Название: Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-01-3
isbn:
“Hakikaten, bu ne kadar çok toka böyle?” diyen eşinin acemi elleri, tokaları çekerken saçlarını yoldu.
“Of! Dikkatli ol biraz saçımı çektin.” “Affedersin canım.” Yorgunluktan, ağrıyan saç diplerinden, zonklayan ayaklarından, ekşimiş suratının oturakalmışlığından sıkılan gelinlik, bacaklarına dokundu tatsız tatsız. Tokaları tek tek çıkarırken eşi sordu: “ Düğünde senin suratının hâli neydi öyle?”
“ Anlamadım canım benim. “Çok asıktı suratın. Hiç doğru düzgün gülümsemedin. Görenler de benle zorla evlendiriliyorsun sanmıştır.”
Tokalardan kurtulan saçlarını savurarak gözlerini eşine çevirdi: “Yoo!” dedi. “Mutluydum düğünde ben. Yalnızca sonlara doğru bir yorgunluk çöktü üzerime.” “ Ne bileyim, ağabeyim de öyle dedi. Gelin hanım surat asmasın, gülsün biraz dedi.” “Öyle mi? İnan farkında değildim canım. Çok yorulmuştum. Bir de ayaklarım fena zonkluyordu.”
“Tamam her neyse geçti artık. Odamıza gidelim mi? Filmlerdeki gibi seni kucağıma alayım mı?”
“ Deli.” dedi sesine yüklediği utangaçlığını çaktırmamaya çalışarak.
Sonra eğilip gelinliğinin altındaki tarlatanı çıkardı. Koltuğun üzerine bıraktı. Ne kadar komik bir şeydi bu tarlatan. Eteği kabarsın diye gelinliğin altına zorla giydirmişlerdi. Oysaki o, etekleri uçuşan rahat beyaz bir giysiyle altına da babet ayakkabılarını çekip bolca dans etmek istemişti özel gününde. Saçlarını da sıkı topuz yerine bukle bukle dağıtmak istemiş; ama kimse buna izin vermemişti. Aa gelin saçı öyle mi olurmuş? Yok, canım daha nelermiş, gelin topuksuz ayakkabı mı giyermiş? Gelin dediğin ağır olurmuş, masasında otururmuş. Şöyle yaparmış, böyle bakarmış. Mış mış da mış… Böylece onun özeli başkalarının günü olup çıkmıştı. “ Bir daha da ömrü billâh giymem ben bu ayakkabıları.” dedi kendi kendine. Işığı kapattılar.
Sevdiği, âşık olduğu adamla evlenmişti işte. Her gece onun bakışları gözlerine kapanacak, her sabah onun bakışları kalkacaktı göz kapaklarından. Gülüşerek güne başlayacaklar, aşk demlenecekti sabah çayları niyetine evlerinde. Artık gizli kapaklı olmayacaktı buluşmaları. Parklarda havanın kararmasını beklemeyeceklerdi sarılmak için birbirlerine. “Ama o günler de çok güzeldi.” deyip o ana aitliklerini hatırlayacaklardı her daim.
Seviyordu onu. Âşıktı ona. Aşk bambaşka bir duyguydu. Gerçekten kör ediyor muydu insanı? Ooff ne ediyorsa ediyordu işte; seviyordu. Koşarak kapıya gitti. Akşama arkadaşlarıyla yemeğe çıkacaklardı. Saçlarına fön çektirmiş, hafif bir makyaj yapmış, üzerine de gözlerini ortaya çıkaran yeşil elbisesini giymişti. Özenmişti kendine. Aynadaki hâllerine son kez bakıp,
“İyisin, iyi!” diye göz kırparak açtı kapıyı: “Hoş geldin canım!” diye karşıladı eşini. “Bu ne ya?” “......” “Ne biçim olmuş saçların böyle? Dümdüz yapmışsın. Liseye mi gidiyorsun sanki? Git yıka şunları. Senin kendi doğal hâlin daha iyi. Makyajını da sil. Çirkin kadınlar yapar o kadar makyajı.” Bir an ne desem, nasıl bir tepki versemin kararsızlığı düştü kapı önü hoşgeldinlerine. “Ama…” diye başlayacak oldu, dudaklarını büzüştürerek sustu. Sustu saçının telindeki fönler. Hafif allığının rengi soldu. Eşi odaya geçmişti, içerden seslendi: “Lâcivert pantolonumu ütüledin mi? Nerde? Onu giyeceğim bugün.” “Orda, ütüleyip asmıştım dolaba.” dedi neşesi bir köşeye kaçıvermiş bir ses. Sonra aynada kalan kırpılmış bir göz kaydı usulca banyonun fayanslarına. “Hadi geç kalacağız, çabuk ol. Bu kadınlar da niye hep geç hazırlanırlar bilmem?” Çeşmeden akan sular banyonun fayans kırıklarına damladılar. Sıra sıra…
Masada en bakımsız bayan olarak kendini hissetti. Tüm kadınlar şıkır şıkır giyinip süslenmişler, beyaz dişlerini gözüne soka soka gülümsüyorlardı. Adamlar rahat bir biçimde sandalyelerine oturmuş şakalaşıyorlardı. İzin isteyerek lokantanın lavabosuna gitti. Rengi solmuş bir yüzün uçukluğu, saçlarına bağ bağ dolandı aynada. Saçlarını açmayı çok seviyordu. Saçlarının özgürce savrulmaları ona keyif veriyordu; ama bugün sıkı sıkıya ensesinde toplamıştı. İtirazsız boyunlar eğilmiş, bir de selama durulmuştu. Hâl hatır sormaların resmîliği çoktan geçilmiş, emri vakilere talim edilir olmuştu. Saçlarının tokasına bir düğüm daha attı boğazına düğümlenenler çıkmasın diye.
Kadınsı özgüvenini ardında bırakarak masaya döndü.
Aklına Hansel ile Gratel’in masalı geldi birden. Onların ekmek kırıntılarını bırakarak ormanda kayboluşlarına takıldı. “Akıllım, o ekmek kırıntılarını kuşlar çoktan yemiştir.” dedi içinden. “Geri dönüşünüz çok zor artık. Siz, ormanda kayboldunuz çocuklar. Ben de ormanda kayboldum…”
Yokluğunun pek de fark edilmediği masaya, dudağının kenarına gülümsemesini öylesine iliştirerek ilişti eşinin yanına. Eşi, hemen yanlarındaki Aysel’e “Seni hamilelik ne kadar güzelleştirmiş.” diyordu gözlerini devire devire. “Al, al benim tabağımdaki meyveleri de sen ye. Canın çekmiştir.” diye de elma soyuyor, dilimliyordu.
Ne çok sorguluyordu her şeyi, iç dünyasının kendine ait olan yerlerini tek tek gün ışığına çıkarıp gözlerindeki karmaşıklığın bitmesini bekliyordu, aşka olan inancıyla. Ne çok kırılgan olmuştu son zamanlarda. Sözlerin ardına gizlenen çatık kaşları ne çok görür olmuştu. Ağlamayı hiç sevmediği hâlde habire banyonun fayanslarına ağlar olmuştu gizliden gizliye. Sonra her şeyi karalayıp baştan başlıyordu içindeki döngülerine. Yeniden başlıyordu sevmeye. Seviyordu onu. Âşıktı ona. Aşk bambaşkaydı. Gerçekten kör ediyor muydu insanı? Böyleyse, bu kör oluşlar tamamen gönüllüydü. Ooff neyse ne işte, seviyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.