Zeno'nun Bilinci. Italo Svevo
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zeno'nun Bilinci - Italo Svevo страница 6

Название: Zeno'nun Bilinci

Автор: Italo Svevo

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-91-4

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Giovanna’ya beni oyalaması için yalvardım, dikkate değer bir şey anlatamayacağını söyleyince ailesinden bahsetmesini istedim, bu dünyada herkesin mutlaka bir ailesi vardır, diye de ekledim.

      Hemen itaat etti ve iki kızının neden Yoksullar Yurdunda olduğunu anlatmaya koyuldu.

      Memnuniyetle hikâyesini dinlemeye başlamıştım çünkü toplamda on sekiz ay süren hamileliklerinin sonucunda böylesi bir durumda olması güldürmüştü beni. Ama doğası gereği çok tartışmacı bir üslubu vardı. Aldığı üç beş kuruşla başka bir şey yapamayacağını, doktorun da birkaç gün önce nasıl olsa tüm aileye Yoksullar Yurduna bakıyor diye ona günde iki kronun yeterli olduğunu söylemesinin haksızlık olduğunu kanıtlamaya kalkışınca dinlemeyi bıraktım. O ise bağırıyordu:

      “Ya gerisi? Üstlerini giydirip karınlarını doyurmakla her şeyleri tamam olmuyor ki!”

      Ve kızlarına alması gereken bir sürü ıvır zıvır saydı, şimdi hepsini hatırlamıyorum çünkü kulaklarımı onun tiz sesinden korumak için düşüncelerimi kasıtlı olarak başka bir şeye çevirmek zorunda kaldım. Ama yine de kulaklarım zarar görmüştü ve karşılığını almak hakkımmış gibi geldi:

      “Bir tanecik sigara yok mu yanında, tek bir tane? Karşılığında on kron veririm sana ama ancak yarın çünkü şu an yanımda tek kuruş yok.”

      Teklifim Giovanna’yı dehşete düşürdü. Çığlık atmaya başladı; hasta bakıcıyı çağırmak istedi, odadan çıkmak için koltuğundan kalktı.

      Onu susturmak için niyetimden vazgeçtim hemen ve rastgele bir şey söylemiş olmak, kendime bir hava vermek için sordum:

      “Bu hapishanede en azından içecek bir şeyler var mıdır?”

      Giovanna’nın cevabı gecikmedi ve beni şaşırtan kusursuz bir ses tonu ile:

      “Tabii ki var. Doktor çıkmadan önce bana bu konyak şişesini bıraktı. Bak şişe hâlâ kapalı. Kimse dokunmadı.” diye cevap verdi.

      Öyle bir durumdaydım ki kendim için sarhoşluktan başka bir yol göremiyordum. Karıma olan güvenim beni ne hâllere düşürmüştü…

      O dakikada sigara içme bağımlılığım, bu kadar zahmete değmezmiş gibi geldi bana. Yarım saattir sigara içmiyordum, zihnim Doktor Muli’nin ve karımın düşünceleri ile dolduğundan aklıma da içmek gelmiyordu. Yani tamamen iyileşmiştim ama hâlim pek bir komikti!

      Şişenin tıpasını açtım, sarı sıvıdan küçük bir bardak doldurdum kendime. Giovanna, bana bakıyordu ama ona da teklif etmekte biraz tereddüt ettim.

      “Bu şişeyi boşalttıktan sonra, başka bir tanesini alabilecek miyim?”

      Giovanna, yine pek bir tatlı ses tonuyla beni rahatlattı:

      “İstediğiniz kadar! İsteklerinizi yerine getirmek için kileri işleten hanım, gerekirse gece yarısı yatağından kalkacak.”

      Hayatım boyunca hiç cimrilik ettiğim olmamıştır, Giovanna’nın bardağını da ağzına kadar doldurdum. Teşekkürünü tamamlayamadan bardağını boşalttı ve gözlerini tekrar şişeye dikti. Bu hareketiyle onu sarhoş etme fikrini aklıma getiren kendisi oldu. Ama bu iş kolay oldu da diyemem!

      Birkaç kadeh devirdikten sonra saf Trieste lehçesiyle bana söylediklerini birebir yazamayacağım ama kafamdaki endişelerimden uzaklaşabilseydim, karşımda zevkle dinleyebileceğim bir insan oturduğu izlenimine kapıldım.

      Her şeyden önce, böylesi bir çalışma şeklinden hoşlandığını itiraf etti. Bu dünyadaki herkesin, günde birkaç saatini rahat bir koltuğa serilip kendisini çarpmayacak iyisinden bir şişe içki eşliğinde harcama hakkı olmalıymış.

      Ben de sohbete katılayım dedim. Kocası hayattayken de böyle mi çalışırdı diye sordum.

      Gülmeye başladı. Kocası hayattayken onu öpmekten çok dövermiş, onun için o kadar çok çalışıp didinmiş ki o döneme kıyasla, ben bu sağlıkevinde tedaviye başlamadan önceki hâli bile dinlenme gibi gelmiş ona.

      Sonra Giovanna düşünceli bir hâl aldı, ölülerin, yaşayanların ne yaptıklarını gördüğüne inanıyor muyum diye sordu. Kısaca başımı evet anlamında salladım. Ama bir de ölüler öbür dünyaya gittiklerinde henüz hayattayken olup biten her şeyi sonradan öğreniyorlar mıydı, onu da bilmek istedi.

      Soru, bir an için de olsa kaygılarımdan uzaklaşıp dikkatimin dağılmasını sağladı. Dahası gittikçe tatlılaşan bir ses tonuyla sorulmuştu çünkü Giovanna, ölüler sözlerini duymasın diye olsa gerek sesini alçaltmıştı.

      “Demek kocanıza ihanet ettiniz.”

      Bağırmamam için bana yalvardı, sonra kocasını aldattığını itiraf etti ancak ta evliliklerinin ilk aylarındaymış. Sonra dayağa alıştığını ve erkeğini sevdiğini söyledi.

      Sohbet devam etsin diye sordum:

      “Öyleyse ilk kızınız, hayatını bir başka adama mı borçlu?”

      Yine alçak bir sesle, kimi benzerlikleri görünce kendisinin de böyle düşündüğünü söyledi. Kocasına ihanet ettiği için çok üzgündü. Bunu söylerken gülüyordu çünkü incittiklerinde bile gülünecek şeylerdir bunlar. Ama eşi öldüğünden beri daha da bir üzgünmüş, öncesinde kocası olayı bilmediği için çok mühim gelmiyormuş ona.

      Kardeşçe bir yakınlık hissederek onu yatıştırmaya çalıştım ve ölülerin her şeyi bildiğine inandığımı ama onların bazı şeyleri pek de umursamadıklarını düşündüğümü söyledim.

      “Sadece yaşayanlar acı çeker!” diye bağırdım yumruğumu masaya vurarak.

      Elim çok acıdı, yeni fikirlerin uyanması için fiziksel acıdan daha iyisi yoktur. Karımın hapsedilmemden faydalanıp beni aldatacağı düşüncesi ile acı çekerken aklıma bir olasılık geldi, belki doktor hâlâ sağlıkevindeydi, eğer öyleyse bu durumda içim rahat olabilirdi. Doktora önemli bir şey söylemem gerektiğini söyleyerek Giovanna’ya onu çağırması için yalvardım, karşılığında da tüm bir şişeyi ödül olarak vadettim. Çok fazla içmeyi sevmediğini söyleyerek itiraz etti ama dediğimi de yaptı. Hücremizden çıkmak için ikinci kata uzanan ahşap merdivenlerden sallana sallana yukarı doğru tırmandığını duydum. Sonra aşağı indi ama inerken büyük bir gürültüyle, bağıra çağıra yere kapaklandı.

      “Tanrı kahretsin seni!” diye hararetle mırıldandım. Boynunu kırmış olsaydı, ne kolay olurdu işim!

      Oysa o, gülerek girdi içeri çünkü artık canı öyle kolay kolay her şeye yanmaz olmuştu. Hasta bakıcı ile konuştuğunu anlattı, yatmaya gitmiş ama ben bir yaygara koparacak olursam diye yatağında hazır bekleyecekmiş. Elini kaldırdı ve işaret parmağını uzatarak sözlerine gülümsemesi ile hafiflettiği bir tehdit ekledi. Sonra, kuru bir sesle, doktorun karımla birlikte çıktığını ve henüz dönmediğini söyledi. O zamandan beri yokmuş! Hasta bakıcı, birkaç saate geri döner diye beklemiş çünkü bir hastası muayene СКАЧАТЬ