“Hey, Kaysar, sen bizim Altınkül’ü neden rahatsız ediyorsun” diye seslendi.
Kaysar onu kendisine denk görür mü?
“Sen ne karışıyorsun, çocuk? Niye rahatsız ediyorsun diyecek kadar sen kimsin ki?” diye atar yapar.
Onları çevreleyenler biri uzun, biri kısa olan bu ikinin dalaşmasına gülüşürler. Bu aşağılama karşısında çıldıran Jakay:
“Gel, erkeksen teke tek dövüşelim” der.
Kaysar ise “Dövüşeceksen dövüşelim. Gel de ağzını burnunu kırayım senin” der ve o sinirle her ikisi de okulun arkasına geçer. Hemen üşüşen erkek çocukları ikisinin etrafını sarmıştı. Onlara eğlence çıkmıştı. “Ha” deyince Jaksılık Kaysar’ı kucakladığı gibi yere çalıp yıktı. Boyu uzun yiğit yüzüstü yere düştü. Hemen ayağa kalkıp tekrar çekişmeye başlayınca ikisi balçıktan tuğlaların yapıldığı çukura düştü. Yağmurdan sonra oluşan çamurun ortasında kavga eden iki delikanlının üstü başı çamur oldu. Çok öfkelenen Jaksılık uzun boylu çocuğu kavgada adam akıllı dövüp, “Yapmayacağım! Yapmayacağım! Bundan sonra ablanın yanına yaklaşmayacağım” dese de dayak atmayı kesmedi. O sırada beden eğitimi dersine giren öğretmen yanlarına gelerek:
“Burada ne oluyor?” diye bağırdı.
Öğretmenin yüksek sesini duyan herkes arkalarına döndü ve ortayı açarak yol verdi. Öğretmen kavga eden ikiliyi görüp:
“Kaysar! Hey, Jaksılık! Ne oldu size? Hadi, kesin artık” deyip çamurun içine girerek ikisini ayırdı. Kaysar’ın bileğini sıkıca kavramış Jakay’ın elini öğretmen güçlükle ayırdı. İki yaramazı çukurdan çıkarıp iyice azarladı ve çocukların gözü önünde birbirlerinden özür diletip barıştırdı.
Üstü başı çamur olan ve ıslanan ikili iki yöne gitti. Evine yaklaşan Jaksılık bu hâliyle babaannesine gözükmek istemediği için ahırın yanında beklemeye başladı. Bir süre sonra dışarıya Altınkül çıktı.
“Altın! Altın!” diye kısık sesle seslenerek ablasını yanına çağırdı.
Kardeşinin ahırın arkasından seslendiğini duyup o tarafa dönen ablası:
“Ne oldu? Neden eve girmeden orada duruyorsun?” deyip yanına yaklaştığında kardeşinin halini görüp: “Bu ne hâl? Çamura mı düştün?” diye ürperir.
“Sessiz ol! Bir kova su ile kuru kıyafetlerimi getirsene, ben ahıra girip yıkanayım” diyerek bahadır ahıra doğru fırladı.
O gün akşam yemeğinde Altınkül ile birlikte hiçbir şey olmamış gibi babaannelerinin iki tarafına oturdular. Altınkül, kendisine sahip çıkıp köydeki “meşhur deliden” öcünü alan kahraman kardeşine minnettarlıkla baktı. Jaksılık’ın köydeki çocuklarla yaptığı tek kavgası buydu.
Yedi Atası Bahadır Çocuk
Jaksılık’ın dedesi Emirali tek çocuktu.
Emirali’nin on beş çocuğu arasında Üşkempir hayatta kalan tek evlattı. Jaksılık da babası Üşkempir gibi soyundan olan tek erkek çocuktu.
Batima ninesi torununa konuşmaya başlar başlamaz, önce şeceresini öğretip, yedi atasını ezberletti. Babaannesi “Yedi ceddini bilmeyen şuursuz olur” diyerek bilgelerin sözünü aktarırken, babası: “Yedi ceddini bilen oğul, yedi neslini düşünür” diye öğretmişti.
Dedesinin akrabaları Jambıl Eyaleti’nin Bayzak köyüne yerleşip, orada kök salmıştı, şimdiler de ise çeşitli köylerde dağınık yaşamaktaydılar. Kısacası, bahadırın babasının öğrettiği şeceresi şöyledir:
Ulu Jüz6’deki Baydibek Ata’nın doğrudan neslindendiler.
Baydibek’ten Jarıkşak (Tilevberdi), Jarıkşak’tan Dulat, Dulat’tan Şımır, Şımır’dan Bekbolat, Şınkoja, Temir, Bekbolat’tan Mırzambet, Şilmenbet, Jiyembet, Karım-bet, Samber, Mırzambet’ten Akmolda, Bekmolda, Nurmolda, Baymolda, Janmolda adında beş oğul dünyaya gelmiş. Bu beş yiğidin nesli “BESTEREK” olarak adlandırılır.
Besterek’in nesilleri arasından ülkeyi koruyan bahadırlar, söz ustası hatipler, halkı yöneten önderler çok çıkmıştır.
“Biz, işte bu Besterek’in “Kadır” adlı oğlunun soyundan geliyoruz:
Kadır’den Beybit,
Beybit’ten Malgeldi,
Malgeldi’den Kulınşak,
Kulınşak’tan Abıl,
Abıl’dan Dütbay,
Dütbay’dan Bizak, Emirali, Üsipali ve Togızbay.
Emirali’den Üşkempir,
Üşkempir’den Jaksılık adında bir yiğit” derdi babası.
Jaksılık çocukken babasının bu söylediklerinin bazılarını anlar, bazılarını anlamazdı, aklında tutmaya çalışırdı. Sonra babası bunları güzelce yazıp da vermişti. Büyüyünce köydeki söz sahibi ihtiyarlardan kendi ataları hakkında bilgi almaya başladı. Özellikle, kendisinin şöhreti ülkeye yayılmaya başladığında gazeteciler: “Atalarınız arasında güreşen pehlivanlar var mı?” diye çok sorulunca kendisi de bunu düşünmeye başlardı.
Jaksılık’ın dedesi Emirali’nin öz ağabeyi Bizak, zamanında sırtı yere gelmeyen pehlivanlardandı. Bunu Jaksılık’a akrabası olan Abdihalık aksakal anlatmıştı. Bizak pehlivanı gençken görmüş aksakal:
“Jakay, sen Bizak atana benzemeye başladın, oğlum. Büyük dedeni de tam senin yaşlarındayken görmüştüm. Bizak atan kısa boylu, göğüs kafesi geniş bir insandı. Talas kıyısında yaşayan halk arasında onun sırtını yere çalabilen pehlivan çıkmamıştır. Güreştiği kişiyi göz açıp kapayana kadar yere sererdi. Bizak pehlivanın rakiplerini hep yendiğini onu görenler sürekli anlatırlardı. Toy, düğün ve eğlencelere Bizak’ı davet eder, getirtirlermiş. Yarışmadan kazandığı ödülleri ve hediyeleri oradaki insanlara СКАЧАТЬ
6
Büyük Cüz (Kazakça: Ұлы жүз / Ulı jüz / زٷج ىلۇ) ya Uysun ordası, Güney ve Güneydoğu Kazakistan, Kuzeybatı Çin (Sincan) ve Özbekistan’ın bazı bölümlerini kapsar.