Hayma Ana. Oğulmaya Saparova
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayma Ana - Oğulmaya Saparova страница 7

Название: Hayma Ana

Автор: Oğulmaya Saparova

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-13-3

isbn:

СКАЧАТЬ yanımda oba var gibi. Boşa ürümez. Bu vakte kadar koyunuma, keçime kurt dadanmamıştır.”

      Kuşçu Sofi, Alabay’ın başını okşadı. Köpek, sahibinin kendisinden hoşnut olduğunu hissetmiş olmalı ki ayaklarını yaladı. Delikanlılar, atın sırtındaki heybeyi indirdiler. Kara keçelerden yapılan, duman isi sinmiş çadıra girdiler. Çadırın ortasındaki ocağa konulan etin kokusu iştahlarını açtı. Tanatar, heybedeki çörekleri ve süzme yoğurdu; “Ninem, torununuza gönderdi” diyerek uzattı. Kuşçu Sofi, hediyeleri kıvançla kabul etti. Ocakta kaynamakta olan etli çorbayı, ağaç çanağa dökerek içine Burla ninenin gör-derdiği çöreği doğradı. Tıka basa doydular.

      Gün gecikmişti… Dışardan yine Alabay’ın sesi duyuldu.

      “İşte, torunum da geldi. Bugün konuğum olduğu için ona yardım edemedim. Koyunları, keçileri sağıp ağıla salmıştır. Ona da sıcak bir çorba vereyim.”

      Kuşçu Sofi, ocaktaki ateşi canlandırdı. Sacayağın üzerine çorba dolu kazanı koydu. Bu sırada torunu, sıska delikanlı kapıdan eğilerek girdi. Kapı ağzından içerdeki konuklara tek tek göz gezdirdi. Aralarında Süleyman’ı görünce adeta yılıştı. Çadırın ortasındaki ocağın başına oturdu. Çorbasını önüne alarak kıyılayıp yemeye başladı.

      Kuşçu Sofi, delikanlılardan olandan bitenden haber almaya girişti.

      “Evet, yiğitler! Geliş gidiş nereden nereye? Hayırlı, uğurlu ola. Avlanmaya mı çıktınız? Yahut ötelere mi gidiyorsunuz?”

      “Sofi ağa! Biz, size hem Süleyman’ı beladan kurtardığınız için teşekkür etmeye, hem de Burla ninemin verdiği görevi yerine getirmeye geldik. Burla ninem size; devir kötüleşip gidiyor, torunuyla birlikte obasız, ıssız yerde kalmasın, dedi. Bizim obaya, Kalecik’e gelseler onlara göre barınacak bir yer bulunur, dedi. Moğol belası Harezm’i ele geçirmiş, Horasan’a da yaklaşıyor, sahipsiz-töresizler gibi dağ başında tek başına kalmayın, dedi.”

      “Hmm.. Moğol’un geldiğini gözleriyle gören var mı? Ya da obadaki kadınların tandır başındaki lafları mı?”

      “Yok, Sofi ağa! Süleyman’ın sele kapılıp sizin onu kurtardığınız gün biz, Cüveyn’den geliyorduk. Kaya dedem haber toplamak, olanı biteni öğrenmek için göndermişti. Bayatların obasında, Derbent’te, Cüveyn’de, hemen hemen her yerde bu söylenti var. Kaçıp gideni de gördük, başımıza ne gelirse gelsin katlanırız diyeni de. Kara Amid’e, Dımışk’a, Rum-i Kayser’e giderim deyip gidenlerin de haddi hesabı yok. Doğuya, gün doğusuna giden kervan görmedik. Herkes batıya doğru yollara düşmüş.

      “Beh… Ne yani şimdi Moğol geliyor diyerek ata toprağını terk edip gitmek olur mu? Düşman görmemiş yer değildir bu kadim toprak. Gelseler, geldiklerini görüveririz han oğul! Bir Moğol görmemiştik, onu gören gözümüz sağ olsun. Bizim obada da iki niyetliler var. Kaya Alpler çevre obalardan gelen aksakallılarla oturup yol gözlüyorlarmış. Her geçen gün kötü kötü haber yayılıyor. Sizler gibi yiğitleri olan obada Moğol ayağı sekemez. Onlar da bilirler Oğuz hanın nesillerinin yenilmezliğini…”

      “ Sofi ata! Size gelişimizin bir başka sebebi de işte bu anlattıklarınız. Cüveyn’e giderken, Çoğanlı vadisinde oba oba gezip asker toplayanları gördük. Fakat onlar askerlerini ‘ecrihar’ denilen askeri güce kabul ediyorlar. Bunların arasında ücretle tutulan askerler de var, karnını doyurmak için gelenler de, yolunu şaşırmışlar da. Siz önceden Selçuklu sultanlarının hizmetinde bulundunuz. Eğer bizi de Sultanlığın himayesindeki Türkmen Gücü askerlerinin arasına gönderebilirseniz diyecektik. Siz tavsiye ederseniz, bizi alırlar. İşte ben iz sürebiliyorum. Kuşu gözünden vurmasam da attığım ok boş geçmiyor. Yayına gücü yetmeyenlerden değilim. Nayza sallamayı da öğrendim. Kulağımı yere koyup dinlesem, beş menzilden gelen atların sayısını bilirim..”

      Rehber Miriş, tıpkı hemen kalkıp savaşa girecekmiş gibi bel kuşağını çekip toparlandı. Tanatar da Miriş’ten geri kalmamak istercesine kendi hünerlerini anlatmaya başladı:

      “Sofi ata! Türkmen Gücüne katılırsak, yüzünüzü yere baktırmayız. Ata binmekte, yay çekmekte, kılıç sıyırmakta biz de geride kalmayız hani! Kaya babam ta yürümeye başladığımızdan beri her şeyleri öğretti. Sizi utandırmayız, Türkmen’in adını yere düşürmeyiz.”

      Süleyman’ın aklı başına gelmişti. Tanatar ile Miriş’in gizli gizli konuşmalarını, şimdi daha iyi anlıyordu. Kuşçu Sofi’nin birlikte yola salacağını tahmin ederek, bir an hayretler içinde kaldı. Burla ninesine, Kaya Alp’e, Miriş’in babasına ne cevap vereceğim, şeklinde sorular zihninden gelip geçti. Görmüş geçirmiş Kuşçu Sofi’nin, delikanlılara nasihat etmekten başka çaresi kalmamıştı:

      “Hadi, sizi gönderdim, diyeyim. Peşinizden anneniz ağlayıp gelse, babanız yumruğunu sıkıp gelse ben ne derim? Savaş dediğine aksakallıların rızası, annelerin duasıyla gidilir. Düşmanla karşılaştığınızda sizi koruyacak olan dua ve dileklerdir. Ayrıca siz, Moğol yaklaşıp geliyormuş diyorsunuz. Düşman geliyor ise her obanın yiğidi, kendi obasını koruyup kollamalı değil mi? Türkmen Gücü askerliğine, içinden alev geçenleri seçiyorlar. Bunlar Sultanın yanından kuş geçse kanadından, kulan geçse tırnağından vuran bahadır askerlerdir. Doğru, ben uzun yıllar Türkmen Gücünde askerlik yaptım. Fakat şimdi devir, zaman değişti. Selçukluların düşmanları da çoğaldı. Bir kanadı Acem’de, bir kanadı Arap’ta. Birinin söylediğini diğeri duymuyor, duyduğunu da kabul etmiyor. Düşman, yedi başlı ejderha gibi; vücut bir olsa da her baş, kendininkini doğru biliyor.

      İşte.. Moğol belası geliyor. Siz dememiş olsanız bile benim haberim var. Sokak söylentisi olmadığını biliyorum. Buna göre, oğullar, sizin yeriniz Kaya Alp’in yanıdır. Bir dediğini iki ettirmeyin. Bu zor günlerde çekip gitseniz olmaz. Üçünüz birden obayı terk ederseniz, Alp’in kolu-kanadı kırılır. İşte, benim evimin direği, koç oğlum Dağbaşı gideli 8 yıl oldu. Yanına da obanın ben diyen, en sıkı yiğitlerini almıştı. Sultanın sağ kolu olduğu haberini aldım. Fakat şimdi onlardan ne bir selam, ne de bir haber var. Şama’a mı gitti, yoksa Rey’de mi? Bilmiyorum. Dağbaşı’mla birlikte giden yiğitlerin anneleri, babaları, hanımları, çocukları; “Ne zaman gelecekler” diye sormuyorlar ama onların hicranlarından kendimi, oğlumu suçlu hissediyorum. Bu yüzden kaçıyor, torunumla avcılık bahanesiyle dağda, derede yaşayıp duruyorum.”

      Delikanlılar sorgulu gözlerle birbirlerine baktılar. Gerçekten de Kuşçu Sofi’den böyle bir karşılık beklemiyorlardı. Hâlbuki Cüveyn’den geldiklerinden beri, onun; “Filanın yanına gidin, adımı söyleyin” diyeceğini, Türkmen Gücüne katılacaklarını tahmin ve arzu ediyorlardı.

      Süleyman, Kuşçu Sofi’nin cevabına sevindi. Diğerleri seslerini çıkarmadan, serili koyun derilerinin üzerine uzandılar. Uzun yol yorgun düşürmüş olacak ki üçü de yatıp kaldılar..

      Uyandıklarında, gün mızrak boyu yükselmişti. Ocakta pişen süt, kaymak tutmaya başlamıştı. El yüz yıkamak için dışarı çıktılar. Kuşçu Sofi ve torunu ağılda işleriyle meşguldü. Alabay ise konukları takip etmesi için kapı önüne konulmuş gibi, kocaman başını ayakları üzerine koymuş, yattığı yerden iri gözlerini onlardan ayırmadan yatıyordu. Delikanlılar ellerini yüzlerini yuyup ağıla doğru yöneldiler. Çalı-çırpı СКАЧАТЬ