Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Samet Azap
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser - Samet Azap страница 19

Название: Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser

Автор: Samet Azap

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ başkişi için mekân öykü boyunca darlaşır, yaşamın kötücül anlarına göndermede bulunur. Onun var olma ediminin önüne set çeken çoban “adam”, eşini ve üç yavrusunu öldürmüş, son yavrusunu da kamçılayıp ağaca asmıştır. Mekân onun için öykü boyunca kuşatıcı bir seyir izler. Sıradizimsel olarak “in-bozkır-avlu”, başkişi için labirentleşen mekâna dönüşür; “bozkurt usulca girdi avluya. (…) sevincinden ordan oraya sıçrayan yavrusuna doğru yavaşça ilerlerken birden aşağıya bir yerlere yuvarlandı. Düştü. Bir yandan hırlıyor, bir yandan da ayaklarını kaldırmış yukarıya doğru tırmanmaya çalışıyordu.” (s. 107) Bozkurdun içsel geriliminin tırmandığı bu anlarda mekân da yıkıcı, kuşatıcı özelliğiyle görülür. Kuyu metaforu, varolma savaşı veren kurdun hayatla ölüm arasındaki savaş alanının göstergesidir. Kurdun düştüğü kuyu, onun ve yavrusunun ontolojik olarak var olmasının önünde engel teşkil eder. Yusuf’un düştüğü kuyu gibi, kuyu dar bir mekâna dönüşmüş, başkişinin yok olma sürecini hızlandırmıştır. Kuyudan kurtulmak için çırpınıp duran bozkurt, kurtulamayacağını anlayınca çaresizlik içinde ölümü bekler. Çatışmanın yoğun olduğu bu bölüm, kendilik değerleri hiçe sayılan kurdun varolma savaşını gösterir ve çoban adamın yozlaşmış kişiliğini de gözler önüne serer. Kasımbekov, mekânın insan ruhu üzerindeki etkisini kurdun yaşama savaşıyla betimler. Yaratılış itibariyle bir hayvan olsa da; kurt, hisleri ve annelik içgüdüsüyle yavrularını kurtarmak için ölüme atılmasıyla çoban adamdan daha onurlu bir mücadele içinde olduğunu gösterir.

      2.3.1.3.2. Geniş/Açık Mekânlar

      Öyküde mekân daha çok dar/kapalı mekân olarak kullanılır. Bireyin içsel oluşumunun hazırlayıcısı olan açık/geniş mekânlar, öyküde başkişinin insan ırkının acımasızlığıyla daha tanışmadığı anların göstergesidir. Öykünün başkişi olarak betimlenen “bozkurt”, hayatının devamı için avlanmak zorundadır. Karşısına çıkan koyun sürüsü onun için kolay avdır. İçtenlik mekânına dönüşen bu anlar kurdun soyunun devamının hazırlayıcısıdır; “bozkurt iyice coşmuştu. Birkaç sıçrayıştan sonra kendini koyunların arasında buldu; artık kendini tutamıyor, gözlerini kapatıp keskin dişleriyle önüne çıkan bir şeyi kapıyor ve bir şeyler yanı başında yere yığılıyordu. Bir hamle daha ve bir av daha soluksuz yere yığıldı.” (s. 95) Vahşi yaşamın gereği avlanarak yaşamını devam ettiren kurdun bu zamanları henüz ölümün acı yüzüyle karşılaşmadığı anlarla sınırlıdır.

      Başkişi için öykünün ilerleyen bölümlerinde olumsuz anlara şahitlik eden mekân olan ini, yavrularının dünyaya gelişiyle içtenlik mekânına dönüşür; “aradan günler geçti. Dişi kurdun karnı iyice sarkmaya, memeleri kabarmaya başladı. Hareketleri ağırlaşmış, eskisi gibi koşamaz olmuştu. Son günlerde ise neredeyse hiç çıkmıyordu ininden. Ve güzel bir günde dört sevimli kurt yavruladı” (s. 104). Aile olmanın gereği olan yavruların varlığı insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da sevinç kaynağıdır. Yavrularının dünyaya gelmesi ile bozkurt ve dişi kurt için dar ve küçük olan inleri birden genişleyerek içtenlik mekânına dönüşür. Öyküde açık/ geniş mekânlar sadece bu anlarla sınırlıdır. Çünkü insanoğlunun acımasızlığı yazar anlatıcının özellikle üzerinde durduğu çıkarımdır. Yaşamını devam ettirme uğraşında olan bu kurt ailesinin soyunu yok eden çoban “adam”, mekânı onlar için cehenneme dönüştürmüş ve yaşamlarının buradalığını sonlandırmıştır.

      2.3.1.4. Öyküde Kişiler Dünyası

      2.3.1.4.1. Öykü “ben”inin Görüngüsü: Bozkurt

      Öyküde, kişiler düzleminde başkişinin ve yavrularının hayatta kalma mücadelesi ve “öteki”ni temsil eden çoban “adam” ile bozkurt arasındaki mücadele konu edilir. Öykü “ben”i bozkurt, yazar anlatıcının öyküde “başkişi” olarak kurguladığı bir karakterdir. Türklerde önemli yeri olan kurt, sembolleşerek anlatının merkezine alınmıştır. Kurgusal olarak Cengiz Aytmatov’un Dişi Kurdun Rüyaları romanının başkişisi olan dişi kurt Akbar’ın kaderiyle metinlerarası olarak benzerlik gösteren öykü, kurdun soyunun insanlar tarafından nasıl tüketildiğini anlatır.118 Ancak öykü simgesel olarak değerlendirildiğinde tüketilmek istenen aslında Türk halklarının soyudur. Sovyetler Birliği’nin kuruluşundan sonra uygulanan böl-parçala-yönet siyasetiyle Türk devletleri özlerinden uzaklaştırılmak amacıyla dilleri, dinleri, kültürleri yönünden baskı altında yaşarlar. Tam bağımsız olamama durumunun getirdiği siyasi ortam Türk halklarını “Ruslaştırma” anlayışının ürünüdür. Ruslaştırma ile kurdun köpekleştirilmek istenmesi aynı düşüncenin ürünüdür.

      Kurt, Türkler için önemli bir semboldür. Türeyiş, yaradılış gibi birçok destandan Türklerin kurttan türedikleri söylenmiş,119 kurt motifi nesilden nesile söylencelerde yaşatılmış, günümüzde ise roman ve hikâye gibi anlatılarda yaşama imkânı bulmuştur. Kasımbekov da Türkler için kutsallık atfedilen kurdun bu önemine kayıtsız kalmamış, öyküsünde onun soyunun yok edilmesinin trajik hikâyesini kendi halkının yaşadığı Ruslaştırma/ötekileştirme anlayışını göz önünde bulundurarak anlatmıştır. Yazar anlatıcı, kurdun geçmişten günümüze uzanan kutsiyetine öyküsünün girişinde değinir; “kendisine atalarından miras kalmış, nesilden nesle geçen bu kurtluk duygusu yüreğinin ta derinliklerinde coşkuyla kabardı. Bozkurdun gözleri mavi mavi parlıyordu.” (s. 95) Kurdun taşıdığı bu kutsiyet, sadece Kırgızlarda değil diğer Türk dünyası edebiyatlarında da görülür. Kurt, asaleti özgürlüğü ve asla boyunduruk altına alınamaması yönüyle Türk milletinin simgesidir. Kasımbekov da öyküsünde kurdu bir simge olarak kullanmış, onun asil, özgür yaşama içgüdüsüne bağlı olarak eserinin merkezine almıştır. Kurdun yüceltilmesi ve asil yönüyle ele alınması, yazarın Türk halklarıyla kurt arasında kurduğu anlamsal ilişkinin buradalığıdır. Bir halkın boynuna ip geçirme isteği ile kurdu köpekleştirerek boynuna ip geçirme anlayışı aynı doğrultuda düşünülebilir. Sovyetlerin Türk halkları üzerinde baskı kurarak onları değersizleştirme anlayışı, çoban adamın bozkurt yavrularını ve eşini katletmesi arasında benzerlik kurulabilir. Kasımbekov’un tarihi romanlarında da işlediği Rusların yaptıkları kıyım ve katiamların Sovyetler Birliği’nin kurulmasından sonra kültürel, siyasi ve sosyal yönden devam eden kimliksel kıyım “Bozkurt” öyküsünde simgesel olarak işlenir.

      Öyküde, bozkurdun temsil ettiği değerler ne kadar yüceltilmişse, çoban adam o kadar itibarsızlaştırılmıştır. Öykünün birçok yerinde başkişi bozkurt; gücü, cesareti ve zekâsıyla tasvir edilir. Hâkim bakış açısıyla yazar anlatıcı her şeyi gören yapısıyla kurdu överken çoban adamı ise ötekileştirir; “elinde o şeytani kara sopasıyla ayakta duran iki ayaklı şeytan tebessüm ederek ona bakıyordu. Ayaklarının dibinde ağzı bağlanmış, içinde bir şeylerin kıpırdadığı bir çuval vardı. Bozkurt mıhlanmış gibi durdu; kulakları dimdik, dili dışarıda, gözleri çakmak çakmaktı. Bozkurt bu haliyle, bir fili yere yığabilirdi” (s. 98). Öyküde çatışma unsurunu yoğun olarak kullanan yazar, bozkurt ile çoban adamın bu ilk karşılaşmasında çoban adamın silah gücüne dikkati çekerken, bozkurdun vahşiliğine atıfta bulunur. Doğası gereği vahşi bir yırtıcı olan kurt aynı zamanda cesur, zeki bir havyan olmasıyla bilinir. Öyküde yazar anlatıcı da onun bu özelliğine değinir; “gelsene СКАЧАТЬ



<p>118</p>

Aytmatov’un romanında da kurt ini bir insan tarafından basılıp yavruları çuvala konulup kaçırılır. Başkişi Akbar’ın yavrularının peşinden insanların yaşadığı evin yakınına gelmesi olayı, “Bozkurt” öyküsünde de işlenir. Başkişi bozkurt, yavrularını aramak için onları kaçıran çobanın evine kadar gelir. Kubilay Aktulum’un kabaca “iki ya da daha fazla metin arasında ortak paylaşımlar, bir alışveriş ve çok sesli bir konuşma” (Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, Öteki Yayınevi, Ankara, 2000, s. 17) olarak tarif ettiği metinlerarasılık iki anlatı arasındaki benzerlikle açıkça görülür. Daha fazla bilgi için bkz. Cengiz Aytmatov Dişi Kurdun Rüyaları, Çev. Refik Özdek, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2000.

<p>119</p>

“Çinliler, Türk kabilelerine genel ad olarak Kao-çi adını verirler. Kao-çilerin yani Türklerin kurttan türedikleriyle ilgili anlattıkları efsaneye göre, Kao-çi hakanının iki kızından küçüğü kurt ile evlenir. Dolayısıyla Kao-çi halkı bu kurtla kızın çocuklarından türemiştir. Göktürklerin kendi soylarına ait inanışlarıyla, devlet kurmadan önceki tarihlerini aydınlatıcı hususiyetler taşıyan iki destan bulunur. Biri “Bozkurt”, diğeri “Ergenekon” destanıdır. Bozkurt destanının esası, yok olma felaketine uğrayan Göktürk soyunun yeniden dirilip çoğalmasında bir bozkurdun anne kurt olarak vazife görmesidir. Türkler Ergenekon’dan çıktıkları vakit Göktürklerin padişahı, kağan soyundan Börte Çene idi. Börte Çene, Moğolcada “bozkurt” demektir. Böylelikle kurt sembolü ve anne kurt aradan geçen zamanın uzunluğuna rağmen unutulmamıştır. (Bkz. Samet Azap (2013), “Kurtlar ve Mankurtlar”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı; 2/1 s. 279-287, TÜRKİYE International Journal of Turkish Literature Culture Education Volume 2/1 2013 p. 279-287, TURKEY)