“Süleyman’ınkini de bastıran bir şaşkınlık yarattınız.” dedi kral. “Gördüğünüz üzere merakla çocuklukta olduğu gibi başa çıkamayacağım bir yaştayım. Anlatın, kralların birbirlerini onurlandırdıkları gibi onurlandırayım sizi. Yeni doğan hakkında bütün bildiklerinizi anlatın, ben de sizinle birlikte onu arayayım. Onu bulduğumuz zaman istediğinizi yapacağım, onu Kudüs’e getirip kraliyet idaresi üzerine eğiteceğim, tanınması ve görkemi için Sezar’a karşı bütün faziletimi kullanacağım. Yemin ederim ki kıskançlık aramıza girmeyecek. Ama önce denizleri ve çölleri aşıp ondan haber almaya nasıl geldiğinizi söyleyin.”
“Size tam olarak anlatacağım, ey kral.”
“Devam et.” dedi Herod.
Baltazar ayağa kalktı ve vakarla, “Her şeye kadir olan bir Tanrı var.” dedi.
Herod gözle görülür şekilde irkildi.
“O, dünyanın kurtarıcısını bulmamız vaadiyle buraya gelmemizi emretti, onu bulup tapınmamızı, gelişine tanıklık etmemizi istedi, bunun bir işareti olarak her birimize bir yıldız gösterildi. Onun ruhu bizimle kaldı. Ey kral, onun ruhu hâlâ bizimle!”
Üçü de çok güçlü bir duyguya kapıldılar. Yunanlı çığlığını güçlükle bastırdı. Herod’un bakışları hızla üzerlerinde dolaştı; öncekinden daha kuşkulu ve hoşnutsuzdu.
“Benimle dalga geçiyorsunuz.” dedi. “Öyle değilse daha fazlasını anlatın. Yeni kralın gelişinin ardından ne olacak?”
“İnsanlığın kurtuluşu.”
“Neden kurtuluşu?”
“Günahkârlıktan.”
“Nasıl?”
“İlahi vasıtalarla, inanç, sevgi ve iyi işler.”
“O hâlde…” Herod durakladı, görünüşünden ne hissettiği anlaşılmıyordu. “Siz İsa’nın müjdecilerisiniz. Hepsi bu mu?”
Baltazar öne doğru eğildi.
“Sizin hizmetkârlarınızız, ey kral.”
Hükümdar bir çana dokundu, hizmetkâr belirdi.
“Hediyeleri getir.” dedi efendisi.
Hizmetkâr dışarı çıktı, kısa bir süre sonra geri geldi, konukların önünde diz çökerek her birine altın kuşaklı, kırmızı ve mavi bir pelerin verdi. Doğulu tarzıyla secde ederek onurlandırılmayı kabullendiler.
“Bir şey daha var.” dedi Herod, tören bitince.
“Kapıdaki subaya ve şimdi de bana, doğuda bir yıldız gördüğünüzden söz ettiniz.”
“Evet.” dedi Baltazar, “Onun, yeni doğanın yıldızı.”
“Ne zaman ortaya çıktı?”
“Buraya gelmemiz emredildiğinde.”
Herod bu resmî görüşmenin bittiğinin işareti olarak ayağa kalktı. Tahttan onlara doğru adım atarak bütün zarafetiyle konuştu:
“İnandığım gibi, siz şerefli insanlar, eğer gerçekten yeni doğan İsa’nın müjdecileriyseniz, şunu bilin ki, bu gece Yahudi bilgelerine danıştım, hep bir ağızdan konuştular. Yahuda’nın Beytüllahim şehrinde doğmuş olabileceğini söylediler. Oraya gidin, çocuğu sebatla orada arayın. Onu bulunca tekrar bana haber verin ki gelip ona tapınayım. Oraya gitmenize hiçbir şey engel olmayacak. Huzur sizinle olsun!”
Elbisesini toparlayarak odadan çıktı.
Yol gösterici hemen gelip onları sokağa, oradan da hana götürdü. Yunanlı han kapısında, “Beytüllahim’e gidelim, kardeşlerim, aynen kralın tavsiye ettiği gibi.” dedi.
“Evet!” diye bağırdı Hintli. “Ruh içimde alev alev yanıyor.”
“Öyle olsun.” dedi Baltazar, aynı sıcaklıkla. “Develer hazır.”
Hediyeleri kâhyaya verip eyerlerine tırmandılar, Yafa Kapısı’na doğru yönelip oradan ayrıldılar. Onların yaklaşmasıyla kapakların sürgüleri açıldı ve açık alana çıkıp kısa süre önce Yusuf ile Meryem’in geçtiği yola koyuldular. Hinnom’dan çıkıp Rephaim Vadisi’ne geldiklerinde önce yaygın ve solgun olan bir ışık belirdi. Kalpleri hızla atmaya başladı. Işık hızla yoğunlaştı; yakıcı parlaklığı karşısında gözlerini kapattılar. Tekrar bakmaya cesaret ettiklerinde gökyüzündeki her yıldız gibi mükemmel olan bu ışık alçalıp yavaşça önlerine geldi. Ellerini kavuşturup büyük bir neşeyle bağırdılar.
“Tanrı bizimle! Tanrı bizimle!” diye tekrar ettiler yol boyunca, sevinçle, ta ki yıldız Mar Elias’ın ilerisindeki vadinin üzerinde yükselip kentin yakınlarındaki tepenin yamacında bulunan bir evin üzerinde durana kadar.
XIV
ÇOCUK İSA
Üçüncü günün başıydı ve Beytüllahim’de doğudaki dağların üzerinde gün öyle zayıf bir şekilde ağarıyordu ki vadide hâlâ gece hüküm sürüyordu. Eski hanın damındaki nöbetçi soğuk havada titreyerek uyanan yaşamın şafağı karşılarken çıkardığı ilk sesleri dinliyordu, o sırada bir ışık tepenin üzerinden yükselip eve doğru geldi. Nöbetçi önce onun birisinin elindeki meşale olduğunu düşündü, sonra da meteor sandı. Işık bir yıldız hâlini alana kadar parlaklığı arttı. Korku içinde bağıran adam duvarların içindeki herkesi dama topladı. Işık tuhaf bir hareketlilikle yaklaşmaya devam ediyor; altındaki kayalıklar, ağaçlar ve yol yıldırım altındaymış gibi parlıyordu. Parlaklığı kör edici bir hâl aldı. Seyredenlerin ürkekleri diz üstü çöküp yüzlerini saklayarak dua ettiler; en cesurlarıysa gözlerini kapatarak çömeldiler, ara sıra korku dolu kaçamak bir bakış atıyorlardı. Bir süre sonra han ve oradaki diğer her şey dayanılmaz bir parlaklık altında kaldı. Cesaretli bakışlar, yıldızın İsa’nın doğduğu mağaranın önünde, hanın tam üzerinde hareketsiz durduğunu gördüler.
Tam bu manzaranın doruk noktasında bilge adamlar geldi ve kapıda develerinden inip içeri kabullerini istediler. O ana dek onlara ilgi gösterecek kadar dehşetini yenen kâhya demir çubukları çekip kapıyı açtı. Olağanüstü ışıkta develer hayalet gibi görünüyordu. Onların tuhaflıklarının yanı sıra üç ziyaretçinin yüzlerinde ve tavırlarında bir şevk ve coşku vardı, bu da muhafızın korkusunu ve kuruntusunu artırıyordu. Adam geri çekildi ve bir süre kendisine sordukları soruya cevap veremedi.
“Burası Yahuda’nın Beytüllahim’i değil mi?”
Başkaları da yanına gelince onların varlığı adama güven verdi.
“Hayır, burası bir han; şehir daha ileride.”
“Burada yeni doğmuş bir çocuk yok mu?”
Seyirciler СКАЧАТЬ