Bundan sonra Tattersall’a satılmak için gönderildim. Tabii ki günahlarımdan sıyrılamadım; orası gerçek. Yakışıklı görünüşüm ve iyi adımlarım, bir beyefendiyi, beni satın almaya teşvik etti ve böylece, başka bir satıcı tarafından alındım. Beni, her şekilde ve farklı gemlerle denedi ve eninde sonunda neye katlanamadığımı anladı. Sonunda, beni, o dizginlerle sürmeyi bıraktı ve kasabadaki bir beyefendiye gayet sessiz bir at olarak sattı. İyi bir sahipti ve onunla iyi geçinmeye başlamıştım ama eski seyisi ayrıldı ve yerine yeni birisi geldi. Bu adam da Samson gibi kötü huylu ve kabaydı. Her zaman kaba ve sabırsız bir sesle konuşurdu ve eğer odada, onun istediği zaman hareket etmezsem ahır süpürgesiyle ya da yabayla -hangisi elindeyse-dizlerimin üzerine vururdu. Yaptığı her şey kabaydı ve ondan nefret etmeye başlamıştım. Beni, kendisinden korkutmayı istemişti ama bunun için çok ataktım. Bir gün beni her zamankinden daha fazla kızdırdığında onu ısırdım ve tabii ki bu onu iyice kızdırdı ve kafama kırbaçla vurmaya başladı. Sonrasında benim odama gelmeye hiç cesaret edemedi. Ne topuklarım ne de dişlerim onun emrine amade olacaktı ve o bunu biliyordu. Ustamın yanında ise sessiz sakindim ama tabii ki adamın dediklerini dinlemişti ve yine satıldım.
Aynı satıcı beni duymuştu ve iyi olacağım bir yer bildiğini söyledi. ‘Çok yazık.’ dedi. ‘Böyle iyi bir atın, sırf şans yüzünden kötü ellere gitmesi çok yazık!’ Sonuç olarak senden kısa bir süre önce buraya geldim. Ancak adamların benim düşmanlarım olduğuna çoktan karar vermiştim ve bu yüzden kendimi korumalıydım. Tabii ki burada her şey çok farklı ama ne kadar süreceğini kim bilebilir? Çevreme senin bakış açınla bakabileceğimi sanıyordum ama yaşadığım onca şeyden sonra artık bunu yapamıyorum.”
Ben “Sanırım eğer John ya da James’i ısırsaydın ya da tekmeleseydin çok ayıp olurdu.” dedim.
“Öyle bir şey yapmam.” dedi. “Eğer bana karşı iyi olurlarsa… James’i bir kere çok kötü ısırdım ama John ‘Kibarca yaklaşmayı dene.’ dedi. Beklediğim üzere beni cezalandırmak yerine James kolu sarılı hâlde yanıma geldi, bana kepek lapası getirdi ve beni sevdi ve o zamandan beri ona hiç kötü davranmadım ve davranmayacağım da.”
Zencefil’e çok üzülmüştüm ama tabii ki o zaman onun hakkında çok fazla şey bilmiyordum, bu yüzden daha kötüye gideceğini düşünmüştüm. Ancak, haftalar geçtikçe Zencefil, daha kibar ve neşeli oldu ve yaklaşan her yabancıya gösterdiği dikkatli ve savunmacı bakışı bıraktı ve bir gün James “Kısrağın, beni sevmeye başladığına inanıyorum. Bu sabah alnını fırçalarken bayağı kişnedi.” dedi.
“Evet, evet, James. Birtwick köfteleri yüzünden… Zamanla Siyah İnci kadar iyi olacak. Kibarlık, istediği tek şey. Zavallı şey!”
Sahibimiz de değişimi fark etti ve bir gün genelde yaptığı gibi arabadan inip bizimle konuşmaya geldiğinde Zencefil’in güzel boynunu sevdi: “Canım benim! Senin için işler nasıl gidiyor? Bize geldiğin zaman olduğundan çok daha iyisin değil mi?”
Sahibimiz onu güzelce fırçalarken o da kendi burnunu adama dostça sürttü.
“Onu iyileştirmiş olmalıyız John.” dedi sahip.
“Evet efendim. Durumu iyileşti. Eskisi gibi değil artık. Birtwick köfteleri yüzünden…” dedi John. Gülüyordu.
Bu, John’ın şakasıydı. Birtwick at köftelerinin düzenli olarak verilmesinin, her zalim atı iyileştireceğini söylerdi. “Bu köfteler…” derdi. “Sabırdan ve kibarlıktan, sakinlikten ve sevgiden yapıldı. Her birinin bir libresi 250 gram sağduyu ile karıştırıldı ve ata her gün verildi.”
Merrylegs
Papaz Blomefield’ın, kızlardan ve erkeklerden oluşan geniş bir ailesi vardı. Bazen, bu çocuklar, Bayan Jessie ve Flora ile oynamaya gelirdiler. Kızlardan biri, Miss Jessie ile aynı yaştaydı. Oğlanlardan ikisi büyüktüler ve birkaç tane de ufaklık vardı. Geldiklerinde Merrylegs için çok iş çıkardı. Çünkü hiçbir şey onları, Merrylegs’e sırayla binmek ve meyvelikte, evin çayırında gezmek kadar eğlendiremezdi. Bu, saatlerce, beraber yaptıkları bir şeydi.
Bir gün, Merrylegs, uzun süre onlarla dışarıdaydı. James onu getirdiğinde ve ona yular taktığında o
“Yaramaz! Nasıl davrandığına dikkat et yoksa başımız belaya girer.” dedi.
“Ne oldu Merrylegs?” diye sordum.
“Sorma!” dedi başını ileri atarak. “Bu genç insanlara derslerini veriyordum. Ne zaman durmaları ya da benim ne zaman durmam gerektiğini bilmiyorlar. Bu yüzden arkaya doğru biraz attım onları. Ne yapayım, anladıkları tek şey bu.”
“Ne!” dedim. “Çocukları mı fırlattın? Bunu yapmayacak kadar aklın var diye düşünürdüm. Bayan Jessie iyi ya da Flora’yı mı attın?”
Çok gücenmişti. Şöyle dedi:
“Tabii ki hayır. Ahıra gelen en iyi yulafın uğruna bile yapmam bunu. En az sahip kadar dikkatliyim genç hanımlarımız konusunda, küçüklere gelince onlara binmeyi ben öğrettim. Onlar korktuğunda ya da sırtımda huzursuzlandıklarında kedinin kuşun arkasından gidişi gibi sessiz sakin giderim. Kendilerini iyi hissediyorlarsa tekrar hızlı giderim, anladın mı onlar alışsınlar diye. Bu çocukların sahip olabileceği en iyi arkadaş ve en iyi biniş öğretmeniyim. Sorun onlar değil; erkekler.”
“Erkekler…” dedi. “Oldukça farklılar. Biz nasıl tayken eğitiliyoruz, onlar da eğitilmeli ve neyin nasıl olması gerektiğini öğrenmeliler. Diğer çocuklar, bana, yaklaşık iki saat bindiler ve erkekler sıranın kendilerine geldiğini düşündüler. Evet, öyleydi. Ben de aynı fikirdeydim. Bana sırayla bindiler, onları bir aşağı bir yukarı ve meyveliğin etrafında bir saat dörtnala koşturdum. Her biri fındık dalı kestiler kırbaç yapmak için ve biraz sertçe kullandılar. Son gücüme kadar dayandım ve kötü niyetli düşünmedim. Bu yüzden ipucu olsun diye bir iki kez durdum. Erkekler bir atın ya da midillinin lokomotif ya da kesme makinesi gibi olduğunu düşünüyor ve istedikleri süreyle istedikleri kadar hızlı gidebileceğimizi sanıyorlar. Bir midillinin yorulabileceğini ya da duygularının olduğunu düşünmüyorlar. Bu yüzden beni kırbaçlayanı, arka ayaklarım üzerinde doğrularak arkaya doğru kaydırdım; hepsi bu. Bana tekrar bindi ve ben de aynısını tekrar yaptım. Sonra öbür çocuk bindi. Sopasını kullanmaya başlar başlamaz onu çime yatırdım ve bunu sürdürdüm; onlar anlayana kadar; hepsi bu. Kötü çocuklar değiller. Zalimlik etmek değil niyetleri. Onları seviyorum ama anlıyorsun ya onlara bir ders vermeliydim. Beni James’e götürüp ona söyledikleri zaman, böyle büyük sopalara kızdığını düşünüyorum. Bu tarz sopaların çobanlar ve Çingeneler için uygun olacağını, genç beyefendilere yakışmayacağını söyledi.”
“Yerinde olsaydım…” dedi Zencefil. “Bu çocuklara iyi bir tekme atardım ve bu da onlara iyi bir ders olurdu.”
“Ona ne şüphe!” dedi Merrylegs. “Ancak СКАЧАТЬ