Название: Özbek Edebiyatı Yazıları
Автор: Karakaş Şuayip
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-95-4
isbn:
İstanbul’da bulunduğu sırada, Mergilanlı bir müderris ile Gülhane Parkı civarında gezerlerken İsmail Gaspıralı ve Hamdullah Suphi Beylere tesadüf ederler. İsmail Bey, daha önce Türkistan’a olan seyahatlerinde tanıdığı ve hattâ evinde misafir olduğu Behbûdî Efendi’yi, kaldığı Şahin Paşa oteline götürür. Fakat İsmail Bey pek zayıf düşmüştür, hastadır, nefes darlığı çekmektedir. Her üç-dört dakikada bir aksırarak balgam çıkarmaktadır. Behbûdî’ye uzun uzun Rusya’dan, Türkistan’dan, İslâm âleminden ve bütün dünyadan söz eden İsmail Bey, Müslümanların günden güne terakkî etmelerinden duyduğu memnuniyetini ifade eder. Behbûdî de Buhara, Taşkent, Semerkand, Hive, Fergana ve bütün Türkistan’ın vaziyetinden bahseder. Gece yarısına kadar yedi saat devam eden bu sohbet sırasında İsmail Bey, Behbûdî Efendi’yi seyahatten dönüşünde Bahçesaray’a davet eder. Otomobille Kırım’ı gezmek üzere sözleşirler. Ancak Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Behbûdî Efendi dönüşünde Kırım’a uğrayamaz. Bu, onların son görüşmeleri olmuştur. Bu görüşmenin ardından Kırım’a dönen Gaspıralı İsmail Bey’in 11 Eylül 1914, Perşembe günü vefat ettiği haberi duyulur.13
Behbûdî Efendi’nin neşrettiği Ayna dergisi, kendi döneminde eğitim ve kültür yönünden önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. Dergide, Türkistan halkının millî haklarına dair, tarih, dil, edebiyat ve eğitim meselelerine dair, dünya siyasetine dair kıymetli yazılar yayımlanmıştır. Bu yazılarda, bilhassa dilin muhafazası ve eğitim seferberliği üzerinde daha fazla durulmuştur. Behbûdî Efendi’nin kendisi de burada edebî tenkit, dil, tarih, eğitim ve milliyet meselelerine dair yazılar kaleme almıştır.
Behbûdî Efendi, gazeteci olarak döneminin en velûd muharrirlerinden biri olarak şöhret kazanmıştır. 1910’dan itibaren tevkif edildiği 1919 yılı Mart ayı sonuna kadar, kendi neşrettiği Semerkand gazetesiyle Ayna dergisi dışında Hürriyet, Turan, Sadâ-yı Türkistan, Uluğ Türkistan, Necat, Mehnetkeşler Tâvuşı, Tirik Söz, Tercüman, Şûrâ, Vakit, Taze Hayat gibi gazete ve dergilerde yüzlerce yazısı yayımlanmıştır.14 Begali Kâsımov, Behbûdî’nin kaleminden çıkmış yazıların, koleksiyonlara ulaşılamadığı için henüz tam olarak tespit edilemediğini, fakat bunların sayısının üç yüzden fazla tahmin edildiğini bildirmektedir.15
Cedit mekteplerinde yeni usûlde eğitim verilmesi, gazete ve dergilerde bu yöndeki eğitim faaliyetleri hakkında yazıların yayımlanması, Cedit mektepleri lehine kuvvetli bir rüzgârın esmesi ve en önemlisi değişen şartların tesiriyle yeni bir insan tipinin ortaya çıkarak dünyaya açık ve farklı tavırlar sergilemeye başlaması, Ceditçilerin aleyhine olmak üzere bir karşı akım doğurmuştur. Hiç şüphesiz Türkistan’daki Cedit hareketinin önderi ve en kuvvetli temsilcisi olduğu için günden güne şiddetlenen bu tepkilerin muhatabı da büyük ölçüde Mahmudhoca Behbûdî Efendi olmuştur. İşte bu tepkilerin sonucu olarak Behbûdî Efendi, yavaş yavaş Müslümanlara ihanet etmekle ve Rusperestlikle itham edilmeye başlanır. Bu karalama kampanyası giderek taraftar kazanmaya başlamış, hattâ resmî makamlara bile intikâl etmiştir. Ayna dergisinin 1914 yılına ait 12. sayısında haber verildiğine göre, bu kampanyanın bir eseri olmak üzere 3 Ocak 1914 tarihinde Mirza Uluğbek Medresesi camiinde binlerce kişinin huzurunda, “Usûl-i Ceditçiler, Rusça okutmayı teşvik ettikleri için kâfir ilân edilmiş, ayrıca her kim evlâdını Usûl-i Cedit mektebine verecek olursa, kendisinin kâfir, karısının da boş” sayılacağı bildirilmiştir. (s. 27)
Kendi oğlu Mes’udhoca’yı da Rus gimnazyumunda okutan Behbûdî Efendi, Cedit mektepleriyle ne yapmak istediklerini ve maksatlarını Ayna dergisinin 44. sayısında (1914), “yüz birinci” defa açıkladığını söylerken şunları kaydetmektedir: “Semerkandnı kette ulemâ ve kâzılarıdan muhterem bir kişi kette meclislerge ve hükûmetge söylegenleri üçün tübendegi sözlerni yüz birinçi def’a yazarmız: Ayna muharririniŋ mesleki on seneden ziyâde bir müddetden beri cerîde ve risâlelerge yazgen makâleleri ilen hükûmetge ve bütün halâyıkga ma’lûmdır. (…) Biz halknı Rus ve Nasârâ kılmakçı emes ve dîn-i mübîn-i İslâmnı harâb kıldurmakçı emes, belki muhterem ehl-i dînimizni maddeten terakkiy etdürmakçi ve dîn-i şerîfimizge mehkem turub, Rusiyada yaşamakçimiz. Rusiyanıŋ gracdeni (= vatandaşı), ilm ve hukuklık çin tebaası bolub ve Ruslardan kaçmay, belki kol kolga berib, Rusiya vatanıga bilfe’l şerik bolub, terakkiy kılmak ve Rusiya devletiniŋ mansablarıga müstahık kılaturgan Rusiyanıŋ ilm ü fenn-i zamâneviy okutaturgan mekteblerige rücû’ kılmakka muhterem hemvatanlarımıznı da’vet ve teşvik etgüvçi bir kişimiz.” (s. 28)
Mahmudhoca Behbûdî, Türkistan’ın 20. yüzyıl başlarında yetiştirdiği en önemli siyaset adamlarından biridir. Siyasî düşünce olarak vatanın ve milletin geleceğiyle ilgili düşüncelerini, Hurşid gazetesinin 10 Ekim 1906 tarihli nüshasında yayımlanan “Hayrü’l-Umûrı Evsâtühâ” (= İşlerin Hayırlısı Mutedil Olanıdır) adlı yazısında ortaya koymuştur. (s.18) Behbûdî, bu yazısında sosyalist anlayışı ve bu anlayışı Rusya’da hâkim kılmaya çalışan Lenin’in partisini reddetmiştir. Yazar, bir siyasetçi olarak Rusya’daki siyasî partileri değerlendirirken Sosyal Demokratlar Partisi (Behbûdî, bu partiye İştirâkiyyûn-ı Ammeviyyûn adını vermektedir.)’nin şeriata aykırı taraflarına dikkat çekerek “hayalî”, hattâ “zararlı” olduğunu belirtmektedir: “Bu tâifege koşılmak biz Müsülmanlar üçün nihâyetde zararlikdir.” Siyasî meseleler karşısında Gaspıralı İsmail Bey gibi düşünen Behbûdî, sosyalizmi bir “zorbalık” olarak değerlendirirken sosyal eşitliğin de adalete aykırı olduğunu bildirmektedir. Ferdin ve milletin yükselmesinde “terakkî”nin en önemli faktör olduğu inancı, Rus işgâl ve yağmacılığıyla birlikte Behbûdî Efendi’de Türkistan’ın istiklâli için mücadele etme fikrini doğurmuştur. (s.18-19)
Millet, hürriyetine kavuşarak kendi müstakil devletini kurmadıkça, adaleti sağlamak da mümkün olamaz. Bu, Behbûdî’nin inandığı temel prensiplerden birisidir. Behbûdî, Vakit gazetesinin 4 Kasım 1907 tarihli nüshasında basılan “Duma ve Türkistan Müsülmanları” adlı yazısında, çar idaresinin sömürge politikalarını ve bilhassa Türkistan’da iskân edilen Rus muhacirlerini temsilen altı milletvekili seçildiği hâlde, yedi milyon Müslüman için beş milletvekilinin seçilmesini açıkça tenkit eder. Bu uygulamayı, “zorevanlik”, “gayr-i ahlâkiylik” ve “gayr-i insâniylik” olarak değerlendirir ve reddeder. (s. 28)
Prof. Kâsımov, 20. yüzyılın başında СКАЧАТЬ
13
Behbûdî Efendi, bu haber üzerine
14
S. Mirveliyev,
15
Begali Kâsımov, “Cedidçilik, Ayrım Mülâhazalar”,