Название: Özbek Edebiyatı Yazıları
Автор: Karakaş Şuayip
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-95-4
isbn:
Nesim, Ali, Kıbrıs Türk Edebiyatında Sosyal Konular, Lefkoşa 1986.
Özbay, Hüseyin, Çolpan’ın Şiirleri, Ankara 1994.
Özkan, Fatma, “Yirminci Yüzyılda Tatar Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 1044-1080.
Parlatır, İsmail, “Makedonya ve Yugoslavya’da Çağdaş Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 579-658.
Sâdık, Sencer, Hâzırgi Özbek Edebiyatı, Taşkent 1992.
Sağlam, Feyyaz, Batı Trakya / Yunanistan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi, Ankara 1990.
Sağlam, Feyyaz, “Çağdaş Batı Trakya Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 418-448.
Sâlih, Muhammed, Közi Tiyren Derd, Taşkent 1990.
Saray, Mehmet, Azerbaycan Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Gaspıralı İsmail Bey, Ankara 1987.
Saray, Mehmet, Kazak Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Kırgız Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Özbek Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Türkmen Tarihi, İstanbul 1993.
Serdar, Gülgün, “Çağdaş Kıbrıs Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 379-418.
Serdar, Gülgün, “Kıbrıs Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 551-565.
Tavkul, Ufuk, “Karaçay-Malkar Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 727-744.
Temir, Ahmet, “Kuzey Türk Edebiyatı (Tatar-Başkurt)”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 705-726.
Temir, Ahmet, “Kuzey Türkleri, İdil-Ural ve Yöresi”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1251-1271.
Togan, A. Zeki Velidî, Hâtıralar, İstanbul 1969.
Togan, A. Zeki Velidî, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, 2.baskı.
Turan, Şekür, “Uygur Türkleri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 769-778.
Usta, Halil İbrahim, “Modern Azerbaycan Şiiri (Kuzey)”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 775-851.
Ülküsal, Müstecip, “Kırım Türkleri”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara-1976, s. 1140-1153.
Yarkın, İbrahim, “Batı Türkistan”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1160-1215.
Yenisoy, Hayriye Süleymanoğlu, “Bulgaristan Türkleri Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 449-578.
Y,T., Türkistan’da Türkçülük ve Halkçılık, İstanbul 1954.
Yüksel, Zuhal, “Kırım Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 684-704.
Zülfikar, Hamza, “Çağdaş Irak Türkmen Şiiri ve Şairleri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 727-773.
(1996)
Türkistan Cedit Hareketinin Öncülerinden
MÜFTÜ MAHMUDHOCA BEHBÛDÎ EFENDİ
Mahmudhoca Behbûdî Efendi’nin Yaşadığı Dönemde Türkistan
Türkistan’daki Ceditçilik hareketinin ilk ve en önemli temsilcilerinden eğitimci, gazeteci, tiyatro yazarı, siyaset ve fikir adamı Müftü Mahmudhoca Behbûdî Efendi, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında, can çekişen Türk dünyasının tarih sahnesine yeniden çıkarak varlığını ispat etmeye çalıştığı çetin mücadelelerle dolu karanlık döneminde yaşadı. Bu dönemde Türkiye Türklüğü, hem içeriden hem de dışarıdan gelen tehditler karşısında sarsılmaya ve yıkılmaya başlayan Osmanlı cihan devletini kurtarmanın telâşı içerisinde hızla modernleşmenin ve Avrupa ile arasında oluşan uçurumu kapatmanın çarelerini araştırmaya başlamış; vatanı, kuzeyden gelen Rus ordularının işgâline uğrayan Türkistan Türklüğü ise, hem cehaletten hem de esaretten kurtulmak için mücadele etmek zorunda kalmıştır.
1847 yılında Sırderya boylarından başlayan işgâlle birlikte Türkistan’da zorla kabul ettirilen Rus sömürge idaresinin, ilk günlerinden itibaren takip ettiği tamamen zulümden ibaret politikalar, kanlı kavgaları da beraberinde getirmiş ve Türkistan halkının işgâlcilerden derin bir nefret ve tiksinti duymasına sebep olmuştur. 1892 yılında Taşkent, 1898 yılında Andican’daki Dükçi Eşan, 1904-1907 yılları arasında Rusların “Namaz Oğrı”, Türkistan halkının ise “Namaz Bâtır” dedikleri Namaz Pirimkul liderliğindeki Dehkanlar ve 1916 yılında hemen bütün Türkistan’ı saran Milliy Âzadlık isyanlarıyla birlikte irili ufaklı yüzlerce isyan hareketi, bu zorba Rus sömürge idaresine karşı Türkistan halkının âzatlık hareketleri olarak tarihe geçmiştir.
Türkistan, Rus işgâlinin ardından, önce Türkistan ve Dala (Bozkır) askerî valilikleri hâlinde taksim edilmiş ve bütün valiliklerde de Rus ve Yahudi yöneticiler görevlendirilmiştir. Devlet dairelerine doldurulan Rus, Yahudi ve Ermeni memurlar marifetiyle “ırkçılık” siyaseti, pek kaba usûllerle tatbik edilmiştir. Sömürge idaresinin bu uygulaması, bütün Türkistan’ı, Rusya’nın ham madde ve bilhassa her türlü gıda ihtiyacını karşılayan bir ülke hâline getirmiştir.1 Bugün Özbek araştırmacılar tarafındanuzun listeler hâlinde neşredilen bu talanın, tarif edilmez boyutlarda gerçekleştiği bir hakikattir. Ancak Ruslar sadece maddî yağmacılıkla yetinmemiş, bunun yanı sıra Türkistan halkının tarih ve kültür mirasına da musallat olmuşlar; Türkistan Türklerinin dili, dini, tarihi, örf ve âdetleri, millî duygu ve inançları, namus ve gururu ayaklar altına alınmış, Cuma namazlarında tehditle çar adına hutbe okutulmuş ve Kur’an-ı Kerim’den “müşrik” ve “kâfir” kelimeleri, Türkistan halkının nazarında Rusları ifade ettiği için çıkarılmak istenmiş, Andican’da halk, Ruslarla karşılaşınca secde etmeye zorlanmış, pek çok yazma hâlindeki kitap, tarihî değeri bulunan kıymetli eşya ve arkeolojik eserler Rusya’ya götürülmüş, bunların önemli bir kısmı da Avrupa’ya satılmıştır.
Türkistan’daki bu maddî ve manevî zenginliklerin talan edilmesiyle ilgili plânlar, Rus müsteşrikleri ile Türkistan halkının dil, tarih, edebiyat ve kültüründen СКАЧАТЬ
1
D. Ziyâyeva,
Sömürgeciler, işgâlin ardından Türkistan’da üretilen hemen her şeyi Rusya’ya taşımışlardır. Bu bahse dair neşredilen listelerde pamuk, deri, yapağı, ipek ve ipekli mamûller, karaköl derisi denilen çok kıymetli astragan ve diğer kürkler, orman ürünleri, tuz, demir, çelik, kilim, halı, pamuk yağı gibi sanayi mamûlleri, canlı hayvan, tahıl ve her cins yaş ve kurutulmuş meyveye varıncaya kadar her şey, her yıl giderek artan miktarlarda Rusya’ya taşınmıştır. Meselâ, Hokand Ticaret Komitesi’nin tespitlerine göre 1901-1911 yıllarında Türkistan’dan Rusya’ya götürülen sadece pamuk yağı miktarının yıllar itibariyle dağılımı şöyledir: 1901’de 30.800 pud (1 pud = 16 kg.), 1902’de 66.300 pud, 1903’te 73.800 pud, 1904’te 167.700 pud, 1905’te 387.958 pud, 1906’da 556.878 pud, 1907’de 525.685 pud, 1908’de 569.733 pud, 1909’da 1.102.876 pud, 1910’da 1.575.980 pud, 1911’de 1.772.186 pud. Buna göre, Türkistan’dan gasp edilen yağ miktarında, on yıl içinde tam altmış kat artış meydana gelmiştir. Türkistan’da üretilen diğer bütün malların da aynı şekilde gasp edildiği muhakkaktır.
Rusya’ya götürülen malların önemli bir kısmı, Rus mamûlü olarak dünya pazarlarında yüksek fiyatlarla satılarak Rusya hesabına büyük gelirler elde edilmiştir. Bunlardan başka Türkistan halkından zekât, ev vergisi, arazi vergisi, can vergisi ve ticarî vergi adı altında ve halkın ödeme gücünün çok üzerinde ağır vergiler toplanmıştır. Ruslar, insanı dehşete düşüren bu soygunlarla hiçbir zaman yetinmemişler, bilâkis Türkistan’ı, “kendileri için yaratılmış bitmez tükenmez zenginlik kaynağı”, Türkistan halkını ise, “bu zenginliği kendilerine teslim etmekle yükümlü itaatkâr kul”lar olarak görmüşlerdir.
Bu bilgiler, 19. yüzyılda Türkiye’ye “hasta adam” adını veren Çarlık Rusyasının, aynı dönemde açlıktan can çekişmekte olduğunu düşündürmekte ve Sovyetler Birliği döneminde de devam eden sömürgecilik faaliyetleri de buna ilâve edilecek olursa, Rusya’nın yüz elli sene boyunca Türkistan Türklerinin el emeği ve alın teri sayesinde karnını doyurabildiğini ve nihayet sömürülecek bir şey veya sömürebilecek gücü kalmayınca da Sovyetler Birliği’nin kendi kendisini bilerek ve hattâ isteyerek tasfiye ettiğini akla getirmektedir. Bugün Rus sovyet imparatorluğundan geriye kalan Türkistan Türk cumhuriyetlerinin içinde bulunduğu ekonomik şartların, sömürgeci Fransız, İspanyol, Belçika, Hollânda, Portekiz, İngiliz imparatorluklarından geriye kalan Afrika, Güney Amerika, Güney-Doğu Asya ve Uzak-Doğu ülkelerinden daha iyi olmaması, bu kanaate haklılık kazandırmaktadır.