Eğitime üçüncü bir branş daha ekleyelim mi; astronomi? Glaukon “Çok iyi. Cennetin bilgisi çiftçilik, denizcilik ve askeriye için bir kere de olsa gereklidir.” diye yanıtladı. Dünya ile arkadaşlık kurması için her şeye yararlı sebepler bulmanı beğendim. İnsan ırkına eğitimin yalnızca bilgi için değil, bedensel gözden daha iyi olan ruh gözünü arındırmak için de faydalı olduğunu ispatlamak zordur. Çünkü onunla yalnızca hakikat görünür. Şimdi, insan ırkına genel olarak mı yoksa sadece filozofa mı başvuracaksın? Yoksa yalnızca kendine mi güvenmeyi tercih edersin? “Her insan kendisinin en iyi arkadaşıdır.” Öyleyse bir adım geri git çünkü biz arızalıyız. Ve ikinci olan düzlemden sonra katı maddeler olan üçüncü bir boyut ekle ve sonra hareket hâlinde katı hâle geçebilirsin. Fakat katı cisim geometrisi yaygın değildir ve devlette himayesi yoktur, onun kullanımı da tamamen tanınmaz. Güçlüğü büyüktür ve kendini çalışmaya adamış kişiler burnu havada ve sabırsızdırlar. Yine de kovalamanın albenisi insanları kazanır. Eğer hükûmet biraz yardım ederse büyük bir ilerleme kaydedilebilir. Glaukon “Çok doğru. Ama şimdi düzlem geometrisiyle başlayıp sonra katı cisim geometrisine geçtiğini, sonra da astronomiye, yani katı cisimlerin hareketine geçtiğini mi anlamalıyım?” Evet, dedim, telaşım bizi yalnızca aksattı.
“Çok iyi. Ve şimdi, senin kibirli gerginliğinde konuşmaya gönüllü olduğum astronomiye geçelim. Cennetin düşüncesinin ruhu yukarı taşıyacağını görmede kimse başarısız olamaz.” Öyleyse ben bir istisnayım. Günümüzde çalışıldığı şekliyle astronomi ruhu yukarı değil aşağı taşıyor gibi görünüyor. Yıldız gözlemi yalnızca tavana bakmaktan öte değil. Bir insan sırtüstü yere veya suya uzanıp yukarı ya da aşağı bakabilir. Bunda bir bilim yoktur. Benim bahsettiğim bilginin görüntüsü gözle değil zihinle görülür. Cennetin bütün ihtişamı değil ilahi gerçeğin bir kopyası yeterli olmaz ve varlıkların mutlak uyumları, hareketleri hakkında hiçbir şey öğretmez. Onların güzelliği Deadalus’un veya başka bir büyük sanatçının eliyle çizilmiş gibidir ve çizim için kullanılabilir ama hiçbir matematikçi onlardan gerçek eşitlik ve sayısal bağıntı elde etmeyi bekleyemez. Öyleyse maddenin kusurluluğunun her yerde rahatsız eden bir unsur olarak karşımıza çıktığı, gece ve gündüzün, aylar ve yılların, yörüngesindeki güneş ve yıldızların simetrisini bozan bu cennet haritalarına bakmak ne kadar gülünçtür. Astronomiyi yalnızca problemlerle bir bilimsel temele dayandırabiliriz. Cenneti yalnız bırakalım ve akıllı kimseyi ortaya koyalım.
Yine de Pitagorasçıların dediği gibi matematik diğer uygulamaları kabul eder ve biz de aynı fikirdeyiz. Ahenkli hareketin kardeşi olan bir bilim daha vardır. Astronomi göze, o da kulağa uyumludur ve başka uygulamaları da olabilir. Bilimlerin iyi ideasıyla olan ilişkileri gibi onlardan daha büyük bir amacımız olduğunu unutmadan Pitagorasçıları soruşturalım. Astronomiyi saran hata aynı zamanda harmonikleri de kaplar. Müzisyenler zihinlerinin yerine kulaklarını koyarlar. “Evet, onların kulaklarını komşularının yüzünün yanına koyduklarını görmek isterim. Bazıları ‘Bu yeni bir nota.’ derken diğerleri iki notanın aynı olduğunu bildiriyor.” “Evet.” dedim ama sen lir dizelerini büken ve onlara eziyet eden, dizelerin düzenleri hakkında tartışan şarlatanları kastediyorsun; ben ise neredeyse aynı miktarda hatalı olan Pitagorasçı harmonistleri kastediyorum. Çünkü onlar yalnızca duyulan sayıların uyumunu inceler ve duyulmayan, yalnızca problemlerde bulunan ve fikirlerinin bile olmadığı gerçek sayısal uyuma doğru yukarı çıkmazlar. “Bu sonuncusu, harikulade bir şey olmalı.” dedi. “Yalnızca iyi bir bakış açısıyla izlendiğinde faydalı olan bir şey.” diye yanıtladım.
Bütün bu bilimler zorlamanın başlangıcıdır ve birbirleriyle olan doğal ilişkileri ölçüsünde hesaba katıldıklarında kârlıdırlar. “Sanırım, Sokrates ama böyle bir çalışma sonsuz bir iş olur.” dedi Glaukon. Ne çalışmasından bahsediyorsun, başlangıç mı, ne? Çünkü bütün bu şeyler yalnızca başlangıçtır ve sen kesinlikle safi matematikçinin aynı zamanda bir diyalektikçi olduğunu zannetmiyor musun? “Kesinlikle hayır. Mantığı çalışan bir matematikçiyi bile zor gördüm.” Ve yine de Glaukon, gerçek mantık, düşünsel dünyanın müziği olan diyalektiğin ve bizim, duvardaki gölgeleri seyretmekten gölgeleri oluşturan resimlere vardığımızda görüş çabasıyla kıyasladığımız millî marşı değil midir? Öyle olsa bile duyudan uzaklaşan diyalektik beceri, iyi ideasının derin düşüncesindeki saf zekâya varır ve düşünsel dünyanın sonuna kadar asla dinlenmez. Mağaradan ışığa çıkan soylu yol ve güneşte gözlerin kırpışması, sadece bir resmin değil, gerçekliğin gölgelerini düşünmeye dönmesi süreci ve yeni görme becerisini matematiksel bilimler yardımıyla aşamalı olarak edinme, ruhun ideal varlık düşüncesine yükselmesidir.
“Buraya kadar seninle aynı fikirdeyim. Ama şimdi, girişi bırakıp millî marşa geçelim. Öyleyse diyalektiğin doğası ve oraya ulaştıran yollar nelerdir?” Sevgili Glaukon, beni burada takip edemezsin. Önceki bilimlerde disipline sokulmamış birine mutlak doğrunun sunulması mümkün değildir. Ama mutlak doğrunun bir bilimi olduğu ve uygulananlardan çok farklı olduğuna inanıyorum. Çünkü diğer bütün sanatlar ve bilimler insan ihtiyaçları, fikirleri ile ilgilidir. Matematiksel bilimler gerçek varlığın bir hayal veya hipotezidir ve asla kendi ilkelerini analiz etmezler. Yalnızca diyalektik, ruhun gözünü cehaletin barbar bataklığından yukarıdaki dünyanın ışığına, betimlediğimiz bilimlerin yardımıyla dönüştürerek ve ona yönlendirerek hipotezlerin üstündeki ilkelere yükselir. Bilimler, bir fikirden daha büyük ama bilimden daha az bir netlik gösteren ve bir önceki betimimizde anlayış dediğimiz başka bir ada gerek olsa da genelde böyle söyleniyor. Böylece dört tane adımız oluyor; iki tanesi akıllı insana, iki tanesi fikre: Mantık veya zihin, anlayış, inanç, gölgelerin uyum yaratan algısı -olmak; dönüşmek, akıllı kimse; fikir- ve bilim; inanç, anlayış; gölgelerin algısı. Diyalektik belki her yaradılışın varlığını veya özünü açıklayan, tanımlayan, iyiyi ayıran ve soyutlayan, iyi uğruna bütün rakipleriyle savaşmaya hazır bir bilim olarak tanımlanabilir. Diyalektikçi olmayan birine göre hayat uyuşuk bir rüyadır ve o uyanmadan önce bir sürü insan onun mezarındadır. İdeal devletinin gelecek yöneticilerinin zeki varlıklar olmasını mı yoksa direkler kadar salak olmasını mı tercih edersin? “Kesinlikle ikincisi değil.” Öyleyse onlara soru sormayı, cevaplamayı öğretecek ve bilimlerin saçak taşı olan diyalektikle eğitmelisin.
Diyebilirim ki yöneticilerimizin nasıl seçildiğini ve seçim aşamasının bir adım ileriye götürülmesi gerektiğini unutmuşsun. Önceki gibi daimi ve yürekli, hoş görünümlü ve asil davranışlı olmalılar ama şimdi eğitimin iyileştireceği doğal bir yetenekleri de olmalı. Bu demek oluyor ki çabuk öğrenen, zihinsel zahmete dayanıklı, kuvvetli hafızalı, sağlam, çalışkan, zihinsel becerilerle ahlaki becerileri birleştirebilen, kusurlu ve taraflı olmayan, bedensel egzersizlerde sapasağlam, zihinsel olanlarda uyuşuk ya da tam tersi olmayan; sahtelikten nefret eden ama bilinçsizce sürekli cahilliğin bataklığında debelenen yaralı bir ruh değil; alçak ya da çürük biri değil ama kolları bacakları güçlü ve zihnin büyük jimnastik denemelerine hazır durumda olmalı. Adalet bu tür kişilerde kolayca bulunabilir ve bu kişiler devletimizin kurtarıcısı olur. Başka türden öğrenciler felsefeyi yalnızca şu an olduğundan daha gülünç duruma sokarlar. Coşkum için bağışlayın, heyecanlanıyorum fakat onu ayaklar altına alınıp ezilmiş hâlde görünce onu bu rezil duruma sokanlara öfkeleniyorum. “Olman gerekenden daha heyecanlı olduğunu fark СКАЧАТЬ