Название: Özbek Edebiyatı Yazıları
Автор: Karakaş Şuayip
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-95-4
isbn:
Behbûdî Efendi, 1903-1904 yıllarında Moskova ve Petersburg’u ziyaret etmiş, 1906 yılında Kazan, Ufa ve Nijni-Novgorod’a gitmiş, aynı yıl 23 Ağustos’ta Nijni-Novgorod’da toplanan Rusya Müslümanları Kurultayı’na, Türkistan delegelerinin başkanı olarak katılmış ve kürsüden bir de nutuk irad etmiştir. Behbûdî, yirmi beş gün süren bu seyahatiyle ilgili olarak daha sonra kendi çıkardığı Ayna dergisinin 31 sayısında (1914) şu bilgileri vermektedir: “1325 sene-i hicriyyesinde Rusiya Müsülmanlarınıŋ muhterem ziyâlı ve ekâbirleriniŋ Nijni yarminkasında milliy işler toğrısında meşveret kılınaturgan meclisge müşerref bolmak üçün Orunburg yolı ile Maskov, Peterburg, Kazan vâsıtasıla Nijni Novagorod barıb edim. Sefer 25 kün sözülüb.....” (s.53)
Begali Kâsımov, adı geçen eserinde, Behbûdî Efendi’nin eğitim konusunda sadece mektep ve ders kitaplarıyla yetinmediğini, bunların yanında, dünyadaki gelişmeleri takip etmek, milletin ve memleketin vaziyetinden ve gündelik hayattan da haberdar olmak ve bunları sevabıyla, günahıyla halka aktarmak gerektiği düşüncesiyle tiyatro ve gazetecilik faaliyetlerine de yöneldiğini bildirmektedir. Behbûdî, bu maksatla Türkistan’da ilk defa kaleme alındığı için çok meşhur olan Pederküş yâhut Okımagen Balanıŋ Hâli (Baba Kâtili yahut Okumayan Balanın Hâli) (1911) adlı piyesi de yazmıştır. Türkistan’ın hemen bütün şehir ve kasabalarında yüzlerce defa sahnelenen bu piyeste, okumayıp cahil kalan bir evlâdın, bir gün hattâ kendi öz babasının canına bile kastedebileceği mesajı verilmektedir. Ancak Behbûdî’nin ve diğer bütün Ceditçi aydınların, halkı eğitmek ve dünyadan haberdar etmek üzere teşebbüs ettikleri faaliyetlerin kolayca gerçekleştirildiğini düşünmek mümkün değildir. Çünkü evvelâ çar hükûmeti, Türkistan halkının bu faaliyetlerle aydınlanmasını ve haklarını aramaya kalkışmasını, tabiî olarak kendi menfaatlerine aykırı görmüştür. Nitekim Türkistan askerî valisi General Aleksey Nikolayeviç Kuropatkin (1848-1925)6’in 1916 yılında günlüğüne yazdığı şu meşhur cümlesi de bu durumu açıklamaktadır: “Biz elli yıl boyunca aşağı seviyedeki yerli halkı terakkînin uzağında, mekteplerin ve Rus hayatının dışında tuttuk.”7
Behbûdî Efendi, daha önce 1901’den başlayarak Türkistan Vilâyetiniŋ Gazeti, Terakkî, Hurşid, Şühret, Tüccar, Asiya8 gibi yayın organlarında yazılar neşretmek suretiyle gazetecilik faaliyetlerine fiilen iştirâk etmiş olmakla birlikte9 1913 yılından itibaren bu sahadaki çalışmalarını hem yazar, hem de yayıncı olarak sürdürmüştür. 1913 yılı Nisan ayından itibaren Türkçe ve Farsça olarak Semerkand’da kendi neşrettiği Semerkand gazetesini, haftada iki defa olmak üzere önce iki, sonraları dört sayfa hâlinde çıkarmıştır. Abdullah Avlânî’nin bildirdiğine göre, “elü halknıŋ közini açışge bâis” olan bu gazete, 45. sayıdan sonra maddî imkânsızlık sebebiyle kapanmıştır.10 Mahmudhoca Behbûdî Efendi, bu Semerkand tecrübesinden sonra, yine Semerkand’da, 20 Ağustos 1913’ten itibaren Ayna dergisini çıkarmaya başlamıştır. 1915 yılı Haziran ayına kadar yayın hayatına devam eden bu dergide, daha çok Türkçe olmak üzere bazen Farsça şiir ve yazılarla birlikte Rusça ilânlar da yayımlanmıştır. Dergi, önce haftada bir defa, 1914 yılı Haziranından itibaren de ayda iki defa olmak üzere toplam 68 sayı yayımlanmıştır. Ceditçi aydınların en önemli yayın organlarından biri olan bu dergi, Türkistan’dan başka Kafkasya, Tataristan, İran, Afganistan ve Hindistan’da da okunmuştur.11 Tâhir Pidayev, Ayna’nın ilk Özbek dergisi olduğunu bildirmektedir.12
Mahmudhoca Behbûdî, Ayna dergisinin 31. sayısında yayımlanan “Kasd-ı Sefer” adlı yazısında bildirdiğine göre, 29 Mayıs 1914 (H. 7 Receb 1332) tarihinde, doktorların da tavsiyesi üzerine uzun bir seyahate çıkmıştır. İki ay kadar süreceğini tahmin ettiği bu seyahati sırasında Kafkasya, Kırım, İstanbul, Yunanistan, Beyrut üzerinden Mısır’a kadar gitmeyi ve dönüşünde de tekrar İstanbul’a uğrayarak trenle Bulgaristan’a geçmeyi, Avusturya, Berlin ve Rusya’yı ziyaret ederek Türkistan’a dönmeyi düşünmektedir. Seyahati sırasında, dergisinde neşretmek üzere ziyaret edeceği ülkelerin bir kısım manzaralarıyla birlikte önemli mimarî eserlerin ve tanınmış şahsiyetlerin fotoğraflarını temin etmek ve derginin bünyesinde faaliyet gösteren Kütübhâne-i Behbûdî adını verdiği dükkânında satmak için İstanbul, Mısır, Kafkasya, Kazan, Orenburg ve Hindistan’da yayımlanan kitaplardan satın almak istemektedir. (s.53)
Prof. Begali Kâsımov, Ayna dergisinin 1914 yılına ait 34, 35, 37-52. sayılarıyla 1915 yılına ait 1-6 ve 13. sayılarında neşredilen bu seyahatle ilgili hatıraları, Mahmudhoca Behbûdiy adlı kitabında yayımlamıştır. (s. 53-144) Hatıralarına göre, seyahatine 29 Mayıs 1914 günü Semerkand’dan trenle başlayan Behbûdî, sırasıyla Bayramali (Merv), Aşkâbâd, Köktepe, Kızılavrat, Cebel, Bilik, Krasnovodskiy, Bakû, Kislovodskiy, Esintüki, Petigorskiy Celeznovodsk, Rostov, Odesa, İstanbul, Edirne, İzmir, Sakız, Rodos, Kıbrıs, Beyrut, Şam, Hayfa, Yafa, Kudüs, Halilürrahman ve nihayet Port-Said’i ziyaret eder. Gördüğü yerler hakkında dikkat sahibi birisi olarak önemli sayılabilecek bilgiler verir, değerlendirmelerde bulunur. Meselâ, o gün için Bayramali (Merv) ahalisinin ekseriyeti Rus, Ermeni ve Acemlerden meydana gelmekte olup Türkmenler, şehrin dışında, çadırlarda yaşamaktadırlar. Şehirdeki Rus kilisesi uzaktan görüldüğü hâlde binlerce Müslümanın mescidini görmek mümkün değildir. Cehalet içersindeki Müslüman ahali, şeriattan çok âdetlere riayet etmektedir. Ticaret, daha çok Acemlerin kontrolündedir. Türkmenlerin ise henüz bir mektepleri bile yoktur. Aşkâbâd’daki Rus ve Ermeni nüfusu her gün artmaktadır. Biraz da Acem nüfus bulunmaktadır. Henüz “yarı vahşî” bir hâlde ve sıkıntı içersinde yaşamakta olan civardaki Türkmenlerin, dünyadan ve hattâ kendi içine düştükleri durumdan bile haberleri yoktur; bellerinde ekseriyetle hançer taşımaktadırlar. “Hançer yerine kalem tutma” vaktinin geldiğini henüz fark etmemişlerdir. Gözlerinin önündeki medeniyet eseri şehirden ve “ateş araba”dan, yani trenden ibret almamaktadırlar. Kızılavrat ötesinde tesadüf edilen Kazakların perişanlığı da Türkmenlerinkinden daha az değildir. Bakû, milyoner Müslümanların yaşadıkları bir şehirdir; ticaret canlı, matbaalar harıl harıl çalışmaktadır. Emlâkin çoğu Müslümanların elindedir.
Akdeniz’in Şam sahilinde bulunan Yafa’da on beş binden fazla nüfus yaşamaktadır. Şehrin yakınında, deniz sahilinde bulunan ve bir kısmı ziraate elverişli olup daha çok kumla örtülü bir arazi, Yahudi milyonerlerin kurdukları bir şirket tarafından Türkiye’nin de müsaadesiyle yerli halktan yok pahasına satın alınmış, üzerinde her türlü ihtiyaca cevap verebilecek küçük bir kasaba inşa edilmiş ve dünyanın her tarafından getirilen Yahudi muhacirlere on, yirmi, hattâ elli sene vade ile verilmektedir. Kasabada, bu sûretle beş binden fazla Yahudi toplanmıştır. Asıl malzeme olarak taşın kullanıldığı Avrupaî tarzda binalar, ibadethane ve üniversite inşâ edilmiş, artezyenler açılmıştır. Yahudilerin tam bir birlik hâlinde yaşadıkları bu şehirde, Türk devletini temsilen ne bir polis, ne de bir müdür СКАЧАТЬ
6
General Kuropatkin, 1866-1871, 1875-1877, 1879-1897, 1916-1917 yılları arasında, çok uzun sayılabilecek bir süre Türkistan’da görev yapmıştır. 1916 yılı Temmuz ayından 1917 yılı Şubat ayına kadar Türkistan askerî valisi olmuş; 1916 yılında, hemen bütün Türkistan’ı içine alan meşhur isyan hareketinin bastırılmasında birinci derecede rol oynamıştır. Bkz.
7
Begali Kâsımov, “Cedidçilik, Ayrım Mülâhazalar”,
8
9
S. Mirveliyev,
10
Abdulla Avlânî,
11
12
Tâhir Pidayev, “Özbekistan Matbuatı ve Ammeviy Ahbarat Vâsıtaları”,