Название: Gönlün Göklerinde
Автор: Gabbas Kabışulı
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-18-8
isbn:
“Şu bıyıklar. Şu bıyıklar hafife alınmaz.” dedi ve ardından gözlerini kocaman açıp: “Gidebilirsin.”dedi sert bir sesle.
Ben, tek laf bile etmeden kapıya yöneldim. Biraz uzaklaşınca Yazı İşleri Müdürü’nün:
“Anladım, Yoldaş Albayım.”şeklinde kurnazca bir sesle verdiği cevabı duydum.
“Muhafız Alay Albayı.” dedi Bavken emrivaki bir sesle.
“Anladım, Yoldaş Albayım,Yoldaş Muhafız Alay Albayı.”dedi Nigmet Bey, nedense nazlı bir sesle.
“Çok çok iyi”dedi Bavken yüksek bir kahkaha atarak. “Gerçekten de ilginç bir adammış.”diye ben de gülerek, tabii ki belli etmeden kendi kendime gülerek odadan çıktım.
1978 yılının yaz mevsimi. Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Edebiyat Fonu Kazak Şubesi Başkanıydım. Öğle arasından sonra tam da yerime yerleşmiştim ki telefon çaldı. Ahizeyi kaldırdım. Diğer taraftan:
“Yoldaş Başkanla mı görüşüyorum?” diyen çok net ve sert bir ses geldi. Bavken’in sesi.
“Selamünaleyküm.”dedim hemencecik.
“Aleykümselam. Oğlum ben “Alatav” Tatil Evine yarından itibaren iki kişilik sevk istiyorum, yengen ile ikimize. Tamam mı?”
“Şimdi bakacağım, sonra size dönerim” dedim. En az bir hafta önce sipariş vermeden elde etmenin mümkün olmadığı sevki ha deyince bulmak mümkün mü ki. Ancak cesaret varsa anlat bunları.
“Teşekkürler. İyi günler.”diye kısa kesti Bavken.
Değerli ağabeyimizle ilk görüşmemizden sonra da birkaç defa daha görüşmüştüm. Asıl katılımcısı olmasam da büyük küçük diğer meslektaşlarla görüşmelerine katılarak kendisini dinleme fırsatı bulmuştum. Aynı masada yemek de yemiştim.
Bavken’in talimatını yerine getirmek için girişmelere başladım. Bakanlar Kurulu nezdindeki 4.Genel Müdürlüğün Genel Müdürü Petr Romanoviç Çekurov’a telefon ettim. Bizdeki “Almatı”, “Alatav”, “Okjetpes”, dışarıdaki “Essentuki”, “Kislovodsk” ve diğer tatil evlerine sevk verme konusunda yetkili kurum o idi. Biz, yazarlar için ihtiyaç duyduğumuz sevkleri yaklaşık bir ay önce yazılı olarak isterdik. Bavken ise yarından itibaren diye elimi ayağıma doladı. “Daha önceden söylemeliydin” diye Bavken’e itiraz edecek cesaret de yok. Çekurov da çözüm bulmakta zorlanarak “Vah Bavırjan, vah… sevk hemen bulunur mu hiç?” dedi. Sesinden Bavken’e saygı duyduğunu anladım. Hem bir kurumun Genel Müdürü hem de Sağlık Bakanı Yardımcısı olmak az yetki sayılmaz. “Yok” diye kesip atabilirdi de kolayca. Öyle davranışlarına daha önce şahit olduğum da vardı.
“Petr Romanoviç biraz sonra arayayım mı sizi?” dedim üsteleyerek.
“Bir tane bile bulmak zor olacaktır, hepsi de verilmiş.” diye o da kızmaya başladı.
“Kim bilir, belki bulunur” diyorum.
“Kim bilir”miş. Ben biliyorum. Veren benim.”diyor.
“Başka yazarlar için böyle istemezdik, Bavırjan Momışulı ya” diyorum. Bavken’den daha önemli kimsenin olmadığını ima ediyorum.
“Yarın saat onda arayın”dedi o. “Yarın” mı?..
Ertesi gün daireye varana kadar rahat edemedim. Şayet sevk bulunursa Allah vermiş, bulunmazsa Allah çarpmış demektir. Bavken’e ben ne diyeceğim, Bavken bana ne diyecek?.. Arabadan iner inmez şoför delikanlıya:
“Buradan bir yere ayrılma, şimdi ya oğlumuz olacak, ya da kızımız” dedim. O, bir şey anlamadan şaşkın şaşkın kalakaldı.
Saat ona beş kala Çekurov’a telefon ettim. Allah’tan “oğlumuz oldu.”.
“Bavırjan’ın şansı varmış, gelip sevk belgesini alabilirsiniz” dedi Çekurov neşeli bir sesle.
Edebiyat Fonu Baş Muhasebecisi Farida Minikeyeva, sevklerin parasını ödemek üzere 4. Genel Müdürlüğün yolunu tuttu…
İki sevk elime geçince sevinerek ve Bavken’in talimatını yerine getirmenin gururunu yaşarak (başka bir duygu yaşamak mümkün mü?), derhâl Bavken’in evini aradım. Telefonu açan kadın: “Beyefendi yarın akşam gelecekler, Talgar tarafına misafirliğe gittiler” dedi. “Yarından itibaren” diyerek elimizi ayağımıza dolayıp kendisinin gezmeye gitmiş olmasına şaşırsam da telefonu açan kadına durumu izah edip şoförle sevkleri evine gönderdim.
Ertesi gün öğleye doğru Kalavbek telefon edip görüşmek istediğini söyledi. Kalavbek Tursınkulov. Hem Yazarlar Birliği’nin Üçüncü Sekreteri hem de Edebiyat Fonu Dairesi Başkanıdır. Aynı zamanda benim akıl hocam, destekçimdir. “Allah’ın verdiği tek patron” diye şaka yaparım. Babasının adı Kudaybergen’dir2. Şakamı herkes kendince anlıyordu herhâlde, kimseye açıklamasını yapmış değildim.
Kaleken’in odasına girince masaya dirseğini dayayıp oturan Bavken’i gördüm. Güler yüzlü bir insan olarak, çok neşeli bir şekilde:
“Selamünaleyküm. Talimatınızı yerine getirdim, sevkleri evinize göndermiştim.” dedim. Bavken, bana ani bakış attı. Yüzü çok soğuktu. Kaftanının iç cebinden iki sevki çıkarıp bana doğru atıverdi. Hemen durdum. İki sevk, iki tarafa uçuştu.
“Benim, senin sevklerine ihtiyacım yok.” dedi Bavken çok kızgın bir sesle. Böyle bir davranışı hiç beklemiyor olmalıyım ki kanım beynime sıçramış gibi anlaşılmayan hâller yaşadım. Bende de az da olsa “cin ve şeytan” vardı, onlar bir araya geliverdiler. İki sevki dörde parçalayıp odayı terk edesim geldi. Ancak ninemin söylediği gibi sağ tarafımdaki melek: “sabırlı ol” diye fısıldadı bana. Sevkleri yerden kaldırıp dikkatle Bavken’e baktım.
“Ben “Alma Ata” Tatil Evi’ne gitmek isterim, “Alatav” Tatil Evi’ne değil, anladın mı?.” dedi Bavken.Yüzünü Kalavbek’e doğru çevirdi. Kaleken, başını eğmiş, sessizce bir kâğıdı inceliyor görünüyordu.
“Bavırjan Bey “Alatav”ı istediğinizi daha dün kendiniz söylemediniz mi?” dedim.
“O, dündü. Dün. Bugün ise bugün. Biz, “Alma-Ata”da iki kişilik lüks oda isteriz, anlaşıldı mı?.” dedi Bavken, bana sırtını dönüp kendisi cam tarafına bakarak. Cebinden “Belomor” sigarasını çıkardı. Neden olduğunu bilmem kunduz börk ile kaftanın kendisine yakıştığını düşündüm o an. Daha önceleri askerî kıyafetle veya elbiseyle görüyordum. Börk ve ince kaftan giydiğini görmemiştim.
“Yine kız ister gibi Çekurov’a gitmem gerekecek” diye söylenerek kapıya doğru yürüdüm.
“Konuşmayı dene, belki bulur” dedi Kalavbek.
“Ben Çekurov’u Mekurov’u bilmem, bilmek de СКАЧАТЬ
2
Anlamı “Allah vermiş”.