görevliliği için yapılan sınavın sonucunun açıklanacağı gün İlhan telefon edip Elif’le birlikte olmak istiyor, bu sevinci birlikte yaşamayı arzu ediyordu. Elif için sürpriz olmuştu. Kendisi başka bir yere atansa da arkadaşının Ankara’da kalacağını öğrenmesi sevindirmişti. En azından bütün tatillerde Ankara’da buluşacaklardı. Heyecanla bekledikleri sonuç açıklanmış ve 1 Eylül’den itibaren göreve başlayacaktı İlhan. Sevincini de üzüntüsünü de paylaşmaya alışmış olan arkadaşlar artık ileriye daha sağlıklı bakmaya başlamışlardı. Elif’in morali biraz düzelmiş ve Eylül’e kadar yine ayrı kalacaklardı.

      Beklenen gün geldi ve Elif, Giresun’a atandığını İlhan’dan öğrendi. Sonbaharın ilk günleri hazanla hüzün bir aradaymış gibiydi. Hayatında hiç bilmediği ve gitmediği yerde ne yapacağını düşünürken, özellikle de İlhan’sız günlere nasıl alışacaktı? Hazırlıklardan sonra İlhan, Elif’in aile efradı olduğu hâlde terminalden yolcu etti.

      İlhan fakültede araştırma görevlisi, Elif uzaklarda bir lisede öğretmen olarak mektuplaşmaya devam ediyorlar, sömestr tatilinde ve bayramlarda Ankara’ya geldikçe hasret gideriyorlardı. Ankara’da Elif’i gören arkadaşları İlhan’ı merak edip soruyorlar, İlhan’ı görenler Elif’i soruyorlardı. Ayrı olduklarını kimse düşünmüyordu.

      Canan’ın Eğitim Yüksekokulundan mezun olmadan nişan ya da evliliği söz konusu değildi. İlhan’la olan yazışmaları seyrek de olsa devam ediyordu. İlhan’ın edebî derinliği olan sözlerine hep yalın cevaplar ve basit cümlelerle cevap veriyordu. “Ben romantik olsam da süslü laflar etmeyi bilemiyorum. Kusurumu bağışla lütfen!” diyordu. Elif’in yazdığı mektuplardaki temel meseleler ise meslektaşlar, öğrenciler, okul yöneticileri ve komşuları hakkındaydı. Son birkaç mektubunda çalıştığı okulda kendisine ilgi duyan bir öğretmen olduğunu yazıyordu. İlhan, Elif’in bu tavrının kendisini kıskandırmak için olduğunu düşünüyordu. Kıskanmak ya da kıskanılmak kimine hoş gelir, kimine nahoş…

      Mesleklerinin ikinci yılının yaz aylarına doğru İlhan’ın Erdem ağabeyinden gelen telefon yeni bir hayat çizgisinin başlangıcıydı. Erdem ağabey şöyle diyordu:

      – Canan’ı isteyeceğiz senin için… İşin var, maaşın var. Nikâhta keramet vardır. Ne diyorsun kardeşim?

      – Tamam… Bir kere isteyin… Vermezlerse zamana bırakırız. Acelemiz yok…

      – Sana kız vermeyecek adam, daha iyisini nerden bulacak? Turşusunu mu kuracak kızın?

      – Hayırlısı neyse o olsun ağabey…

      80’li yılların sonu… 11 Haziran günü… Tam iki yıl önceki vefa gecesinin yıl dönümüne tesadüf eden gün… Çalan telefondaki ses Canan’a aitti.

      – Beni sana verdiler… Kutlu olsun ikimize ve bizi sevenlere…

      – Canan’ım… Allah, ömür boyu mutluluk nasip etsin bize! Son mektupta yazmıştım sana dünür göndereceğimi… “Benimle evlenir misin?” bile diyemedim sana… Bizim büyükler dünür gittiklerinde “Sen ne diyorsun, gönlün var mı İlhan’la evlenmeye!” diye sordular mı?

      – Sormadılar… Çünkü bütün mektuplarımızı annem bulmuş, okumuş ve ailede bilmeyen de yokmuş zaten. Olsun… Nasip böyleymiş… Ağabeylerime sorup danıştılar mı onu bilmiyorum işte…

      – Neyse canım… Neticede resmen sözlüyüz artık. Kutlu olsun! Adım attığımız hayat yolunda ömür boyu bir olmaya söz verdik…

      – Hoşça kal! Görüşmek dileğiyle Allaha emanet ol hayatım…

      İlhan, Canan’ın “hayatım” hitabıyla biten konuşmasından çok etkilenmiş, kalbinin tatlı bir titreyişle vücudunun deşarj olduğunu hissetmişti. СКАЧАТЬ