Unuttuğun Yerdeyim. Memmed İsmayıl
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Unuttuğun Yerdeyim - Memmed İsmayıl страница 15

Название: Unuttuğun Yerdeyim

Автор: Memmed İsmayıl

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-28-0

isbn:

СКАЧАТЬ Çapık 149 Yeri…

      Gafil değen sapan taşı

      Alnımdaki çapık yeri.

      Bir ağrının can yaddaşı

      Bahtımın karışık yeri…

      Taşın başla ne işi var

      Niye kara taş, ak etmiş?

      Bile bile taş bahtını

      Hoş bahtıma calak etmiş…150

      Gezip o taşı bulsaydım

      Ya da o taşı atanı.

      Belki düzeltebilirdim

      Başımdan geçen hatanı…

      Hele de alnımda durur

      Kaderin kalın yazısı.

      Alın yazıma calanmış,

      O taşın alın yazısı…

      Aklımdan geçen fikirden

      Kendim de hayrete düştüm:

      Taş yerinde ağır olur

      Ben niye gurbete düştüm?

      Akşamdan sabaha kadar

      Düşün sen, başın elinde…

      Yeri yurdu bilinmeyen

      Bahtım, o taşın elinde…

      Hazırlan O Dünyaya

      Gönlünü Tanrı’ya aç,

      Ölümsüzdür bu inanç.

      İğneyi yakana sanc151

      Akşamları bir komşuya

      Giden gibi hazırlan.

      Yediden yetmişe dön,

      Gelmişsin gitmişe dön,

      Yitiği yitmişe dön

      Seni bir yitiren var,

      Yiten gibi hazırlan.

      Ölüm nedir bilmeden,

      Ölmek gerek, ölmeden.

      Bu dünyaya gelmeden,

      O dünyada verdiğin

      Vaden gibi hazırlan.

      Argacı, erişi ne?

      Fikir ver her işine.

      Hazırlan o dünyaya,

      İlahi görüşüne:

      Yüzünü görmediğin

      Vatan gibi hazırlan.

      Varın Yoksul Ölkesi

      Haritada bir damla,

      Kara mazot lekesi.

      ‘Var’ı başına bela

      ‘Var’ın, yoksul ülkesi.

      Yüreğinin karası

      Yüzünü ak eylemez.

      Bir kendi, bir yarası

      Burun damak eylemez.

      Ayağa dolaşanlar,

      Bakarsın, göze çarpmaz.

      Ölüm, öldürmek için,

      Düşüp mert arar, tapmaz.152

      Hani “Odlar Ülkesi”,

      Neyi ak güne çıktı?

      Yüreğinin lekesi

      Vurup yüzüne çıktı.

      Hakikatin hayatta,

      Şikeste doğduğu yer.

      Yalanın kaydiyatta

      Vatandaş olduğu yer.

      Zaman nefsinin kulu

      Falına kaza çıkar.

      Ne lekeden kurtulur,

      Ne kıştan yaza çıkar.

      Güneş çıkar ya çıkmaz

      Bir ele fark eylemez.

      Öz nuru, göz nurunu

      Işığa gark eylemez…

      Karıdır kargışı da,

      Ömrün hazan çağı var.

      Çıkmak bilmez kışı da

      Mutlak çıkacağı var.

      Ne doğdu yaz güneşi,

      Ne ay boylandı, battı:

      Şubatın yirmi beşi

      Dört gün sonra da Marttı(r)…

      Millet

      Kuzeye yüz tutmuş, siyaset karı

      Güneye, kavurmuş hile rüzgârı.

      Şarka yön çevirmiş Hazar su serpmiş,

      Garba bacasının dumanı tepmiş.

      Sıkılmak öğrenir belki belekten,

      İpini bırakmaz dert, bilerekten.

      Göklere el açmış, Tanrı uzaktır.

      Yerlere yüz tutmuş, kısır topraktır.

      Bir yana bakmaktan bakıp dört yana,

      Baş alıp başını vermiş şeytana.

      İçine yüz tutsa bir gün, içine

      Belki kavuşurdu Tanrı gücüne!

      Çanakkale İçinde

      Çanakkale içinde vurdular beni…

Anadolu türküsü

      Yatmıştım, rüyamda ses geldi: Uyan!

      Ya Tanrı’ydı, ya da damarımda kan.

      Dedi: Kendine bak, kendine boylan;153

       “Çanakkale içinde aynalı çarşı…”

      Giyindim, dar geldi ruhuma beden..

      Geldik yol ayrımına: Ya yar, ya vatan…

      Arzumun cevabı geldi cepheden:

      “Ana ben gidiyom düşmana karşı…”

      Boğaz boğulurdu, kısasa kısas,

      Eski mezarından boy verdi Bizans…

      Döş döşe, diş dişe, düşman çok, biz az:

      “Çanakkale içinde vurdular beni…”

      Hele kanım sıcak, toprağım nemiş…154

      Yenmek elde iken, yenilmek neymiş?

      Ruhum savaşlardan geri dönmemiş:

      “Ölmeden mezara koydular beni

      Koydular eyvah!”

       Om Mani Pad Me Hum 155

      Gökte güneş СКАЧАТЬ



<p>149</p>

Çapık: Darp sonucu alışan iz, yara.

<p>150</p>

Calak etmek: Yamamak, yapıştırmak, eklemek.

<p>151</p>

Sancmak: İğne, mızrak, bıçak gibi sivri uçlu nesneleri bir yere, batırmak…

<p>152</p>

Tapmak: Bulmak

<p>153</p>

Boylanmak: Boynunu uzatarak bakmak.

<p>154</p>

Nemiş: Nemli.

<p>155</p>

“Om” nidası, Hint ve Budist inancında “mutlak”ın sembolüdür ve bu mutlak geçmişi, bu günü ve geleceği özünde yaşatır. “Om ma ni pad me hum” ise devamlı şekilde yaratılan ve mahvolan dünya, onun tanrıların ak ışığını (nurunu), insanlığın mavi ışığını, yer etrafı çevrelerde yaşayan şeytanların sarı ışığını, canlıların yeşil ışığını, aç ruhların kırmızı ışığını ve cehennem mensuplarının belirsiz ışığını aks ettiren Tibet duasının ilk mısrasıdır…