Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 17

Название: Özbek Edebiyatı Yazıları

Автор: Karakaş Şuayip

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-95-4

isbn:

СКАЧАТЬ Muhammedkul Orakbayoğlı ve Türkiyeli muallim Naim Efendi’lerle birlikte Moskova veya başka bir yere gitmek maksadıyla yola çıkmışlar, Buhara toprağından atla geçerken Karşı şehrinde yakalanmışlar, bazı rivayetlere göre de vahşîce öldürülmüşlerdir. Dedikoduların giderek artması üzerine Mehnetkeşler Tâvuşı gazetesi, 30 Kasım 1919 tarihli nüshasında, İstanbul’da okumakta olan Semerkandlı Temürhan adlı bir gencin verdiği bilgileri, Hacı Muin’in açıklamalarıyla beraber neşreder:

      “Temürhan Efendi’nin bildirdiğine göre, Behbûdî Efendi’nin Buhara toprağında hapsedildiği haberi, Bakû’da hemen duyulmuştur. Bakû’da ikamet eden Türkistanlı Saidnâsır Mircelâlov adlı bir zât, Buhara’dan Behbûdî hakkında bilgi almak istemiş, serbest bırakılması için teşebbüste bulunmuş, ancak bu hususta hiçbir netice elde edememiştir.” (s. 34)

      Prof. Begali Kâsımov, eserinde, Behbûdî’nin bu son seyahatiyle ilgili olarak farklı kanaatlerin bulunduğunu belirtmektedir. Bunların birincisine göre Behbûdî, hacca gitmek üzere yola çıkmıştır. İkinci kanaate göre ise, Rusya’da bolşevizme karşı mücadele eden muhalif gruplarla birlikte Amerika devlet başkanı Wilson’un teklifi üzerine İstanbul önündeki Marmara adalarında toplanacak olan bir konferansa katılmak için Semerkand’dan ayrılmıştır. Plâna göre Behbûdî Efendi, Bakû’da Saidnâsır Mircelâlov ile buluşacak ve İstanbul’daki konferans mahalline gidecektir. Münevver Kaarî ise bu bahse dair 21 Aralık 1929 tarihli beyanında, 1917 yılında, Türkiye’deki İttihâd ve Terakkî Partisi’ne üye olan Behbûdî ile beraber Merdankul Şahmuhammedzâde, Ubeydullah Hocayev ve Saidnâsır Mircelâlov’un hep birlikte Türkiye’ye gitmek istediklerini yazmaktadır. Türkistan Muhtariyeti hükûmetinin vekilleri olan bu zâtlar, dünya kamuoyu önüne çıkarak Rusya’daki bolşeviklerin Müslümanları katlettiğini, tamamen imha etmeye yönelik bir siyaset izlediğini gözler önüne sermek istemektedirler. Ancak sovyet hükûmeti, Buhara emiri vasıtasıyla bu teşebbüse mani olmuş, Behbûdî Efendi’yi de katlettirmiştir. Naim Kerimov’un yazma hâlindeki Behbûdiyniŋ Soŋgi Seferi adlı eserinde bildirdiğine göre Behbûdî, “kızıl Rusiyanıŋ Buhara elçihâne hizmetçisi Ötkin vasıtasıla emir tamanıdan tutıldı, (…) emirniŋ Karşı şehrindegi valiysi Nuriddin Ağalık tamanıdan 25 Mart 1919 yılda vahşiyâne öldirildi.” (s.35-36)

      Begali Kâsımov, bu durumu değerlendirirken sovyet hükûmetinin Behbûdî Efendi’nin öldürülmesi suçunu Buhara emirine yıktığını ve Türkistanlı gençlerle birlikte sahte göz yaşı döktüğünü, böylece emire karşı gençlerde nefret ve öfke hissi peyda ederek Buhara’nın sovyetleştirilmesini çabuklaştırdığını, en önemlisi de böyle bir operasyonla, Türkistanlı Ceditçileri etrafında toplayarak kendisi için önemli bir tehdit unsuru hâline gelen Behbûdî gibi itibar sahibi cesur ve akıllı bir düşmanından kurtulduğunu söylemektedir. (s. 36)

      Müftü Mahmudhoca Behbûdî Efendi’nin yakalandıktan sonraki günleri ve öldürülmesi hakkında Hacı Muin Şükrullahoğlı’nın 29 Mart 1921 tarihli Mehnetkeşler Tâvuşı gazetesinde yayımlanan “Müfti Mahmudhoca Hazretleriniŋ Kanday Şehid Bolganlıgı ve Anıŋ Tamanıdan Yazılgan Vasiyetnâme” adlı yazısı, büyük önem arz etmektedir. Daha sonra, İnkılâb dergisinin 7 Ocak 1922 tarihli 1. sayısında da yayımlanan bu yazı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen önce, 16 Eylül 1988 tarihli haftalık Özbekistan Edebiyatı ve San’atı gazetesinde de neşredilmiş, bunlardan başka Milliy Uyganış ve Özbek Filologiyası Meseleleri (Taşkent 1993) adlı muhtelif makalelerden meydana gelen kitaba da dâhil edilmiştir. Bu konuda tek kaynak kabûl edilen yazıya göre Behbûdî Efendi’nin son günleri şu şekilde cereyan etmiştir:

      Behbûdî, yol arkadaşları ile beraber 25 Mart 1919 günü Buhara toprağına geçmişler ve Emir Âlimhan’ın adamları tarafından şehit edilmişlerdir. 1921 yılı Mart ayında, Buhara’dan Taşkent’e gelen Hacımurad Hudayberdioğlı, Behbûdî ile arkadaşlarının Karşı şehri valisi Togaybek tarafından nasıl şehit edildiklerine dair bilgi getirmiştir. Bu Hacımurad adlı zât, Buhara inkılâbının başladığı günlerde, hükûmet tarafından görevli olarak Semerkand’dan Şehrisebz ve Kitab taraflarına gönderilmiş, yine görevi sebebiyle Karşı şehrine geçmiş ve bu bölgede altı-yedi ay kadar hizmet etmiş, bu süre içersinde birçok hadiseye de şahit olmuştur. Hacımurad, işte bu görevi sırasında, Karşı valisine bir süre hizmetkârlık eden Ferganalı on yedi yaşlarındaki Sâdıkcan’dan Behbûdî ve arkadaşları hakkında bilgi edinmiştir.

      Sâdıkcan’ın anlattıklarına göre, Behbûdî ile arkadaşları, Şehrisebz’de yakalandıktan tahminen iki ay sonra Karşı şehrine getirilmişler ve birkaç gün zindanda yatırıldıktan sonra da Togay-bek tarafından şehit edilmişlerdir. Karşı zindanında bulundukları sırada valinin birinci hizmetkârı ve zindancıbaşısı olan Ahmet ile diğer hizmetkâr Sâdıkcan, Behbûdî ve arkadaşlarıyla sık sık görüşmek sûretiyle onların kimler olduklarını öğrenmişler ve nihayet Behbûdî’nin sohbetlerinden de etkilenerek onlara yakınlık duymaya başlamışlardır.

      Bir gün, bu hizmetkârların ricası üzerine vali Togaybek, Behbûdî ile arkadaşlarını huzuruna çağırtarak, “Siz niçin tutuklandınız?” diye sormuş. Behbûdî’nin, “Biz Beytullah’ı ziyaret etmek üzere yola çıkmışken emirin adamları, siz Ceditçisiniz, kâfir ve casussunuz, diyerek bizi tutukladılar. Eğer tetkik edilecek olursa, suçsuz olduğumuz anlaşılacaktır” cevabını vermesi üzerine Togaybek, “Siz Ceditçi ve kâfirsiniz. Buhara emirine isyan edenler, sizin meslektaşlarınız değil miydi? Sizi öldürmek lâzım. Siz, kurtulmak için Beytullah’a gitmek bahanesine sığınıyorsunuz.” karşılığını vermiştir.

      Zindancıbaşı Ahmet, bu ithamlara tahammül edemeyerek Behbûdî Efendi ile arkadaşlarının herhangi bir haksızlığa uğramamaları için meselenin tahkik edilmesini isteyince, öfkeye kapılan Togaybek, “Şimdi anladım ki sen de Ceditçiymişsin; çünkü onlara arka çıkıyorsun. Öldürülecek olan Ceditçi üç kişiydi, seninle dört oldu, seni de öldürmek lâzım” diyerek adamı tehdit eder. Togaybek, görüşmenin sonunda Behbûdî ve arkadaşlarıyla beraber zindancıbaşı Ahmed’in de hapsedilmesini emretmiş ve yakında Buhara emirinden gelecek fermana göre bunların öldürüleceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Behbûdî Efendi ayağa kalkarak, “Biz ölümden korkmuyoruz, bilâkis hak yolunda ölmeyi kendimiz için şeref sayıyoruz. Doğruluk ve inkılâp yolunda sadece biz değil, daha pek çok kişi şehit olacaktır,” cevabını verdikten sonra tekrar zindana atılırlar.

      Sâdıkcan, bu görüşmeden birkaç gün sonra Buhara emirinden vali Togaybek’e öldürme emrinin geldiğini, Behbûdî Efendi’ye haber verir. Behbûdî Efendi de bunun üzerine kendisiyle beraber arkadaşlarının da imzaladıkları meşhur vasiyetnamesini kaleme alarak Sâdıkcan’dan bunu her ne sûretle olursa olsun Semerkand’a ulaştırmasını rica eder. Behbûdî, vasiyetnamesinde şunları kaydeder:

      “Ey, Türkistan’ın maarif işleriyle meşgûl olan ülküdaş ve oğullarım! Ben kendim bir mahkûm olsam da sizleri bir an olsun aklımdan çıkarmıyorum ve sizlere vasiyet ediyorum: Beni seven ülküdaşlarım! Benim sözlerime kulak veriniz! Biz iki aydan beri Buhara şehirlerinde mahkûm olarak dolaştırılıyor ve son on günden beri de bir yerde (Karşı şehrinde), bu zalimlerin elinde bulunuyoruz. Ceditçi olarak adımız kâfire çıktı. Hizmetkârlar arasında adımız casusa çıktı. Buradan kurtulmamız pek mümkün görülmüyor. Ülküdaşlarım Sıddıkî (Aczî), (Sadriddin) Aynî, (Abdurrauf) Fıtrat, (Münevver) Kaarî ve Ekâbir Mahdum ve oğullarım Vedud Mahmud, Abdülkâdir Şekûrî!

      Sizlere СКАЧАТЬ