Название: Unuttuğun Yerdeyim
Автор: Memmed İsmayıl
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-28-0
isbn:
Gafil değen sapan taşı
Alnımdaki çapık yeri.
Bir ağrının can yaddaşı
Bahtımın karışık yeri…
Taşın başla ne işi var
Niye kara taş, ak etmiş?
Bile bile taş bahtını
Hoş bahtıma calak etmiş…150
Gezip o taşı bulsaydım
Ya da o taşı atanı.
Belki düzeltebilirdim
Başımdan geçen hatanı…
Hele de alnımda durur
Kaderin kalın yazısı.
Alın yazıma calanmış,
O taşın alın yazısı…
Aklımdan geçen fikirden
Kendim de hayrete düştüm:
Taş yerinde ağır olur
Ben niye gurbete düştüm?
Akşamdan sabaha kadar
Düşün sen, başın elinde…
Yeri yurdu bilinmeyen
Bahtım, o taşın elinde…
Hazırlan O Dünyaya
Gönlünü Tanrı’ya aç,
Ölümsüzdür bu inanç.
İğneyi yakana sanc151
Akşamları bir komşuya
Giden gibi hazırlan.
Yediden yetmişe dön,
Gelmişsin gitmişe dön,
Yitiği yitmişe dön
Seni bir yitiren var,
Yiten gibi hazırlan.
Ölüm nedir bilmeden,
Ölmek gerek, ölmeden.
Bu dünyaya gelmeden,
O dünyada verdiğin
Vaden gibi hazırlan.
Argacı, erişi ne?
Fikir ver her işine.
Hazırlan o dünyaya,
İlahi görüşüne:
Yüzünü görmediğin
Vatan gibi hazırlan.
Varın Yoksul Ölkesi
Haritada bir damla,
Kara mazot lekesi.
‘Var’ı başına bela
‘Var’ın, yoksul ülkesi.
Yüreğinin karası
Yüzünü ak eylemez.
Bir kendi, bir yarası
Burun damak eylemez.
Ayağa dolaşanlar,
Bakarsın, göze çarpmaz.
Ölüm, öldürmek için,
Düşüp mert arar, tapmaz.152
Hani “Odlar Ülkesi”,
Neyi ak güne çıktı?
Yüreğinin lekesi
Vurup yüzüne çıktı.
Hakikatin hayatta,
Şikeste doğduğu yer.
Yalanın kaydiyatta
Vatandaş olduğu yer.
Zaman nefsinin kulu
Falına kaza çıkar.
Ne lekeden kurtulur,
Ne kıştan yaza çıkar.
Güneş çıkar ya çıkmaz
Bir ele fark eylemez.
Öz nuru, göz nurunu
Işığa gark eylemez…
Karıdır kargışı da,
Ömrün hazan çağı var.
Çıkmak bilmez kışı da
Mutlak çıkacağı var.
Ne doğdu yaz güneşi,
Ne ay boylandı, battı:
Şubatın yirmi beşi
Dört gün sonra da Marttı(r)…
Millet
Kuzeye yüz tutmuş, siyaset karı
Güneye, kavurmuş hile rüzgârı.
Şarka yön çevirmiş Hazar su serpmiş,
Garba bacasının dumanı tepmiş.
Sıkılmak öğrenir belki belekten,
İpini bırakmaz dert, bilerekten.
Göklere el açmış, Tanrı uzaktır.
Yerlere yüz tutmuş, kısır topraktır.
Bir yana bakmaktan bakıp dört yana,
Baş alıp başını vermiş şeytana.
İçine yüz tutsa bir gün, içine
Belki kavuşurdu Tanrı gücüne!
Çanakkale İçinde
Çanakkale içinde vurdular beni…
Yatmıştım, rüyamda ses geldi: Uyan!
Ya Tanrı’ydı, ya da damarımda kan.
Dedi: Kendine bak, kendine boylan;153
“Çanakkale içinde aynalı çarşı…”
Giyindim, dar geldi ruhuma beden..
Geldik yol ayrımına: Ya yar, ya vatan…
Arzumun cevabı geldi cepheden:
“Ana ben gidiyom düşmana karşı…”
Boğaz boğulurdu, kısasa kısas,
Eski mezarından boy verdi Bizans…
Döş döşe, diş dişe, düşman çok, biz az:
“Çanakkale içinde vurdular beni…”
Hele kanım sıcak, toprağım nemiş…154
Yenmek elde iken, yenilmek neymiş?
Ruhum savaşlardan geri dönmemiş:
“Ölmeden mezara koydular beni
Koydular eyvah!”
Om Mani Pad Me Hum 155
Gökte güneş СКАЧАТЬ
149
Çapık: Darp sonucu alışan iz, yara.
150
Calak etmek: Yamamak, yapıştırmak, eklemek.
151
Sancmak: İğne, mızrak, bıçak gibi sivri uçlu nesneleri bir yere, batırmak…
152
Tapmak: Bulmak
153
Boylanmak: Boynunu uzatarak bakmak.
154
Nemiş: Nemli.
155
“Om” nidası, Hint ve Budist inancında “mutlak”ın sembolüdür ve bu mutlak geçmişi, bu günü ve geleceği özünde yaşatır. “Om ma ni pad me hum” ise devamlı şekilde yaratılan ve mahvolan dünya, onun tanrıların ak ışığını (nurunu), insanlığın mavi ışığını, yer etrafı çevrelerde yaşayan şeytanların sarı ışığını, canlıların yeşil ışığını, aç ruhların kırmızı ışığını ve cehennem mensuplarının belirsiz ışığını aks ettiren Tibet duasının ilk mısrasıdır…