Zor Zamanlar. Mukay Elebayev
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zor Zamanlar - Mukay Elebayev страница 6

Название: Zor Zamanlar

Автор: Mukay Elebayev

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-83-6

isbn:

СКАЧАТЬ sonra da yılkıları ayrı, inekleri ayrı kapatarak yemlemesi gerekiyordu. Bu sırada sanki o hiçbir şey yapmıyormuş gibi:

      –Kab-ı-l! – diye adının sonunu uzatarak bağırırdı Nataşa. Kabıl dirgeni bırakıp onun yanına gittiğinde, -Ne? der, o ise, -Su getir! diye emrederdi.

      At arabasını hemen hazır hale getirip büyük fıçıyı yüklenerek yola koyulurdu. Geri geldikten sonra odun kesip semaveri yakma işi beklerdi onu. Semaveri yakıp onlar yemek yiyecekleri sırada “Şimdi bunlar yemek yiyene kadar biraz dinleneyim” düşüncesiyle Bazarbay’ın kaldığı odaya gelip göğermiş ellerini ateşe uzatarak ısınmaya çalışırdı. Bir müddet sonra kazanda demlenmiş bir bardak kara çayı tam ağzına götüreceği sırada adının sonunu uzatarak onu çağıran ses yine yankılanırdı.

      – Eyvah, çabuk git!, derdi evdekiler. Gittiğinde yine o kız. Kabıl’ı her çağırdığında her ne kadar uzakta olsa da kapı eşiğinden bir kere bile inmezdi.

      Bu defa gelip ne için kendisini çağırdığını sorduğunda:

      – Domuzlara yem versene, dedi sonra dönüp gitti.

      “Domuza yem” dediği yemek artıkları, ekmeğin yanmış kısımları, patates kabukları gibi yiyecek artıklarından oluşan, dünden beri birike birike iki kova kadar toplanan bir şeydi. Hepsini birden götürmek imkansızdı. Ağzına kadar dolu kovaların önce birini kaldırıp yolda çalkalayarak götürürken ağılın içindeki domuzlar ta uzaktan bunu hissedip tepiniyorlar, hırıldanıyorlardı. Ağır kovayı zor bela taşıyıp çitle çevrilmiş domuz ağılına girerek yemeği vereceği sırada aç domuzlar bazen yukarıya doğru ön ayaklarıyla kalkarak burunlarını Kabıl’ın ellerine sürtüyorlardı.

      Akşamları da yanan sobaya tezek yetiştirir, hiç yorulmadan çalışırdı. Tezekler ise ahırın arkasında yığılı duruyordu. Oraya günde beş altı defa giderdi. Buradan öbür eve her tezek getirdiğinde sobanın yanında bir ihtiyar nine kederli kederli söylenerek otururdu. Bu nine Gavril’in annesiydi. Yaşı 80’i geçmiş kendisine birkaç yıl önce inme inmişti, bu yüzden yürüyemiyordu. Çok zayıfladığından kemikleri sayılıyordu. Son günleri sobanın yanında geçiyordu. Yemeği de aynı yerde yiyordu. Yaşlı ninenin her akşamüstü böyle sessizce kederli kederli oturuyor olması Kabıl’ı derinden etkiliyor, belirsiz düşüncelere salıyordu. “Her gün böyle… Neden böyle yapıyor? Veya Allah beni bu yaşa gelene kadar almıyor da eziyet mi ediyor diye mi düşünüyor acaba? Ne kadar tuhaf?” diye geçirirdi içinden

      Bazen Kabıl içeri tezek getirdiğinde gelini orada yoksa yaşlı nine yediklerinin kalanlarını gömgök veterli elleriyle alelacele Kabıl’a sunardı. Kendisine verilen eti Kabıl kapıp alan bir tazı gibi birileri görmeden hemencecik midesine indiriverirdi. Gerçi, yaşlı ninenin bu iyiliğini kendisine acıdığından mı, yoksa bir ayağı çukurda olduğundan mı yaptığını anlamakta zorluk çekiyordu.

      Yaşlı ninenin dünyaya getirdiği üç çocuğu da hâlâ hayattaydı. Üçü de bu mahallede yaşıyordu. En küçük oğlu Gavril de artık orta yaşlı biriydi.

      Kabıl afyon tohumlarının bulunduğu eski ve küçük bir evde tek başına kalıyordu artık. Hem yorgan olarak hem de yatak olarak kullandığı uzun bir şiltesi vardı. Bu şiltenin içine ne kadar sığmaya çalışsa da vücudunun büyük bir kısmı açıkta kalıyordu ve kapı aralığından giren soğuk Kabıl’ı oldukça üşütüyordu. Her sabah ahırdaki zifiri karanlığın içinde atlara kızakları bağladıktan sonra Bazarbayla birlikte arka arkaya oturup yola çıkıyorlardı. Bir seferinde ürkek bir atı Kabıl tutup hamutunu takarken at tıksırıp Kabıl’ı bir köşeye savurdu. At sürekli böyle yaptığından hamutu Bazarbay takmaya başladı. Bir de otuz yıl kadar araba çekmiş ve işin ehli olmuş kurnaz bir doru at vardı. Gayet sakindi, hiçbir şeyi umursamazdı. Bu at Kabıl’ın elinde değişiyordu. Gemi şıkırdatarak kendisine doğru gelenin kim olduğunu öğrenmek için hemen kulaklarını dikerdi. Kapıyı açan kişinin Kabıl olduğunu anladıktan sonra tıksırıp Kabıl’ın üstüne doğru giderek arka ayaklarıyla çifte atar, biraz uzaklaşıp tekrar Kabıl’a bakardı. Kabıl oraya gidip atı tutmak istediğinde at yine aynısını yapardı. Daha sonraları Kabıl atı yakalayabilmek için yeni teknikler geliştirdi. Önceki gibi at kendisinden kaçtığında ısrarla atın üzerine gidip Rusça küfrederek elindeki gemi atın ağzına takmaya başlamıştı.

      Ot almaya gittiklerinde ise en öndeki kızağa Bazarbay, en arkadaki kızağa ise Kurmaş otururdu. Şehrin dışına çıkıp tarlalara ulaştıklarında gece ayazına dayanamayan Kabıl titremeye başlar, adeta eli ayağı donardı. Sırtında Aleşka’nın haki gocuğu, içinde ise incecik bir kazak olurdu. Artık soğuğa dayanacak gücünün kalmadığı anlarda kızaktan inerek koşmaya başlardı. İyice yorulunca tekrar kızağa binerdi. Tekrar üşüyünce yine kızaktan iner ve koşardı. Bu şekilde, tanın ilk ışıkları ortaya çıkmaya başladığı sıralarda Aral’daki otluğa ulaşırlardı. Burada beş kızağa tıka basa ot yükleyene kadar vakit öğleyi bulurdu. Eve döndüklerinde de bu otları ahıra koymak gerekiyordu. Kabıl küme küme sıralanmış ot yığınlarının üstüne çıkar, bazen güçlü kuvvetli Bazarbay’ın dirgenle verdiği otları alamayıp yere düşürünce bozulan Bazarbay “Hiç yemek yemiyor musun?”diye bağırır, öfkelenirdi.

      Ot almaya gitmediği günlerde Kabıl’ı kamış toplamaya gönderirlerdi. Kamışları, Tüp’ün doğu tarafında bulunan bir gölün buz gibi soğuk sularından geçerek topluyorlardı.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Salican Cigitov. Keçeekinin Sabaktarı, Bügünkünün Talaptarı. Frunze: Adabiyat, 1991. s. 117.

      2

      Çolpon Tolubayeva Derdenbayevna, M. Elebayev – Uluttuk Adabiyatta Psihologiyalık Prozanın Baştooçusu. Bişkek: Avtoreferat. 2002.

      3

      (Türkiye Türkçesine aktaran: Yusuf Gedikli) İstanbul: Ötüken Neşriyat A.Ş., 1995. s. 92

      4

      1916 yılında Kırgız Türkleri’nin СКАЧАТЬ