Teselli. Aladin Şamil
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Teselli - Aladin Şamil страница 8

Название: Teselli

Автор: Aladin Şamil

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-70-1

isbn:

СКАЧАТЬ geldiğinde yeniden ortalık yeşermeye başladı, Dağlarda ormanlar çiçeklendi, ahali de yeniden ümitlendi.

      Sabahtan akşama kadar işlerle boğuşan Rüstem, kız ile seyrek görüşüyordu. Ama sürekli onu göresi geliyordu. O sebepten tarla dönüşlerinde, yarlar başında onu hatırlayarak yürüyordu. Haziran akşamlarından birinde Gülara’ya rastgeldi.

      Kayaların arkasından ansızın peydâ olan genci görünce şaşıp kaldı Gülara..

      – Bu saatte burda ne yapıyorsunuz, dedi Rüstem’e titrek bir sesle. – Vayy, öyle korktum ki… kaçaklardan biri belledim.

      – Ben çoktan burdayım. Sizi bekliyorum.

      – Bişey mi oldu?

      – Sizsizlik bana pek güç… Gülara!

      – Ah, Rüstem! Bana güç değil mi?

      Rüstem kıza durumunu anlattı:

      …Fikret ise günlerdir ortalıkta yok. Kimi zaman geceleri geliyor, tan ağarırken çıkıp gidiyor ve haftalarca görünmüyor. Kimseye bir şey söylemiyor, benim ağam tuhaf. Onu dağlarda gizlenip durur bellerdim. İki gün önce bize Settar ağa geldi, o da Fiket’i uzun zaman görmemiş.

      – Öyleyse, Fikret nerede pekiyi?

      – Bilmiyorum. Korkarım, gene Şevket’e takıldı.

      – Ekrem Bey’in oğluyla mı? Gülara hayrete düştü. Onunla ne işi olabilir?

      – Geçen sene Fikret, Şevket’in kardeşi Zeynep’le evlenmek istemişti, babam razı olmadı.

      – Zeynep güzel kız ve akıllı, dedi Gülara. Onun huyları ağabeyine benzemez.

      – Şimdi evlenme vakti değil!

      – Siz çok değiştiniz Rüstem. Sizden korkmaya başladım.

      – Neden Gülara? Ben korkunç biri mi oldum?

      – Hayır, ama son zamanlarda yönetim aleyhine lâflar etmeye başladınız.

      Aşağıdaki çayır tepeciğinden ansızın Fikret’in başı göründü. Gülara korkuyla bir çığlık attı, derhal güğümü eline alıp kaçacak oldu. Fakat Rüstem onu kolundan tuttu. O anda Gülara güğümün içindeki suyu boşaltıp tekrar pınarın altına koydu.

      – Geç vakitte burda ne yaparsın, dedi Fikret kardeşine, çitten atlayıp inmişti. Gülara’yı görünce kurnazca gülümsedi. – A– a… sevgi, özlem! Selâm aleykûm Gülara!

      – Aleykûm selâm Fikret ağa!

      – Sesiniz çıkmıyor. Teselli susulacak yer değil. İnsanların birbirlerine hassas işleri açıkladıkları yer.

      – Ben, Gülara’nın güğümü dolsun diye bekliyorum.

      – Güğümü doldu, dedi ironiyle.

      Rüstem, Fikret ağabeyinin sesini duymamış gibi ona cevap vermedi.

      – Nereden geliyorsun? Anam senin için endişeleniyor?

      Gülara bileğini güğümün sapına geçirip yola çıktı, ikisiyle de vedalaşıp eve gitti. Fikret güya kızın dediklerini işitmemiş gibiydi, cevap vermedi.

      – Anam ne oldu da, benim için meraklandı?

      – Kendileri git dediler, ben de gittim. Daha ne yapmam lazım, desinler onu da yapayım.

      – Anam huzursuz, bunu anlaman lazım.

      – Öyleyse niçin beni oraya– buraya göndermek istiyorlar?

      – Savaşlarda ölmeni istemiyoruz.

      – Niçin beni mutlaka ölecek diye belliyorsunuz?

      – Yok… Niçin mi? Çar uğruna kan dökülmesine karşıyım, sadece ben değil.

      – Çar için değilse, ya kim için ölmek lazım.

      – Bizi fakir olmaktan kurtaracak gaye için…

      – Öyle gâye var mı?

      – Settar ağanın fikrince var!

      – Settar hayal görüyor: Fakirler hakimiyeti, zenginler hakimiyeti… bunları nerden bulup çıkarır bilemiyorum. Babamın kafasına saçma şeyler sokuyor.

      – Sen ne diyorsun Fikret, senin aklın başında mı?

      – Kendime yetecek kadar başımda. Settar nereden “fukaralar hakimiyeti” çıkardı. Köyde yalınayak ve çıplak insanların çokluğunu bildiğinden, onlar arasında bir yer edinmek ister.

      – Sen nesin, fukara değil mi?

      – Fukarayım, lâkin öyle olmaktan bezdim, yaşamak istiyorum.

      – Nasıl? Köylülerden bağ bahçelerini alıp, sahibi olarak mı?

      – Niçin köylülerden? Kendim de elde edebilirim.

      Pınar başındaki bu sohbette Rüstem öz kardeşinin dünyaya ve hayata bakışını anladı. Pek üzüldü Fikret daha büyüktü. Rüstem onun yanında çocuk sayılırdı. Ama fikirleri bir değildi.

      – Zenginlik iyi şey, dedi Rüstem. Fakat başkasının emeği ile kazanıldığında değil. Sen Şevket ile çok yıllar dost– arkadaş oldun. Zeynep’in peşinden koştun. Sırça köşkteki hayatla tanış oldun, demek etkilendin.

      – “Sırça köşkteki hayat.” Fikret kardeşinin sözlerini öfkeyle tekrarladı. Ukalalık yapıyorsun ama burnun boklu, halen mülâhaza edersin.

      – Benim burnumla alıp– vereceğim yok, dedi Rüstem, Ama senin kafanda ne var ne yok anlamak için çok şey bilmeye gerek yok. Daha iki yıl evvel Şevket’le sen İstanbul’a gidip üniversitede okumaya hazırlanıyordun. Niçin gitmedin?

      – Gitmedim, o benim bileceğim iş -dedi Fikret, acıyla. Ama Zeynep’i bu işe karıştırma. Gülara, onun bir tırnağı bile olamaz, geceleyin dağlarda gezip dolaşıyor, töreden korkmuyor.

      Rüstem’in içinde engelleyemediği birşeyler kıpırdandı, söylenenler yüreğine inecekti, yumruklarını sıktı, az kalsın ağabeyinin üzerine atılacaktı.

      – Ben Gülara’yı seviyorum, dedi ve bunu kimseden gizlemiyorum, vakti geldiğinde kızın babasının ve anasının huzuruna çıkıp onu isterim. Ama senin gibi Ekrem Bey’in sarayında itilip kakılmam.

      – Sen bana ahlâk dersi verme! Ona ihtiyacım yok, omuzlarım üzerinde kendi kafam var.

      – Var… lâkin boş görünüyor!

      Fikret diklendi… Bir süre ters ters bakıp СКАЧАТЬ