Nisgil. Sabir Şahtahtı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Nisgil - Sabir Şahtahtı страница 9

Название: Nisgil

Автор: Sabir Şahtahtı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-91-1

isbn:

СКАЧАТЬ target="_blank" rel="nofollow" href="#n21" type="note">21 yemeğim var!” diyerek cevap beklemeden odayı terk etti.

      Hem ev sahibi hem de misafirler, altı yumurta büyüklüğündeki Tebriz piroğu22, çay, kuru üzüm, kesme şeker ve nabattan23 oluşan yiyeceklerin zamanın en zengin sofrası olduğunun farkındaydılar. Nabattan ve çaydan yayılan büyüleyici kokunun yanında sapsarı üzümün tadının güzelliği misafirler için yeni olduğundan bir müddet gözlerini sofradan ayıramadılar. Nina Vladimirovna piroğların ailede her kişi için ikişer tane olarak pişirildiğini anlamasına rağmen daha fazla dayanamayıp piroğlardan birini yedi. Öyle güzel bir tadı vardı ki çayının soğumasını beklemeden elini tekrar sofraya uzattı ve ikinci piroğu da aldı. Eşi de farkında olmadan aynı davranışı gösteriyordu.

      Sohbet uzadıkça uzadı. Epeydir odanın köşesinde bir minderin üstünde bağdaş kurarak oturan çocuk odanın kapısına gitti. Sonra geri gelerek babasının kulağına bir şeyler fısıldadı. Babası çocuğa ters ters bakınca çocuk gerisin geriye yerine gitti. Nina’nın kulağına “fayton” sözü gelince, tekerleğin onarıldığını anladı.

      Nina hemen ayağa kalktı ve gözlerini sofradan ayırmadan “Gitme vakti geldi!” diyerek eşine işaret etti.

      Tam o anda evin hanımı içeri girerek masanın üstündeki boş bardakları elindeki gümüş tepsiye dizdi. Samad Bey’in kulağına eğilerek: “Yemeğim hazırdır. Misafirleri gönderme!” dedi. Misafirler ayağa kalkmışlardı ama gözleri masanın üstündeki Hemedan kilinden yapılmış, Tebrizli nakkaşlar tarafından güzel bir şekilde işlenmiş tabakların içinde duran piroğlara bakıyordu. Nina, gurur meselesi yapsa da eşi bu piroğları yemek istediğini belli etmişti. Kadın, buna meydan vermemek için hemen eşinin koluna girerek onun masadaki piroğları almasını engelledi. Tatlı bir gülümseme ile Samad Bey’e bakarak:

      – Samad Bey, her şey için teşekkür ederiz. Hanımefendiye teşekkürlerimizi iletin lütfen. Bizi çok güzel ağırladınız.

      – Nina Hanım, bizim için şerefti. Hoş geldiniz. Kapımız her zaman dostlarımıza açıktır.

      Odayı terk etmek için kapıyı aralayıp öbür odaya geçince burasının biraz daha az aydınlatıldığını ve kokusunun farklı olduğunu hissetti. Nina, odaların büyüklükleri ve aydınlatmalarının yanında kokularının da birbirinden farklı olduğunu anlamıştı. Odalara sinmiş bu kokuları daha önce hiçbir yerde almamıştı. Duvara iki tane tablo asılmıştı. Bu resimdekilerden birisi Samad Bey’di ama diğeri ya kardeşi veya babasıydı.

      Odadaki tüm eşyalar antik olduğu kadar düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Nina için matematikçi, eşi için ise muhasebeci olan Samad Bey, nazik bir ifade ile akşam yemeğinin hazır olduğunu söyleyerek misafirlerinin yemeğe kalmasını rica etti. Tam o anda Nina duvarın ortasındaki aynanın yanında duran, krem renkli küçük dolabı gördü. Bu dolap bir zaman evinden çöplüğe attırdığı dolaptı. Şaşkınlıktan Nina’nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gerçi odada bulunan bütün dolaplar ton farkıyla aynı renkteydi ama bu dolabın kendisine ait olduğundan emindi. Bir an yanıldığını düşünerek biraz daha dolabı inceledi ama içinden: “Hayır yanılmıyorum, bu dolap benim çöplüğe attırdığım dolap!” dedi.

      Biraz ilerleyince mutfağın duvarına mozaikle işlenmiş bir resim gördü. Daha önce böyle bir eser görmediğini hatırlayınca bunun nadir bir sanat eseri olduğunu anladı. En cahil insan bile bu resme bakınca bir anlam çıkarabilirdi. Resimde, bir gün içinde yedi çeşit gıdadan daha fazlasının zararlı olduğu anlatılmak isteniyordu. Resimde, altı ayrı yerde faydalı yiyeceklerle beraber bir tane de zararlı yiyecek resmedilmişti. Yedinci bölümde ise birbiri ile uyuşmayan yiyeceklerin resmi vardı. Bu bölüm ilk bakışta daha dikkat çekiciydi. Bal peteği ile Şahtahtı kavunu o kadar güzel işlenmişti ki sanki birbirini iten mıknatıslar gibi duruyordu. Buradaki meyvelerin baş harfleri, Arap alfabesiyle yan yana dizildiğinde “Birlikte yemeyin!” şeklinde bir ifade çıkıyordu. Bu yazıda yedi günlük takvimin beşinci gününe denk gelen Cuma orucunun faydalı ve vacip olduğunu gösteren yazı ise ev sahibinin inançlı biri olduğuna işaret ediyordu.

      Çıranın ışığı merdivenlere düşünce bir şimşek çaktı. Birkaç saniye ile peş peşe çakan şimşeğin ışığı ortalığı süt gibi aydınlattı. Çocuğun elindeki çıranın ışığı şimşeğin güçlü ışığı karşısında çok zayıf kalmıştı. Tsunamiden sonra denizde meydana gelen dalgalanma gibi çıranın ışığı önce çekildi, sonra bir canlının yaşama aşkı gibi gür bir şekilde parladı. Daha sonra veda şarkısı okuyormuş gibi yana eğilerek lambanın duvarlarına sarıldı. Sanki şimşek, ışığının karşısında acizliğini anlamıştı. Yerden fışkıran çeşme suyunun kaynaması gibi ışığı yükseldi ve söndü. Siyah bir is, lambanın iç duvarlarına yapıştı.

      Etraf zifirî karanlık olmuştu. Merdivenlerin başında duran evin hanımı yavaş bir sesle: “Ragif!” diye seslendi. Ana oğul, çakmak taşını fitilin yanında birbirine ne kadar sürdülerse de fitil tutuşmadı. Evin hanımı birkaç denemeden sonra ümitsizce:

      – Bu fitil bir daha yanmaz, diyerek belini doğrulttu.

      III. BÖLÜM

      Komşu köyde bulunan Rus okulunda, Azerbaycanlı olarak Kabil’den başka hiçbir öğrenci yoktu. O da beşinci sınıftan sonra bu okula geçmişti. Çar ve Sovyetler Birliği’nin tarihini, rejimin kurallarını, yönetim metotlarını iyi bilenler bile beşinci sınıfın üstündeki çocukların her biri için askerî bölümde özel bir şube olduğunu akıllarına getirmemişlerdi. Buraya seçilen çocuklar yetenekli, özel becerilere, derin analiz gücüne, keskin bir hafızaya sahip, inatçı, duyarlı, sakin olduğu kadar sert tavırlı ve nihayet fikirlerinden dönmeyecek kadar kararlı bir şekilde yetiştiriliyorlardı. Dahası, Kabil henüz daha alt sınıftayken beynine, gerçek bir Sovyet vatandaşı olmanın yolunun askerî doktor olmaktan geçtiğini yerleştirmişlerdi.

      O ise babası ve komşuları Samad Bey de dâhil olmak üzere akranları ile yaptığı sohbette askerî doktor olma kararını kendisinin aldığını söylüyordu.

      İran, Türkiye, Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika’da görevlendirmek üzere bütün alanlarda istihbaratçı yetiştirmek için genç ve yetenekli insanlar arasından seçim yapmak üzere Kafkasya’daki bütün askerî birliklerde özel şubeler oluşturulmuştu. Bu şubelerin ikinci bölümleri bu eğitimler için görevliydi.

      Elbette yeni yetişen genç Sovyet vatandaşları, kendileri hakkında karar verecek olan rejimin planlarından habersizdiler. Kabil de etrafında olanlardan habersiz bütün gücünü ilim ve eğitime vermişti.

      Rus okulu ile köyün arası dört beş kilometre vardı. Köyün öğrencileri askerî birlikteki konsere davet edilmişti. Geri döndüklerinde Kabil ile Nisgil tesadüfen yol arkadaşı olmuştu. Her ikisi de 9. sınıfta okuyordu. Bu yolculukta yol kenarında bulunan bütün ağaçlar, onların üstündeki kuş yuvaları, meyvelerin tadı, irili ufaklı bütün çalılar onların gözlerine farklı görünüyordu.

      Bu yolu defalarca aileleri ile birlikte gitmişlerdi ancak şimdi her şey daha farklıydı. İki genç, dersleri ile СКАЧАТЬ



<p>22</p>

Piroğ: Poğaça türü bir yiyecek.

<p>23</p>

Nabat: Nahçıvan’da meyve suyu ve şekerden yapılan kristal bir şeker türü.