Название: Oruçla Gelen Sağlık
Автор: Jimmy Moore
Издательство: Notos Kitap
isbn: 978-605-70076-4-3
isbn:
1. Hâlâ ciddi derecede kafein bağımlısıydım. Orucun ilk günü korkunç geçti çünkü başım inanılmaz ağrıyordu. İkinci günden itibaren ağrı azalmaya başladı.
2. Çok uzun zamandır gerçekten açlık hissetmemiştim. 80 kilo verdikten sonra, hiçbir zaman çok acıkmayayım ki yeniden eski kötü beslenme alışkanlıklarına dönmeyeyim diye bir düşünce geliştirmiştim. (İroniktir, düşük yağlı beslendiğim zamanlarda hep açlık çekerdim.) Artık bedenimi dinlemenin faydalarını görüyorum, çünkü benzer yeme dürtüleri hissetmiyorum.
3. Kurt gibi acıkmak çok fazla yemek yememe neden oluyordu. İkinci oruç günümün sonunda eşim Christine’le beraber, özel “yiyebildiğin kadar ye” menüsü için Steak & Ale restoranına gittik. Çok yoğunlardı, o yüzden biftekler geç geldi. O kadar açtım ki birkaç dakikada koca bir tabak salatayı bitirdim, ilk biftekleri yuttum, sonra yirmi dakika ikinci bifteklerin gelmesini bekledim ve gelir gelmez onları da hallettim. Otuz dakika kadar sonra (yediklerim mideme biraz yerleşince), garson üçüncü tabağı getirdi. Onu da yemeye başladım ama yarısına geldiğimde doymuştum. Öyle böyle değil, tıka basa doymuştum! O kadar canım yanıyordu ki eve döner dönmez sindirime yardımcı olacak bir şey yutup biraz uzandım. O kadar pis boğazdım işte!
4. Günlük antrenmanlarımı yapmak için yeterince yemek çok önemliydi. Orucun ilk günü kondisyon bisikletimde aynı zorluk derecesini ve hızı yakalamaya çalıştım ama olmadı. Genelde 13,5 km/sa. için 13 zorluk derecesinde çalışırım ama o gün tempomu saatte 11 km/sa. ve 7 zorluk derecesine düşürmek zorunda kaldım. Tabii ki daha az kalori harcadım. Daha kötüsü, yemek yediğim günlerde bile belirgin bir enerji düşüklüğü yaşadım ve bu aralıklı oruç deneyimini sonlandırana kadar böyle gitti. Eski gücüme ve dayanıklılığıma ulaşmam birkaç haftayı buldu.
5. O zamanlar, yirmi dört saat yemek yemeden durmak benim için gerçekçi değildi. İlk gün kafein yoksunluğundan dolayı başım o kadar ağrıdı ki ne kadar aç ve sersem olduğumu pek fark edemedim. İkinci gün ofiste her an düşüp bayılacak gibi dolaştım. Aşırı halsizdim ve her şeyden kopuktum, adeta bu dünyada yaşamıyor gibi. Her zamanki neşeli halim olmadığından, iş arkadaşlarım neyim olduğunu sorup durdu.
İsterseniz bana muhallebi çocuğu deyin ama aralıklı orucu bir hafta bile sürdüremedim, bana göre değildi. Öyle olmasının da bazı nedenleri vardı.
Birincisi, oruç sırasında gazlı diyet içecekler içmeye devam ediyordum, bu da açlığı ve aşermeyi tetikliyordu. İkincisi, yeterince tuz almadığım için enerji düşüklüğü ve halsizlik yaşıyordum. Diyet gazozlar yerine kemik suyu ve biraz tuz almalıydım ki ihtiyacım olan elektrolitleri sağlasın, karnımı tok tutsun. Son olarak, doğru bir zihniyete sahip değildim. Başlangıçta ne kadar zorlanabileceğimi hesaba katmamış, kendimi hem fiziksel hem zihinsel açlığa hazırlamamıştım.
Bu aralıklı oruç denemem başarısız olduktan sonra yeniden böyle bir şeye kalkışacağımı düşünmemiştim. Ama 2011’de Robb Wolf ve aralıklı orucu savunanların teşvikiyle bir kez daha denemeye karar verdim.
İkinci denememde öğünler arasında on sekiz ila yirmi saat aralık bıraktım ve bu benim için yirmi dört saatten daha kolay oldu. Aslında sabah 9.00 gibi bir öğün yemek yiyip sonra öğleden sonra 14.00 gibi ikinci bir öğün yemek ve günlük beslenmemi bununla sınırlamak çok kolaydı. Dolayısıyla öğleden sonra 14.00 ile ertesi sabah saat 9.00 arasında yaklaşık on dokuz saat oruç tutuyordum. Bazen değişiklik yapıp sabah ilk öğünümü 12.00 civarına, ikinci öğünümü de akşam 17.30 civarına çekiyordum. Böylece oruç süremi biraz daha uzatıyordum. Bunu yapmak benim için daha kolaydı ve çok doğal gelmeye başladı.
Bu arada, sağlığımı desteklemek için uzun süreli oruç tutma fikrini de bir kenara atmamıştım. 2009’da Dr. Thomas Seyfried’le podcast röportajımı yaptığımda, yılda bir kez bir hafta oruç tutmanın kanseri önlemek açısından çok yararlı olacağı konusunda son derece ısrarcıydı. Elbette birçok insan böyle bir şeyi yapamaz (daha gerçekçi olmak gerekirse yapmaz). Ama kendim için gerçekten bunu denesem nasıl olurdu? 2011 yılında artık aralıklı oruç bana çok olağan gelmeye başladığında, oruç süremi bir haftaya uzatmayı deneyebileceğimi düşündüm. Daha uzun süreli bir orucu başarabilir miydim? O zaman emin değildim ama bugün baktığımda, korkularımı bir kenara atıp bunu denediğim için çok memnunum.
Aralıklı oruç konusunda daha rahat hissetmenin dışında, iki şey bu konuda güvenimi artırdı. İlki, bloğumu okuyanlardan biri, doktorunun tavsiyesi üzerine prostat sorunlarına yardımcı olsun diye bir yılda üç kez birer haftalık oruç tutmuştu ve paylaştıkları konuya başka açıdan bakmamı sağladı. Şöyle yazmıştı:
Oruç tutarken fiziksel olarak nasıl hissettiğiniz, aslında yemek yerken hissettiğinizle aynı. Bunun önemi şu: Oruç tutarken hissettiğiniz açlık hissi, normal yemek yediğiniz dönemlerde acıktığınızı hissettiğiniz zamankiyle aynı. Başka bir deyişle, oruçta hissedilen açlık deneyimi normal beslenme dönemiyle aynı. Öyleyse kendinize, sadece üç saat önce yemek yemiş olmanıza rağmen nasıl bir haftadır yemek yememiş gibi aç hissedebildiğinizi sormanız gerek. Bizim açlık sandığımız şey aslında açlık değil. Bu tür bir yeme dürtüsünü ciddiye almamak gerek.
Vaay! Eğer açlığı doğru biçimde görmeyi başarabilirsek, oruç tutarken çoğumuzun kaçınılmaz olarak yenik düştüğü yeme dürtülerine karşı daha dayanıklı olabiliriz demek ki. Okuyucumun kısa ve öz şekilde söylediği gibi,“oruç tutmak açlığınızı gerçekte olduğu gibi deneyimlemenizi sağlar, böylece sürekli ağzınıza bir şeyler atmaya yöneltmez.” Bu mesajdan hepimizin öğreneceği bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu arada okuyucumun tuttuğu birer haftalık oruçlar prostat sorununu çözmede “olağanüstü başarılı” olmuştu. Bu, benim orucun gerçekten güçlü bir terapi olduğuna ikna olmama yardıcı oldu.
Beni bir haftalık oruç tutmaya iten ikinci şey ise beslenme açısından ketosis durumunda olmanın yararlarına dair her gün yeni bir şeyler öğrenmemdi – oruç ve ketosis de birbirine çok iyi uyuyordu, tıpkı sucuk ve yumurta gibi. Düşük karbonhidratlı, orta proteinli ve yüksek yağlı bir diyet izlediğinizde oruç tutmak çok daha kolaylaşıyordu. Karbonhidratı kısıtlamak ve proteini makul miktarda tutmak, kan şekerinizi ve insülin düzeyinizi kontrol altına almaya yardımcı olur; yeterli miktarda sağlıklı yağ tüketmek de açlığı uzak tutar. Ketonun oruç için bu kadar iyi bir şey olmasının anahtarı şu: Ketosiste olmak vücudunuza enerji için şekerden ziyade yağ yakmayı öğretir ve oruç sırasında da vücudunuz bunu yapmak zorunda olduğu için, halihazırda ketosisteyseniz, vücudunuz enerjisini alması gereken kaynaklardan karşılıyordur.
Şöyle düşünün: Vücudunuzda şu an en az 40.000 kaloriye eşdeğer yağ var ama sadece 2000 kalori değerinde şeker bulunuyor. Eğer yağ yakan biriyseniz, oruç tutmaya başladığınız zaman bedeniniz yağı ana enerji kaynağı olarak kullanmaya devam eder. Ama şeker yakan biriyseniz bedeniniz 2000 kalorilik şeker bitene kadar onu yakar, sonra yağ yakmaya adapte olana dek açlığı tetikler. Şeker yakan biri olarak oruç sırasında açlığın etkilerini daha erken ve daha yoğun hissedersiniz. Bu nedenle keto diyetine başlamak (nasıl yapılacağını Keto Clarity kitabımda detaylı anlattım) hem aralıklı hem uzun oruçlara başlamadan СКАЧАТЬ