Yırtık Ayakkabı. Muhittin Gümüş
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yırtık Ayakkabı - Muhittin Gümüş страница 4

Название: Yırtık Ayakkabı

Автор: Muhittin Gümüş

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-58-9

isbn:

СКАЧАТЬ bittiğini işaret eden levhayı görene kadar söz verdiği gibi açmadı mektubu. Ardından özenle açtığı mektupta yazılanları okurken kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Mektupta Elif’in özene bezene yazdığı sözler şöyleydi:

      Sevdiğim biricik arkadaşım, dostum,

      Sen giderken bir yanımın değil dört yanımın eksik kalacağını anladım. Gözlerimin gördüğü her yerde arar oldum seni. Ah ah… Birdenbire fena tasvir ettim kendimi galiba… Senin yokluğuna üç günden fazla tahammül edemediğimi çoktan anladım… Bu defa çok zor gelecek senin yokluğun. Neden dersen eğer… Aslında bilmiyorum… Bilsem de bildiklerimin o kadar “çünküsü” var ki… Çünkü epey zaman yoksun, gidiyorsun. Yakında geleceğim desen de daha bu satırları yazarken özledim seni arkadaşım.

      Galiba her sabah selamımı seher yelleri getirecek sana. Benim yerime “Günaydın!” desin sabah güneşi ilk nurlarını saçarken… Rüzgâr gitsin de arkadaşıma onu nasıl sevdiğimi anlatsın; çok mutluysa usulca gelip yanıma ve desin ki “Her gün saadetler diliyor hanımefendimiz size!”. Eğer mutsuzsa benim daima yanında olduğumu fısıldayıver kulağına ki unutmasın beni… Yüreğim daima onunladır” demek isterim. Arkadaşlık selden kalan balçık değil ki güneş vurunca kurusun da toz toprak olsun… Bizim arkadaşlığımız, dostluğumuz okyanus misali buharlaşsa da eksilmez, geri döner gelir yağmurla, daha saf, daha berrak, daha temiz bir hâlde. Aşkın gözü kördür ama dostluk o gözleri açar derdin bana hep… Yüreğine sevgiler, kulağına nağmeler, gözlerine renkler sunmak istedim senin için… Tebessümünü taklit etmeye kalktım da beceremedim, aynanın karşısında saatlerce… Benim sevdamın sesi suskunluktur ve suskunluğuna sevdalandığım dostumsun, arkadaşımsın sen. Yüreğinin derinliklerinde sakla bana ait olanları… İşte her neyse onlar benden sana emanet olsun…Çünkü senden emin oldum daima… Gülüşlerinde sakla benim sevgimi, dostluğumu. Ömrümüz boyunca sevgi ırmakları aksın gönlümüzün geniş vadisinden… Gönül vadisinin suları deryalara ulaşınca hayallerimizi yüzdürelim o enginlerde.

      İlhancığım

      Bizim birkaç yıllık arkadaşlığımız ne kardır ne yağmur ne de gelip geçen taze buluttur. Güneş gibi, ay gibi, yıldız gibi de değil… Bir doğup bir batan, bir görünüp bir kaybolan, bir parlayıp bir sönen bir şey değil…. Hep sabah olsun, hep güneşli olsun, belki bazen gurup vakti gibi gül kurusu renklerle dolu olsun gökyüzümüz. Seni kaybetmekten korktuğumu ama sana da her şeyi anlatacak cesaret ve kudreti bulamıyorum. Kalemimin gücü yetmiyor pek çok şeyi anlatmaya… Sen anlayışlı, hoş görülü, fedakâr ve yiğit bir insansın… Kısa zaman sonra dönüp gel… Özledim, özleyeceğim ve hasretle bekliyorum sevgili arkadaşım…

      Elif…

      Az kalsın “Şoför Bey! Sağda indirir misiniz? Ankara’ya acilen dönmem gerekiyor!” diyecekti. Yanında oturan yolcu da merak içinde İlhan’ı göz ucuyla seyrediyordu.

      – Delikanlı! Çok heyecanlandın birdenbire ve elin ayağın titremeye başladı, nefesin kabardı… Seni rahatsız eden bir şey mi oldu? İstersen bir bardak su iç de rahatla!

      – Şey… Yok bir şey abi… Mektubu okuyunca şaşırdım…

      – Kötü bir haber mi yazıyor? Sevgilinden mi bu mektup? Sıkıntıdan çok terledin birdenbire…

      – Hayır! Kız arkadaşımdan… Kötü bir haber değil de… Şey… Nasıl desem ki? Beni sevdiğini söylüyor galiba.

      – Ne güzel işte… Neden bu kadar heyecanlandın ki? Öyle sanıyorum ki senin söyleyemediğini o sana söylemiş olmalı.

      – Galiba öyle abi…

      – Sakin ol ve gözlerini kapat! Onu düşün… Hayal kur… Sonra uyu… Yine olmadı dua et gönlünce…

      – Teşekkür ederim size…

      Yaklaşık beş saat süren yolculuk boyunca Elif’le birlikte geçen bütün günleri, yaşadıkları güzel ya da zor anları bir bir yeniden yaşarcasına film şeridi gibi hatırladı. Evine ulaştığında yol yorgunluğundan ziyade zihnî yorgunluğu yüzünden anlaşılıyordu. Her zamanki gibi kendisini karşılayan annesiyle hasretle kucaklaştı. Annesi merak içinde:

      – Ne oldu yavrum? Pek hüzünlü görünüyorsun. Mezun olamadın mı yoksa?

      – Mezun oldum anneciğim. Yol yorgunluğu var üzerimde, biraz da uykusuzum.

      – İyi öyleyse… Aman başka bir sıkıntın olmasın da…

      Akşam yemeğinden sonra kendisini kutlamaya gelen akrabaları ve arkadaşlarıyla konuşurken bile aklında Elif’in mektubunda yazılanlar vardı. Diğer yandan da Canan’ı göreceği anı sabırsızlıkla bekliyordu.

      İlhan, gece yarısı misafirler gittikten sonra iki kız kardeşiyle evin ikinci katındaki odada konuşurken aklına birdenbire geleni yapmaya karar verdi. Fatma ve Sultan’la her şeyi konuşup onlarla paylaşabiliyordu. Onların fikrini alarak mektupta verilen mesajı anlamak istiyordu.

      – Şimdi size bir mektup vereceğim; önce okuyun, sonra yorumlayın. Yorumlarınızı ayrı ayrı istiyorum. Mektupta isim görünmeyecek, mektubu yazanın cinsiyeti de belli değil… Tamam mı Fatma? Önce sen oku istersen.

      – Peki abi… Böylece bize bir ödev vererek öğretmenliğe hemen başladın galiba…

      Fatma’nın yorumuna göre “Bu mektup, seni çok seven bir arkadaşının seni takdir ettiği, hep beğendiği bir insan olarak seni unutmayacağını belirten iyi bir dost mektubu… Sultan ise “Bu mektubu yazan eğer kız ise sana âşık… Erkekse bilemem… Daha fazla söze gerek yok…” dedi. Kafası karışıktı İlhan’ın… Ne diyeceğini bilemedi. Kız kardeşleri de şaşırmıştı bu duruma. Çok incelikle ve akıllıca yazılmış mektubu eline aldı ve özel belgelerini muhafaza ettiği kilitli çantaya ömür boyu saklamak üzere koydu. İlhan’a göre esas mesele şimdi başlamıştı. Yaklaşık bir ay sonra gideceği öğretmenlik sınavından önce Elif’e bu mektubun cevabını yazmalıydı. Daha önemlisi ne ya da neler yazacaktı? Muamma dolu günler çoktan başlamıştı İlhan için…

      Öğretmenlik sınavına kadar geçecek zamanı iyi değerlendirmek isteyen İlhan, diğer yandan da Canan’la bir yolunu bulup görüşmesi sadece on dakika sürmüş olmasına rağmen son derece mutlu olmuştu. Konuşmaktan çok bakışmayla geçen süre içinde İlhan’ın gönlünde tutuşan ateş harlanmıştı. Bakışları mihr, yüzü ay, gönlü nevbahar, dudağı gonca, dişleri inci, yanakları gül, kirpikleri ok, saçları yasemin, endamı servi olan Canan’ın kısacık sözleri bile bülbül sesinin nevasında gönlünden İlhan’ın kalbine akıyordu âdeta.

      Elif, Antalya’daki yazlığa gidip deniz, güneş ve kumdan bir tatili tercih ettiğine pişman olmuş, İlhan’ın her zaman söylediği “Lütfen, bir kere de Karadeniz yaylalarında dinlenmeyi denesen olmaz mı? Güney sahillerinde tavuk gibi ya kızarıp ya da kavrulup geliyorsunuz!” sözünü bir kez daha hatırlamış ama Karadeniz yaylalarına gidecek fırsatı da kalmamıştı.

      Derin düşünceler ve kimi zaman bunalımlar içindeki Elif, “İlhan bana mektup yazmış olsa da Ankara’daki evin adresine gider. Selma ablama СКАЧАТЬ