Gece Yolcusu. Hatice Üzgül
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gece Yolcusu - Hatice Üzgül страница 5

Название: Gece Yolcusu

Автор: Hatice Üzgül

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-99-7

isbn:

СКАЧАТЬ unuttu ki…

      Şimdi “Bıktım senden!” diyor umarsızca.

      Üç yıl önce, 14 Eylül 2010; “Bu gelip geçici bir heves değil. Bir hayat boyu beraber olacağız.” demişti.

      Bir şeyler düğümleniyor boğazıma, önünde ağlamak istemiyorum. Bıkmış bir insana, bunu saygısızca yüze vuran bir insana haykırsam ne faydası olur ki? Ödetmeye kalksam bunun bedeli ne olabilir? Gözlerindeki bakışa takılıyorum. Haşin ve sabit gözlerimin içine bakıyor. Dudaklarının sessizliği ile gözlerinin feryadı birbirine karışmış durumda. Öfkesi bürüyor dört bir yanımı. Zalimliği dağlıyor yüreğimi. Hafızama o görüntünün kazınmasını istemiyorum. Başımı önüme eğiyorum. Suçlu benmişim gibi… Gözlerimi yumar yummaz, başka bir anı beliriyor zihnimde.

      8 Haziran 2010; Ellerimi tutup dudaklarına götürüşü ve gözlerimin içinden kalbime süzülüşü. O bakışta aşk olduğuna o kadar emindim ki…

      “Artık başka biri var hayatımda.” diyor, canımı ne kadar yaksa kârdır mantığıyla.

      Durup düşünüyorum. Onu bu kadar öfkelendirecek ne yapmış olabilirim? Bir bir hatırlıyorum her şeyi.

      İstanbul’da kendi ayaklarımın üzerinde kör topal ilerlemeye çalışırken tanışmıştık. Önceleri pek dikkatimi çekmemişti. İlk görüşte âşık olmak mayası yoktur benim toprağımda. Zor severim, zor yıkarım duvarlarımı. Büyük bir savaş veririm kendimle. Korkarım kırılmaktan. Çünkü bilirim ki, dokunulmazlığı vardır aşkın. Bilirim ki, sevmek sergilemek demektir; gözle görülmeyenleri… Tutsaklık demektir. Kalbimde bir zincir vardır da onunla prangalar beni sevdiğim kişi. “Hep bana ver.” diyerek bakanlar yaklaşamaz ama hayatıma bir giren de almadan gitmez umutlarımı, hayallerimi… Umut ve hayal o kadar değersizdir ki kimileri için, “Bu da ilişki miydi?” demeyi ihmal etmezler nankörce! Onların almayı bekledikleriyle, benim sunduğum hazine çok farklıdır çünkü… Malzeme değildir, saf özlem. Elle tutulamaz. Gözleriyle göremediklerini, bırakır giderler şuursuzca. Bilirim. Bilmek fayda etmez. Uyarmadan sevemem kimseyi.

      Onu da uyarmıştım.

      10 Mayıs 2010; “Sen çok kırılgansın. Farkındayım. Ama bundan sonra ben varım korkma. Ailenden bile fazla düşünüyorum seni. Güven bana.” demişti.

      Az kaçmamıştım ondan. İnceden gönlüme sızmaya başladığını fark ettiğimde, aklıma danışarak ilerlemiştim hep. Sordum, sorguladım, inceledim. Gördüklerimi süzdüm.

      29 Ağustos 2010 “Yapma!” dedim, “Ben hayatla tek başıma zor mücadele veriyorum. Sense kendine bir eğlence arıyor olabilirsin. Eğer öyleyse yapma!”

      Telefondaki sesi ciddiydi; “Hayalin gözlerimin önünden gitmiyor. O kadar canlısın ki karşımda… Saçlarını okşayabiliyorum sanki…”

      Ben ne kadar sakınsam o, o kadar hayatıma girmeye çalışıyordu. Âşık gibiydi belki de gerçekten âşıktı bilemiyorum. Derken… Güzel başlamıştı. Aşk kötü başlar mı zaten? Sevdim, hem de çok sevdim. Bir müddet bunu ne kendime ne de ona itiraf ettim. Uzaktan uzağa karşılık buldu hislerimiz. Ruhum coşuyordu. Bedenim güç buluyordu. Cesaret ve güven veriyordu onun yanımda olması.

      3 Temmuz 2011; “Peki” dedim “Peki, ben varım! Seni seviyorum!” “Ben de seni seviyorum! Bir tanem!” diye cevap verdi.

      Şimdi ise ayağa kalkmış, ceketini giyiyor. Bir ilişkiye iki kişi başlamak zorunluyken, tek kişinin bitirebilmesini garip buluyorum.

      8 Eylül 2011 geliyor aklıma;

      “Sensiz yapamıyorum!” diye yakınmıştım.

      “Bir daha söyle! Duymaya çok ihtiyacım var!” demişti.

      Hafızam unutmuyor; o mutluluğu unutmuyorum ne yazık ki! Onun o hâllerini, o dokunuşlarını, o bakışlarını, telefonum çaldığında atan kalbimin hızını unutamıyorum.

      Şu an karşımda kavga çıkarmaya çalışan hâli bile unutturamıyor bana o günleri. Üstelik daha neler neler var, onun beynime kazıdığı! Kafamı iki yana sallayıp aklımı dağıtmaya çalışıyorum. Gözlerimi yumuyorum. Eliyle omuzlarımdan tutup beni kenara itiyor. Geçip gidiyor yanımdan. Ağlıyor muyum, üzgün müyüm farkında değil. Değerimi yitirmişim çoktan. Başkası var ya benden daha önemli olan, onun yanına gidiyor.

      “Bunca yılım işkence gibi geçti yanında! Üç yıl boyunca… Ağzını her açtığında sinirlerim bozuluyor. Neden bilmiyorum! Sana katlanamıyorum artık!” diyebiliyor. Öfkeli ama rahat. Utanmıyor, sakınmıyor.

      Anlıyorum, neden bahsettiğini. Onu özlediğim zamanlar söylenmem ‘dırdır’ olmaya başlamıştı artık onun için.

      24 Ocak 2013; “Sinan seni özledim neden gelmiyorsun artık?”

      “Sıkma beni üç haftadır görüşmüyorsak ne olmuş? İşim var benim!”

      Acımasızca yaptığı diğer haksızlıklar da geliyor aklıma…

      Susuyorum.

      Yutuyorum sözcükleri. Her zaman yaptığım gibi…

      Yanımda istemiyorum onu artık ama canıma yapışan bu aşka ne olacak? Bilemiyorum!

      Kapıya uzanıyor. Açıyor. Çıkmadan bir soru soruyorum. Ne diyeceğini değil, nasıl bakacağını merak ettiğim için!

      “Hani bir ömür boyu sürecekti?” diyorum.

      “Efendim?” diyor.

      Gözlerinde sadece unutkanlık görüyorum. Ona en son aldığım ve hiç kullanmadığı hediyenin yerini sorsam ancak böyle bakardı. Boş boş ve ruhsuz…

      “Artık sadece işine odaklan. Boş ver geri kalan her şeyi.” deyiveriyor. Demekle oluyor sanki.

      Kendisi için kolay ve basit ya… Benim için de basit her şey sanki. Kendisi unuttu ya, ben niye hatırlıyorum ki? O bitirdiyse, bana da arkamı dönüp gitmek kalıyor. Bir varmış bir yokmuş sevgisinin cezasını bana kesiyor. Hesap sormaya bile hakkım yok. Gözyaşlarımı yalnız akıtmalıyım bundan böyle.

      O yüzden “Sen gelmeden önce zaten, sadece işim için yaşıyordum! Neden karşıma çıkıp kalbimi, aklımı karıştırdın?” diye soramıyorum.

      Kapıyı kapatıp çıkıp gidiyor.

      Ben kalıyorum.

(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 17.02.2013)

      SİZE NOEL BABA DİYEBİLİR MİYİM?

      Aziz Nikolas, çok garip bir kâbusun etkisiyle, yerinden zıplayarak uyandı. Anadolu’da dalga dalga yayılan ünü, dindar kişiliğinin mütevazılığına o kadar ters düşüyordu ki! Kimi zaman kaderin kendisini getirdiği noktaya inanamıyordu. Oysaki o değil miydi ailesinin bütün mal varlığını fakirlere dağıtarak inzivaya çekilmek isteyen, o değil miydi kendisini kiliseye СКАЧАТЬ