.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 7

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ İçeride müşteri yoktu. Orta yaşlı bir kadın arka odadan çıktı. Onları görünce başıyla selamladı.

      “Arkadaşımı getirdim,” dedi Höglund.

      Wallander kadının elini sıkarak kendini tanıttı.

      “Gazetelerde sizinle ilgili çıkan haberleri okumuştum,” dedi kadın.

      “Umarım kötü bir şey okumamışsınızdır,” dedi Wallander gülümseyerek.

      “Ah hayır,” diye karşılık verdi kadın. “Hepsi de çok olumlu yazılardı.”

      Wallander, Höglund’un verdiği evraktan kadının adının Vanja Andersson ve 53 yaşında olduğunu öğrenmişti.

      Wallander ağır adımlarla dükkânda dolaşmaya başladı. Attığı her adıma dikkat ediyordu. Çiçek kokuları anılarını canlandırmıştı. Tezgâhın arkasına geçti ve üst bölümü cam olan arka kapının önünde durdu. Camın macunu yeniydi. Hırsız işte buradan içeriye girmişti. Wallander plastik örtü serili zemine baktı.

      “Kan izleri burada mıydı?” diye sordu.

      “Hayır,” diye karşılık verdi Höglund. “Arka taraftaki depodaydı.”

      Wallander şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Sonra çiçeklerin arasından geçerek Höglund’un arkasından gitti. Höglund odanın ortasında durdu.

      “Burada,” dedi. “Tam burada.”

      “Pencerenin yanında yok muydu?”

      “Hayır. Şimdi neden garip dediğimizi anlıyor musun? Neden pencerenin kenarında değil de yalnızca burada kan izi var? Eğer camı kıran kişinin kendini yaraladığını düşünüyorsak tabii.”

      “Başka kim olabilir?” diye sordu Wallander.

      “Evet. Başka kim olabilir?”

      Wallander olanları gözünün önünde canlandırmaya çalışarak yeniden dükkânı dolaştı. Biri arka camı kırmış ve içeri girmişti. Arka odanın ortasında yerde kan izleri vardı. Hiçbir şey çalınmamıştı.

      Suç bir deli tarafından işlenmediği sürece her suçta bir neden ya da bir plan mutlaka vardır. Bu gerçeği yılların deneyiminden biliyordu ama bir çiçekçiye girip hiçbir şey çalmayan biri ne tür bir insandı? Mantıklı gelmiyordu.

      “Bu kan dediğiniz herhâlde bir iki damlaydı, değil mi?” diye sordu.

      Höglund’un başını hayır dercesine salladığını gördüğünde şaşırdı.

      “Söz konusu küçük bir kan gölüydü,” dedi. “Birkaç damla değil.”

      Wallander karşılık vermedi. Zaten söyleyecek bir şeyi de yoktu. Arkalarında durup bekleyen kadına döndü.

      “Demek hiçbir şey çalınmadı, öyle mi?”

      “Evet.”

      “Tek bir çiçek bile mi?”

      “Görebildiğim kadarıyla evet.”

      “Dükkânda kaç tane çiçek olduğunu biliyor musunuz?”

      “Evet, bilirim.”

      Kadın hiç duraksamadan yanıt vermişti. Wallander tamam dercesine başını salladı.

      “Sizce neden böyle bir şey oldu?”

      “Bilmiyorum.”

      “Bu dükkânın sahibi siz değilsiniz, değil mi?”

      “Dükkânın sahibi Gösta Runfeldt. Ben onun yardımcısıyım.”

      “Eğer doğru anlamışsam Gösta Runfeldt kent dışındaymış, öyle mi? Onunla bağlantı kurdunuz mu?”

      “Bu mümkün değil.”

      Wallander kadına dikkatle baktı.

      “Neden?”

      “Kenya’da orkide safarisine çıktı da ondan.”

      Wallander kadının söylediklerini düşündü.

      “Bir şey daha sormak istiyorum. Orkide safarisi ne demek?”

      “Gösta orkide tutkunudur,” diye karşılık verdi kadın. “Orkideler hakkında her şeyi bilir. Var olan her tür orkideyi gidip yerinde görüp incelemiştir. Orkidelerin tarihine ilişkin bir kitap yazıyor. Şimdi de Kenya’da. Tam olarak nerede olduğunu ben de bilmiyorum. Önümüzdeki çarşamba döneceği bilgisi dışında bir şey bilmiyorum.”

      Wallander başını tamam dercesine salladı.

      “Döndüğünde onunla konuşmamız gerekecek,” dedi. “Emniyeti aramasını söyler misiniz?”

      Vanja Andersson söyleyeceğine söz verdi. Dükkâna bir müşteri geldi. Höglund’la Wallander yağmurun altında hızlı adımlarla yürüyerek arabaya bindiler. Wallander arabayı çalıştırdı.

      “Hırsız bir yanlışlık sonucu bu dükkâna girmiş olabilir, elbette,” dedi Wallander. “Yanlış pencerenin camını kırmış olabilir. Hemen yanda bilgisayar dükkânı var.”

      “Peki ama yerdeki kan gölüne ne diyeceksin?”

      Wallander omuz silkti.

      “Belki de hırsız bir yerini kestiğini fark etmemiştir. Elleri iki yanında şaşkınlıkla çevresine bakmış olabilir. Kolundan akan kan olduğu yerde hiç kıpırdamadan durduğundan yerde küçük bir göl oluşturmuş olabilir.”

      Höglund onaylarcasına başını salladı. Wallander yola koyuldu.

      “Bu, sigorta şirketini ilgilendiren bir olay,” dedi. “Daha fazla bir şey çıkacağını sanmıyorum.”

      Sağanak yağmurun altında emniyete döndüler.

      26 Eylül 1994 Pazartesi sabahı saat on birdi.

      Wallander’in Roma’yla ilgili anıları her geçen dakika canlılığını yitiriyordu.

      3

      27 Eylül Salı günü Skåne’de hava yağışlıydı. Meteorologlar sıcak geçen yazdan sonra sonbaharın yağışlı geçeceğini tahmin etmişlerdi. Bunda da haklı oldukları anlaşılıyordu.

      İtalya yolculuğundan sonraki ilk iş gününün akşamı Wallander eve gelince ayaküstü yiyecek bir şeyler hazırlayıp yedi. Stockholm’de oturan kızını defalarca aradı ama ulaşamadı. Balkon kapısını açtı. Yağmurun getirdiği serin hava içeri doldu. Kızı Linda’nın telefon edip tatilinin nasıl geçtiğini sormamasına canı sıkılmıştı. Bir kez daha kızına telefon etti, telefon yine açılmayınca bu kez kızının işlerinin çok СКАЧАТЬ