“Kendilerini diğer herhangi bir ulusla en azından eşit görmeyen hiçbir halk yoktur, oğlum.” diye başladı. “Her büyük ulus kendi üstünlüğüne inanmıştır. İsraillileri küçümseyip onlara gülen Romalılar, Mısırlıların, Asurluların ve Makedonların budalalıklarını tekrarlamaktan başka bir şey yapmaz. Tanrı’ya gülmek de aynı sonucu doğurur.”
Sesi daha da ciddileşti.
“Ulusların üstünlüğünü belirleyecek hiçbir yasa yoktur, bu yüzden iddia etmek ve bu konuda konuşmak fayda getirmez. Bir ulus doğar, ırkını devam ettirir veya kendiliğinden ya da onların gücünü elinden alan, yerine geçen ve anıtlarının üzerine yeni isimler yazan başkalarının ellerinde ölür; tarih böyledir. Eğer Tanrı’yı ve en basit şekliyle insanı simgelemem istenseydi, düz bir çizgi ve bir daire çizerdim, çizgi için, ‘Bu Tanrı’dır, çünkü yalnızca o dosdoğru ilerler.’ daire için de, ‘Bu da insandır, onun ilerleyişi böyledir.’ derdim. Uluslar arasında hiçbir fark yok demiyorum, iki ulus bile birbirine benzemez. Ama bu fark, öyle bazılarının dediği gibi, parçası oldukları dairenin ya da yeryüzünde kapladıkları alanın boyutunda değil, en yüce yerinde Tanrı’ya yakın oldukları hareket alanlarındadır.
Şimdi konuyu burada kesmek, başladığımız yerde bırakmak demek olur. Devam edelim. Her ulusun üzerinde ilerlediği dairenin boyutunu ölçmek için bazı işaretler vardır. Bunları kullanarak Yahudilerle Romalıları karşılaştıralım.”
“Bu işaretlerin en basiti insanların günlük yaşamlarıdır. Bu konuda tek söyleyeceğim, İsraillilerin zaman zaman Tanrı’yı unuttukları, Romalıların ise onu hiç tanımadıklarıdır, bu nedenle de karşılaştırma yapmak mümkün değildir.
Arkadaşın, yani eski arkadaşın, anladığım kadarıyla, bizim şairlerimiz, sanatçılarımız ya da savaşçılarımız olmadığını söylemiş; sanırım böylelikle büyük adamlar yetiştirdiğimizi inkâr etmiş, bu da işaretlerin en belirgin olanıdır. Bu iddiayı adil bir şekilde değerlendirmek için bir tanım yaparak başlamak gerekir. Büyük adam, oğlum, yaşamı Tanrı tarafından kabul görmüş adamdır. Bir İranlı dönek atalarımızı cezalandırıp onları esir etmiş, bir başka İranlı atalarımızın çocuklarını kutsal topraklara getirmek üzere seçilmişti. Bunların ikisinden de büyük olan, Yahudiye ve tapınak yıkımının intikamını alan Makedonyalıdır. Bu insanların farkı Tanrı tarafından kutsal bir amaç için seçilmiş olmalarıydı. Yahudi olmamaları onların başarısını küçültmez. Konuşmamızın devamında bunu sakın gözden kaçırma.
Savaşın insanoğlunun en soylu uğraşı, en büyük yüceliğinin ise savaş alanlarının büyüklüğü olduğuna dair bir düşünce vardır. Bütün dünyanın bu fikri benimsemesi seni yanıltmasın. Bir şeylere tapmak zorunda olduşumuz, anlayamadığımız bir şeyler olduğu sürece devam edecek bir kanundur. Bir barbarın duası, açık bir şekilde algılayabildiği tek kutsal nitelik olan kudrete karşı korku feryadıdır; o kahramanlara inanır. Jüpiter bir Romalı kahramandan başka nedir ki? Yunanlılar zihni kudretin üstünde gördükleri için büyük bir şana sahip olmuşlardır. Atina’da bir hatip ve bir filozof bir savaşçıdan daha saygıdeğerdi. Arabacı ve en hızlı koşucu hâlâ arenanın idolleridir. Bir şairin doğum yerine yedi şehir birden talip olmuştu. Ama eski barbar inancını ilk inkâr eden Yunanlılar mı? Hayır. Bu şeref bize ait, oğlum. Atalarımız zalimliğe karşı Tanrı’yı çıkardılar; tapınmamızda korku feryadı yerini şükür ve ilahiye bıraktı. Böylelikle Yahudiler ve Yunanlılar bütün insanlığı ileriye ve yukarıya taşıyabilirdi. Ama ne yazık ki, dünya yönetimi savaşı ebedî bir şart olarak görüyor. Romalılar Sezar’larını zihnin ve Tanrı’nın üzerine koydular, o elde edilebilir bütün güçleri üzerinde topluyordu, ondan başka bir büyüklük yoktu.
Yunan hâkimiyeti deha için çiçek açan bir dönemdi. Özgürlüğün karşılığında zihnin rehberlik ettiği düşünürler ortaya çıktı. Savaştan başka her şeyde öyle bir fazilet ve mükemmellik vardı ki, Romalılar bunu taklit etmeye tenezzül ettiler. Bir Yunanlı şimdi Forum’daki tüm hatipler için örnek teşkil ediyor. Dinlersen her bir Romalı şarkıda Yunan ritmini duyarsın. Eğer bir Romalı ağzını açıp da erdemden, soyut şeylerden ya da doğanın gizemlerinden söz ediyorsa, ya bir fikir hırsızı ya da kurucusu bir Yunanlı olan bir okulun öğrencisidir. Tekrar söylüyorum, savaştan başka hiçbir şeyde Roma’nın bir yaratıcılığı yoktur. Bütün oyunları ve törenleri, halkının gaddarlığını tatmin etmek için kanla süslenen Yunan icatlarıdır. Dini de, tabir yerindeyse, diğer bütün ulusların inançlarının katkılarıyla oluşturulmuştur; en saygıdeğer tanrıları Olimpos’tan gelir, hatta Mars ve göklere çıkardıkları Jüpiter bile. Böyle olunca da, oğlum, bütün dünya içinde sadece bizim İsrail’imiz Yunanlıların üstünlüklerine karşı çıkabilir.”
“Öteki ulusların faziletleri karşısında bir Romalının bencilliği tıpkı zırhı gibi içine nüfuz edilemez bir körlüktür. Ah zalim hırsızlar! Onların ayaklarının altında toprak, gürzle dövülmüş gibi titrer. Ne yazık ki, diğerleriyle birlikte bizim de yenik düştüğümüzü söylemem gerekiyor, oğlum! En yüce, en kutsal yerlerimizi ele geçirdiler, sonunun ne olacağını kim bilir. Ama şu kadarını biliyorum ki, Yahuda’yı çekiçle kırılan badem gibi parçalasalar, Kudüs’ü yerle bir etseler de İsraillilerin şanı yukarıda, ulaşılmaz bir yerde bir ışık olarak kalacaktır. Çünkü onların tarihi Tanrı’nın tarihidir, kendi elleriyle yazdıkları, kendi dilleriyle söyledikleri bir tarihtir; yaptıkları her iyi şeyde o vardır, Sina’da kanun yapıcı, sahrada yol gösterici, savaşta kumandan, yönetimde kraldır. Dayanılmaz derecede parlak olan dinlenme yerinin perdelerini açıp tıpkı bir insanın diğer insanlarla konuştuğu gibi, onlara mutluluğa giden doğru yolu ve nasıl yaşamaları gerektiğini gösterdi. Sınırsız Gücü’nü ebedî sözleşmelerle birleştirerek onlara vaatlerde bulundu. Ah oğlum, Yehova ile birlikte oturanlar Ondan hiçbir şey almamış olabilir mi? Yaşamları ve hareketlerindeki ortak insani nitelikler kutsal olan niteliklerle karışıp renklenmemiş olabilir mi? Onların dehaları içlerinde göklerden bir parça taşımıyor olabilir mi?”
Bir süre odada sadece yelpazenin hışırtısı duyuldu.
“Sanat heykeltıraşlık ve resimle sınırlı tutulduğunda…” diye devam etti kadın. “İsrail’de hiç sanatçı olmadığı doğrudur.”
Pişmanlık içinde yapılan bir itiraftı bu, çünkü unutulmamalıdır ki o bir Saduki’ydi; Ferisilerin tersine inancı kökenlerine ve nereden geldiğine bakılmaksızın, her türlü güzelliğin sevilmesine olanak veriyordu.
“Adil davranan biri, ellerimizin yeteneğinin bir yasakla bağlandığını unutmamalıdır: ‘Kendine herhangi bir şeyin benzeri bir put yapmayacaksın.’ Sofer45 kötü niyetle bunun amacının ötesine geçmişti. Ama unutulmamalıdır ki, başarılı Poecile ve Capitolium eserlerinin ortaya çıktığı Corint ve Aegina okullarını СКАЧАТЬ
45
İbranicede dinî yazıları yazabilen bir Yahudi yazardır. (ç.n.)