Genç Werther’in Acıları. Иоганн Вольфганг фон Гёте
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Genç Werther’in Acıları - Иоганн Вольфганг фон Гёте страница 6

Название: Genç Werther’in Acıları

Автор: Иоганн Вольфганг фон Гёте

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-05-1

isbn:

СКАЧАТЬ cevap vermedim. O, devam etti:

      “En çok korkanlardan biri de bendim. Fakat başkalarına cesaret vereyim derken kendim de cesaretli oldum.”

      Pencereye yaklaştık. Hâlâ uzaklardan gök gürültüleri geliyordu. Sinsi bir yağmur, tatlı bir şamata ile toprağı ıslatırken artık serinleşen havanın dalgaları bize etek dolusu ot kokuları taşıyordu.

      Charlotte dirseğine dayanmış, kırlara bakıyordu. Bakışlarını böyle dolaştırırken göğe çevirdi. Sonra bana baktı. Gözleri yaşlı idi. Sonra elini elimin üstüne koyarak “Ah, ey Klopstock!”3 dedi. Hemen aklımdan geçen o kıymetli kasideyi hatırladım. Charlotte’un o anda bana verdiği duyguların coşkunluğu içinde boğuluyordum.

      Dayanamadım. Elinin üstüne eğildim ve çok tatlı gözyaşlarımla ıslatarak o eli öptüm. Sonra gene gözlerine dalıp kaldım…

      Ah, ey ilahi Klopstock! Sen en büyük nasibini bu gözlerde görmeliydin! Ve ben -zındıklığın ikide bir lekelemeye yeltendiği- büyük adını ne olur ömrümün sonuna kadar başka bir ağızdan işitmesem!

19 Haziran

      Bundan önce hikâyemin neresinde kaldığımı bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da şudur: Sana mektup yazdığım gece ancak sabahın ikisinde yatabildim. Ve şunu da biliyorum ki eğer mektup yazacağıma seni karşıma alıp dinletebilseydim güpegündüz oluncaya kadar elimden kurtulamazdın.

      Balodan dönüşümüzde neler olup bittiğini sana anlatmadım ama şimdi anlatacak vaktim de yok!

      En güzel bir güneş doğumu ile yola çıktık; ıslak ormandan ve serin kırlardan geçiş ne hoştu! Yanımızdaki hanımlardan ikisi bir tarafa yaslanıp ımızganmaya başladılar. Charlotte “Biraz da siz kestirmek istemez misiniz?” diye sordu ve hemen ekledi:

      “Rica ederim, hiç benden çekinmeyiniz.”

      Gözlerinin içine bakarak “Bu gözler açık oldukça benimkiler kapanmazlar!” dedim. Kapısının önüne gelinceye kadar ikimizin gözümüze uyku girmedi. Hizmetçi kız yavaşça kapıyı açtığı zaman Charlotte, hemen kardeşlerini ve babasını sordu. O da hepsinin iyi olduğunu ve uykuda bulunduklarını söyledi.

      Ayrılırken hemen o günü gelip kendisini görmem için müsaadesini istedim. Razı oldu ve gittim, gördüm. Artık güneşler, aylar, yıldızlar istedikleri gibi dönüp dolanabilirler. Ben farkında değilim: Ne vakit gün oluyor, ne vakit gece… Kâinat etrafımdan silindi ve yalnız o kaldı.

21 Haziran

      Allah’ın en sevgili kullarına bağışladığı sevinçli günler yaşıyorum. Bundan sonra başıma ne gelirse gelsin yaşamanın tadını hem de en temiz, en yüksek tadını çıkarmadım diyemem.

      Benim Wahlheim’ı bilirsin. Artık orada iyice yerleştim, orada Charlotte’a on beş yirmi dakikalık bir yol var. Orada ben, benliğimi anlıyor ve bir kul için nasip olabilecek saadetin tamamını kendimde buluyorum.

      Acayip şey! Buraya gelip de tepeden o güzel vadiye göz gezdirdiğim vakit her tarafı nasıl da ayrı ayrı beğendim, hoşuma gitti. Burada bir küçük koru… Ah! Kabil olsa da onun kuytu gölgeliklerine bir dalabilsek! Ötede bir tepe… Ah, ne olurdu sen oradan şu genişlikleri sarabilseydin! Şu zincirleme tepeler ve aralarındaki ıssız dereler… Oh! Keşke oralarda ben yolumu, izimi kaybetsem!.. Oralarda gezer gezer sonunda aradığımı bulmaksızın geri dönerdim.

      Bence bu uzaklıklar ne ise istikbal dediğimiz gelecek zaman da odur. Esrar ile dolu engin bir ufuk ruhumuza karşı açılır durur. Gözümüz nasıl dalarsa duygumuz da o ufkun derinliklerine öyle süzülür. O zaman yalnız bir duygu… Fakat büyük, ışıltılı bir duygu ile kalmak için bütün varlığımızı vermeye can atarız. Koşarız, uçarız. Fakat ne yazık! Uzaklar yaklaşınca, özlediğimiz yere varınca görürüz ki değişen hiçbir şey yoktur. Kendimizi gene o yoksulluğumuzun dar çerçevesi içinde buluruz. Bu böyle gider ve ruhumuz daima elinden kaçan saadetin arkasından içini çeker durur.

      İşte bunun için en azılı bir serseri bile sonunda vatanını özleyerek ah eder ve şu geniş toprak üzerinde nafile yere aradığı eğlenceyi gene kendi kulübesinde, karısının, çocuklarının yanında onlara bakıp büyütmekte bulur.

      Sabahleyin, güneş doğar doğmaz kalkar, sevgili Wahlheim’ıma giderim. Orada ev sahibi kadının bahçesinde kendi elimle topladığım bezelyeleri -bir taraftan Homeros’umu okuyarak- ayıklarım. Küçük mutfaktan aldığım kuşhaneye biraz tereyağı ile bunu koyarak üstünü kapadıktan sonra ara sıra tencereyi karıştırmak üzere şöylece bir oturdum mu işte o zaman Penelope’un kendini beğenen âşıkları nasıl olmuş da kendi elleriyle öküzleri, domuzları paralayıp kebap etmişler, bunu iyice anlarım. Eski zaman aile hayatı kadar hiçbir şey beni tatlı ve yanılmaz duygularla doldurmuyor ve açık söylüyorum, ben de hayatımı çok şükür o hayata bağlayabilecek bir yaratılıştayım.

      Bahçesinde yetiştirdiği lahanayı ehemmiyetle sofrasına koyan bir adamın şu sade ve çocukça keyfini duyacak bir kabiliyette yaratıldığım için ne kadar bahtiyarım! O yalnız önündeki lahananın tadını almıyor, fazla olarak onu diktiği güzel sabahları, suladığı tatlı akşamları ve onları yavaş yavaş büyüttüğünü görmekten ileri gelen keyiflerini de tekrar yaşıyor.

29 Haziran

      Evvelsi gün hâkimi görmek için şehirden doktor geldi. Ben Charlotte’un kardeşlerinin arasında yere oturmuş, onlarla oynuyordum. Kimi omzuma sıçrıyor kimi kolumu çimdikliyordu. Ben de onları gıdıklıyordum. Biz böyle şamata ederken doktor üzerimize geldi.

      Bu adam… Nasıl anlatayım? Söz söylerken bir düzine kolluklarının kırmalarını düzeltmek veya kocaman yakalığını çekip uzatmak gibi münasebetsizlikleri kendine iş edinen bu avanak… Evet o şık doktor; o âlim kukla benim bu hâlimi beğenmedi, kendini bilenlere yakışmayacak çocuklardan saydı. Bunu yüzünden pekâlâ anladım, bununla beraber hiç tetiğimi bozmadım. Arkamdan ne söylerse söylesin dedim.

      İskambil kâğıtlarından yaptığım köşkü çocuklar bozmuştu. İki dakika sonra gene dağılacak olan bu köşkü özenip bezenerek onun gözü önünde tekrar yapmaktan çekinmedim.

      Doktor şehirde kendisini dinleyenlere benim için iyi atmış tutmuş, hâkimin çocukları zaten iyi bir terbiye görmezken “Werther” ismindeki ipsizin elinde bütün bütün çığırından çıkmışlar imiş.

      Evet, dostum benim yüreğim herkesten fazla çocuklara karşı açıktır. Onların her hâli bende alaka uyandırır. Ne vakit kendilerini tetkik etsem o küçük yavrularda, büyüdükleri zaman beraber büyüyecek olan bütün yüksekliklerin ve seciyelerin tohumunu bulurum. Bence inatçılıkları ileride kuvvetli bir seciye sahibi olacaklarının, yaramazlıkları ve hatta muziplikleri hayat uçurumlarına düşmeden geçiverecek şen ve hafif bir yaratılışta bulunduklarının alametidir. Hem bütün bunlar ne temiz ne dobraca değil mi? İşte böyle düşündüğüm zaman hep Metr’in “Keşke siz de onlara benzeyebilseniz!” dediğini hatırlarım.

      Bununla beraber sevgili kardeşim, o çocuklar ki bize eştirler, belki de bize model olmaya layıktırlar, biz o çocukları kendi keyfimize göre yola koymaya kalkışırız. İsteriz ki olmaz dediğimiz şeyden hemen vazgeçsinler, СКАЧАТЬ



<p>3</p>

Almanya’nın en meşhur şairlerinden. (e.n.)