Kaharlı Altay. Jaksılık Samiytulı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kaharlı Altay - Jaksılık Samiytulı страница 10

Название: Kaharlı Altay

Автор: Jaksılık Samiytulı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-75-1

isbn:

СКАЧАТЬ hazırlanan zengbirekleri, sıkış tıkış dikilmiş çadırları, arada gidip gelen sürü sürü askerleri gözleriyle görmüşlerdi. Bundan daha inandırıcı bir hâdise de, Altın Obanın dibindeki büyük Kujırtı, küçük Kujırtı arasındaki adacıkları savunan Ma Shıjıng hattına özel ulak göndererek: “Bunların durduğu yer Moğol Halk Cumhuriyeti toprakları. Buradan 28 saat içinde çıkıp gitmeleri lâzım,” diye tehditte bulunduklarını da duydular. Bu yüzden Osman Batur, Jantas’ı acele Şonjı’ya göndermişti. Şonjı’daki Han Yuvın tümeninin emrinde General Sung Shiliang’ın Osman Batur’a gönderdiği dört yüz tüfek, on civarında pulemet ve başka mühimmat da bulunuyordu. Bunun acele teslimini talep ediyordu.

      Haziran ayının başlangıcıydı. Herkes oruçlu… Güneş yeni batmış. Batıdan kırık yüzük gibi altın ay doğmuş, halkın tamamı iftara girişmiş. Koyırteki tarafından silah sesi duyuldu.

      – Avcılar herhalde.

      – Akşam üzeri neyin avı?

      – Canı sıkılan Çinlilerdir, diyordu kimisi.

      Bu arada çok yakın bir mesafeden fişek atıldı. Avulun üstünü apaydınlık etti ve gökyüzünde sönüverdi.

      Kapas, Jeksen, Keşapat, Toktıbay, Jamet ayaklandılar ve Osman Batur’un evinde toplandılar. Osman Batur silah sesinin geldiği tarafa kulak vererek

      – Halka çabuk haber salın. Öncelikle güneyde Lastı’daki avullara söyleyin. Sınırdaki Çinliler, Ma Shijing hattıyla çarpışıyorlar galiba. Hadi kalkın. O tarafa gidelim.

      Osman Batur, mücahitlerinin âdetleri üzere bütün silahları ve atları daima savaşa hazır olurdu. Kısa bir sürede yüz kadar savaşçı toplandı. Osman Batur kendisine Yüzbaşı Han’ın hediye ettiği alaca ata bindi ve öne çıktı. Koyırteki’ye yaklaşarak bir tepeye çıktılar.

      Ön taraftan, Şokpartaş’taki Ma Shıjıng hattının mevzilendiği yerden otomatik tüfekler ve pulemetlerin sesi duyuluyordu. Ara sıra da onları bastıran insan sesleri yükseliyordu. Az sonra koyu mavi gökyüzünü ikiye bölerek üç uçak birbirinin arkasından geldiler ve bombaladılar.

      Osman Batur kendi kendine konuşurmuş gibi kısık bir sesle:

      – Çinlilerin gece savaşından korktuklarını bunlar da anlamışlar, dedi.

      – Çinlilerin savunma hattını ve yollardaki engelleri temizledikten sonra bize gelecekler herhalde! dedi Kapas Batur hiddetle. Bunları şimdi arkadan kuşatıp ele geçirmek vardı.

      Osman Batur sabırlı haliyle, serinkanlılığından vazgeçmeden ağır ağır konuştu:

      – Acele etme. Bize sıra yarın sabah gelecek. Şimdi ona göre hazırlanalım. Sen yüzlüğünü al, Karagaytı’nın arkasını dolan. Keşapat, sen Koyırteki’nin Sarıtogay yönünde bekle. Jeksen de şu görünen tepelerde pusuda olsun. Avul tarafına geçirmeyelim. Moğolların sırrını biliriz. Arkasından dolaşırsan durmazlar, dedi.

      Bütün gece hava bulutluydu, sabaha karşı sağanak başladı. Altın Obanın bir tepesinde oturan Osman Batur, hava aydınlanır aydınlanmaz dürbünle etrafı gözetledi, bütün çevreyi kolaçan etti. Dağ gövdesi sessiz. Koyu boyayla boyanmış gibi karanlık duran dağ yamaçları bilmece halini korumaktaydı. Sağanağın hışırtısından başka bütün dünya dilsize dönmüştü. Bu yüksek dağın en dingin saatlerinden biriydi. Bahar mevsiminde, bütün gökyüzünü kaplarcasına gelen kara bulutlardan aşağı dökülen gözyaşlarını susamışçasına içerek, sessizce yutan dünyada tık yok. Dağ taş tamamıyla ölmüş gibi. Daha dün gece çarpışmaların yaşandığı, vaveylaların koptuğu Şokpar Tas tarafı da sisler içinde dilsiz.

      “Çinliler gece savaşamazlar. Galiba Şokpar taşı boşaltmış kaçmışlar,” diye düşünürken onların durumlarını tahmine çalıştı. Gerçekten de bölük pörçük hâlde kaçışan Çinli askerler şafak söker sökmez, Altın Obanın bağrından çıkıp Osman Batur avuluna doğru kaçmaya başladılar.

      – Şunların komutanını buraya çağır! dedi Osman Batur yanındaki Jetpis’e. Çinlilerle bağlantı kurduğu zamanlarda, Jetpis her zaman yanında olurdu. “Şu, Ma Shıjing isimli sünepe canlıysa, onu da beraber getir.”

      Bunu dedikten sonra, Jetpis’in arkasından gözlerini dikip uzun uzun baktı: “Askerin önünden kaçan komutanı vurmak lâzım. Bunların büyük komutanı Han Yuvın da korkağın, beceriksizin tekidir. İki yüzlülük, yalakalıktan başka bir şey yapamaz. Koltuk sevdasından cebini doldurmaktan başka derdi olmayan kötü yürekli birisi. Böylesi kötü niyetli komutanların emrindeki askerlere de yazık. Pisi pisine gider hepsi. Bak o General Sun, gerçek yiğit. Çelik kılıcın ta kendisi. Fakat onun çevresi de çürük.“ diye düşündü Osman Batur, Han Yuvın’ı gözünde canlandırmaya çalışırken.

      Osman Batur düşünürken, Ma Shıjıng da geldi. Yakına gelince atından yuvarlanırcasına indi ve Osman Batur’un önünde eğilerek, bağıra bağıra ağlayarak emeklermiş gibi yaklaştı.

      – Batur, Osman Batur! Bittim… Tamamıyla kuruttular! Bana yardım edin, beni koruyun, diye yalvarıyordu.

      Osman Batur anladı. Bunun bu hareketi, daha sonraki olacaklar için tedbir haliydi. Bir bölük büyüklüğündeki askerin çoğunu kaybeden ve sorumluluğuna verilen yerin, sınır boyunun savunmasını bırakıp kaçan subaylara kimse acımaz. Çinli bunu bildiği için, yarın öbür gün Han Yuvın karşısında Osman Batur’dan aman dilemek için bu hareketi özellikle yapıyordu.

      Ma Shıjıng’ın bu haline iğrenerek bakan Osman Batur, kurşun gibi bakışlarını adama dikti.

      – Böyle yapacağına orada ölseydin. Ölüm vardır, yaşamaktan da kıymetli. Hayat vardır, ölümden de beter. Sadece kendisini düşünen adam komutan olamaz! derken, “Keşke benim emrimdekilerden biri olsaydı. Bu rezili…” diye sinirlendi içinden.

      – Fakat Allah korusun.

      – Hazret, Osman Aga, şefaatçım olun, diye yalvardı Çinli. Aniden saldırdılar. Uçakla bombaladılar…

      Osman Batur hâlâ hiddetli haliyle:

      – Yeter! Kalk artık. Öncelikle geride kalan askerlerini topla. O Şonjı’daki komutanınıza haber salın.

      – Başüstüne… Başüstüne dedi, Ma Shıjıng aceleyle.

      Karagaytı sınır karakolundan gelen üç uçak, bunların hemen dikkatini çekti. Osman Batur mücahitlerinin nerede hangi tepede mevzilendiğini biliyorlarmış gibiydiler. Dosdoğru geliyor, bombalıyorlardı. Bunların arasından bir uçak özellikle tehlikeliydi. Osman Batur mücahitlerine doğru süzülerek gelip ters dönüveriyor ve ardınca da pulemet mermilerini yağdırıyordu. Sonra da anında uçup geri gidiyor, Karagaytı karakolunun aşağılarına inip bomba alıp geri geliyordu. Tekrar saldırıyordu. Karagaytı’dan yukarılara iki grup halinde çıkmaya çalışan askerlere yol açmak için de zengbirekler (toplar) durmadan gürüldüyordu. Tepeleri koparıp, paramparça ederek dağın gögsünü koyu kahverengi toprak ve toz dumana boğuyordu.

      Moğol askerleri ne kadar çabaladılarsa da pek bir başarı elde edemediler. СКАЧАТЬ