Kayıp kıta: atlantis efsanesi. C. J. Cutcliffe Hyne
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kayıp kıta: atlantis efsanesi - C. J. Cutcliffe Hyne страница 4

Название: Kayıp kıta: atlantis efsanesi

Автор: C. J. Cutcliffe Hyne

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-00-9

isbn:

СКАЧАТЬ vazife icabı olarak haykırılan, “Çok Yaşa Tatho!” ve “Yücelt İmparatoriçeyi!” bağırışlarıyla titrerken yeni vali, başını gösterişli bir biçimde eğerek bu coşkulu tezahürata karşılık verdi. Sırasıyla, daha alt seviyedeki üç valinin -Doğu, Kuzey ve Güney bölgesi valilerinin- daha az öneme sahip olan üç tahtına gitti ve ritüele uygun olarak onların her birinden sadakat yemini aldı ve ben, görevinden azledilmiş olan adam, kurallara uygun bir alçakgönüllülük içinde biat ederek onun peşi sıra yürüdüm.

      Bu çok zor bir iş olsa da yüksek makamlarda görev yapan bizler, halkın önünde duygularını belli etmeyen, ifadesiz bir yüz taşımayı öğreniyorduk. Bir zamanlar, yirmi yıl önce, bu saygılı baş eğmeler bana yapılmıştı. Şimdiyse Tanrılar, talihin dönmesini uygun görmüşlerdi. Ancak ben başım eğilmiş ve alçakgönüllü bir tavırla Tatho’nun arkasından yürürken, her ne kadar görgü kuralları oradakilerin sesli olarak beni selamlamalarını yasaklasa da, o şatafatlı salonda bulunan her asker, her saray mensubu ve her amirden bana yöneltilen o müşfik bakışları engelleyememişti. Gözden düşmüş olanların böylesine sevecen bakışlarla karşılaşması sık rastlanılan bir şey değildir.

      Çok eski zamanlardan beri süregelen bir geleneğe göre, bir yöneticinin değiştiği böyle büyük tören günlerinde, orada bulunan kişiler dilekçeyle veya sözlü olarak emekliye ayrılan yöneticiler hakkında, onun intikam almasına karşı kesin bir korunma garantisi içinde suçlamalarda bulunabiliyor veya gelecekte devletin daha iyi yönetilmesine dair kendi şahsi fikirlerini ifade edebiliyorlardı. Eğer yirmi yıllık yönetimim sırasında bana ya da uyguladığım maddelere karşı hiçbir sesin yükseltilmediğini söylersem bu konudaki kibrim bağışlanabilir sanıyorum. Geleceğe yönelik olarak yapılacak değişiklikler için de kimseden herhangi bir ses çıkmadı. Evet, kural gereği üç kere yaptığımız tur sırasında, orada bulunan herkes cömert bir sessizlik içinde onayladıklarını gösterdiler.

      Sonra, yeni Genel Vali ve onun arkasındaki selefi, ben, piramidin altındaki meclis salonunun altın yer çinilerinin üzerinde resmi adımlarla yürüdük ve büyük devlet memurları yerlerinden kalkarak bizim yürüyüşümüze katıldılar, peş peşe yürüyerek dipteki duvarda bir saat öncesine kadar bana ait olan özel odaların kapısına geldik.

      Ah, evet! Şu anda Yucatan’daki o muhteşem şehirlerin hiçbirinde bir evim yoktu ve elimde olmadan içimde bir acı hissettim; ama aslında Atlantis Kıtası’na başım hâlâ omuzlarımın üzerinde dururken dönebildiğim için halime bin kere şükretmeliydim.

      Tatho, ritüelin emrettiği şekilde, “Vali’ye kapıları aç!” diye bağırdı ve içerdeki köleler kapının yekpare taştan yapılmış kanatlarını araladılar. Tatho içeri girdi, ben de onun peşinden girdim; diğerleri durdular ve eşikten veda sözcükleri söylediler, sonra kapının kanatları arkamızdan gürültüyle kapanıp kilitlendi. İçerdeki odaya geçtik ve sonra, ilk defa yalnız kaldığımız ve sarayın zorunlu görgü kurallarını arkamızda bıraktığımız için, yeni Genel Vali uysalca kavuşturduğu kollarıyla bana doğru dönerek önümde eğildi.

      “Deukalion,” dedi, “inan ki ben bu makamın peşinde değildim. Bana zorla verildi. Eğer kabul etmeseydim bunu başımla ödeyecektim ve senin yerine başka bir adam -senin düşmanın- Genel Vali olarak gönderilecekti. İmparatoriçe, kendi isteklerinin sorgulanmasına asla izin vermez.”

      “Dostum,” diye cevap verdim, “kendi kanımdan olmayan kardeşim, tüm Atlantis’te ya da ona ait topraklarda yaşayanların arasında, makamımı devretmekten memnun olabileceğim başka hiç kimse yok. Yirmi yıl boyunca, önce eski kralın hükümdarlığı altında, sonra da bu yeni imparatoriçenin vekili olarak, Yucatan ülkesini ve onun ötesinde Meksika’yı yönettim. Ben kolonimi avcumun içi gibi bilirim. Onun bütün harika şehirleriyle, saraylarıyla, piramitleriyle ve insanlarıyla içlidışlı oldum. Ormanlarda canavarlar ve vahşi hayvanlar avladım. Yollar inşa ettim ve nehirleri nakliye yapabilecek hale getirdim. Sanatı ve el sanatlarını bir tüccar gibi destekledim; her gün üç kere, Tanrılar’a olan bağlılığımı kendi dudaklarımla tekrarladım. Hüküm sürdüğüm hem kötü hem de iyi yıllar boyunca sadece ülkemin refahı ve Atlantis’in güçlenmesi için uğraşıp ulusumu bir baba gibi sevdim. Onları sana miras bırakıyorum Tatho ve onların menfaatlerini kollaman için sana samimiyetle yalvarıyorum.”

      “Ben, Deukalion’un işlerini Deukalion’un gücüyle devam ettirebilecek kapasitede biri değilim; ama için rahat olsun dostum, senin izinden harfiyen gitmek için naçizane elimden gelenin en iyisini yapacağım. İnan bana, ben bu göreve bin bir pişmanlıkla geldim; ama bunun sana bu kadar rahatsızlık vereceğini bilseydim senin yerini almaktansa ölmeyi tercih ederdim.”

      “Burada yalnızız,” dedim, “resmi meclislerin formalitelerinden uzaktayız ve insan burada bir törene leke sürme korkusu yaşamadan kendi öz kişiliğini ortaya koyabilir. Senin gelişin çok ani oldu. Bir saat öncesine kadar, sen huzura kabul edilmeyi talep ettiğinde, ben daha uzun bir süre yönetime devam edeceğimi düşünüyordum ve şimdi bile hangi sebeple görevden azledilmiş olduğumu bilmiyorum.”

      “Bildiride şöyle diyordu: ‘Sevgili Deukalion’umuzu halihazırdaki görevinden alıyoruz, çünkü onun gücüne kendi ülkemizde, Atlantis krallığımızda çok ihtiyacımız var.’”

      “Bu yalnızca formalite.”

      Tatho huzursuz bir şekilde odadaki duvar halılarına doğru baktı ve beni kendisiyle birlikte odanın ortasına doğru çekerek sesini alçalttı.

      “Sanmıyorum,” diye fısıldadı. “İmparatoriçe’nin sana ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Şu anda sıkıntılı zamanlar yaşanıyor ve Phorenice, krallıktaki en yetenekli kişinin emre amade olarak elinin altında olmasını istiyor.”

      “Gizlice dinleyenlerden korkmadan açık konuşabilirsin,” dedim. Burada her yanı bir adam boyu büyüklüğündeki masif taşlardan inşa edilmiş piramidin tam ortasındayız. Buradaki her taşın döşenme sürecini ben kendim denetledim. Hem burada, Yucatan’da, sizin eski dünya diplomasinizin inceliklerine sahip değiliz ve kimseyi gizlice dinlemeyiz, çünkü bunu yapmayı utanç verici addederiz.”

      Tatho omuzlarını silkti. “Ben sadece kendi aldığım eğitime göre hareket ettim. Ülkemde boşboğazlık etmek, boş bir kafa demektir ve orada dedikodu yapmayı iş edinmiş insanlar var. Ama yine de sana şunu söylüyorum: Taht sallanıyor ve Phorenice sağlam desteklere ihtiyacı olduğunun farkında. Bu yüzden bu bildiriyi gönderdi.”

      “Ama neden beni istesin? Benim gemiyle bu koloniye gelişimin üzerinden yirmi yıl geçti ve ben o günden sonra Atlantis’e bir defa bile dönmedim. O eski ülkenin politikasını çok az biliyorum. Okyanusun ötesinden bize gelen birtakım haberler burada fazla ilgi görmez. Yönetimin süresince senin de göreceğin gibi, Yucatan başka bir dünyadır sevgili Tatho; yeni çıkarlar, yeni insanlar ve daha niceleri. Burada bizim için Atlantis, sadece bir hayal ürünü, suların karşı kıyısındaki bir gölgedir. Ben bunca yıl yeni Yucatan dünyası için çalışıp çabaladım.”

      “Keşke Deukalion, en azından muhteşem evladının başarılarından hayranlık duymaya yetecek kadar boş zaman bulan anavatanı Atlantis’in iyiliğini düşünmek için yönetim işlerinden bir parça zaman ayırabilse. Çünkü efendim, senin adın anavatanında sihirli bir kelime gibi anılıyor. Senle ben iki gençken, geçmişte yaşamış adamların dünyanın gördüğü en büyük insanlar olduğunu öğretmek üniversitede bir gelenekti; ama günümüzde bu öğreti СКАЧАТЬ