Название: Cengiz Han'ı Aramak
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-81-2
isbn:
Cengiz Han’ın söylediklerini yerine getirmek için Emir ilk olarak en sadık hizmetçisine yapması gerekenleri bir bir anlattı. Koynundan bir kese altın çıkardı ve hizmetçisinin koynuna soktu. Bu onun susması içindi. Bu grup akşam olunca atlarının başlarını çevirdiler… Önlerinde Emir, diğer bir tarafta cellatlar birbirlerini uzak ara takip ederek gidiyorlardı… En arkada bulunan Emir’in muhafızı yedi gün yedi gece sürecek olan dönüş yolunda adamların başlarını bir bir kesiyordu… Sonunda iki nehrin birleştiği yerde emirle son cellat buluştular, önce bineklerini öldürdüler ve onları nehre attılar… İkisi birlikte Cengiz Han’ın ruhuna tapındıktan sonra saraya doğru yürüdükleri sırada emir celladın yüreğine hançerini sapladı ve onu da öldürdü. Cengiz Han’ın vasiyeti böyleydi.
Kendisinden başka hiç kimse kalmayınca Emir şafak sökmeden Han Sarayı’na geldi… Etraf henüz sessizdi… Han Sarayı’nın içine girdiğinde Emir’in gözüne ortadaki saba göründü… Uzun bir yolculuktan sonra Emir yorulmuştu. Sabadaki kımızı nefes bile almadan içtiği sırada eline deri çuval ilişti… Çuvalı aceleyle açtı. Bu sırada içi yandı, gözleri karardı ayakta duramadı. Yerler göçüyormuş gibi hissetti. Emir korku içinde deri çuvaldaki kâğıdı çıkarıp okumaya çalıştığında gözleri kapandı… Sabadaki kımızın zehirli olduğunu yere kapaklandığında anladı, damaktan alınan zehrin tesiri ile damarlarından kanının çekildiğini ve nefesinin kesilmeye başladığını hissetti. Ayaklarının altından yer kaydı. Öyle olsa da son kez şamar gibi kâğıdı açtı… Açtığında gözleri yerinden fırlayacakmış gibi oldu… Gözleri karardı, kâğıttaki yazılar görünmüyordu. Kirpiği kirpiğine yapışsa bile kâğıttaki yazıyı okumaya çalışıyordu.
Kâğıdın üzerinde kurumuş bir kan lekesi ve onun ölümü sırasında acısını çoğaltan ve gözündeki ferini kaçıran sözler yazılıydı… İçtiği kımız ile zehirlenen Emir, çuvaldaki yazıların ve elindeki yazının Cengiz Han’ın el yazısı olduğunu ve bu yazıların birbirinden farklı olmadığını anladı. Emirim! “Bunun için gelip, bunun için gidiyorum…” Bu kısa yazıyı zar zor okumaya yetişen Emir, Han’ın eliyle vurulmuş gibi oldu. Cengiz Han’ın son sözü zehirden de acı geldi… Bütün damarlarındaki kan çekildi, gözleri yukarıya kaydı ve ağzı yarı açık acılar içerisinde gözlerini kapatmadan bu dünyayı terk etti… Ama Cengiz Han’ın söylediği her şeyi harfiyen yerine getirdiği için alnı ak bir şekilde ölmüştü. Bunun için gelip, bunun için gidiyorum…” Bu sözün gerçek manası neydi? Niye o avuç gibi bu kâğıda kurumuş olan kanı ve şimdi bile anlamsız olan sözü bıraktı. Bu kâğıttaki kurumuş kan lekesi Cengiz Han’ın boynuna yılanı saran, soyunu kuruttuğu Tungut Han’ın kızının kızlık kanıydı. Cengiz Han’ın o gece kızın ağlaması, hiddetle seni öldürmeye geldim demesi hoşuna gitmişti. Sevişme tecrübesi olmayan ve yatakta yatan güzel bir kız gördüğü zaman döşeğinin değer kazandığını düşünürdü. Birçok kadınla yatıp kalkan Cengiz Han için kadınların birbirinden hiçbir farkı kalmamıştı. Tungut Han’ın kızı Cengiz Han’da sevişme isteği uyandırmış ve kız Ulu Han’a olan nefretini öfkeli bir şekilde ifade ettiğinde Cengiz Han’ın kıza kanı kaynamış ve ona olan arzusu çoğalmıştı. Bu iğde gibi kokan Tungut Han’ın kızı yok olmak üzere olan hislerine gül tohumu ekmiş gibi onu güçlendirmişti… Kadınlardan soğuyan Cengiz Han, bu kızla birlikte olma duygusu ile kalbi hızlı hızlı çarpıyor hem genç hem de güzel kızın koynundayken kendini çok huzurlu hissediyordu… Yüreğine hava sığmayıp, dudaklarından öptüğünde… O kızın gözlerinden damlayan yaşın tuzlu tadını tatmıştı… Güzel Tungut Han’ın kızının yüreğinde ise sadece Cengiz Han’a olan nefret vardı… Yaşlansa bile kızın dudağından öpen ve belini sıkıca kavrayan Cengiz Han’ın gücü hâlâ vardı. Cengiz Han’ın beyninde koynuna aldığı kızın beynindeki düşüncelerden farklı düşünceler vardı… Cengiz Han soğuk bir yılanın zehirli dişinin bedenine geçtiğini hissetmemiş ama zehrin verdiği acıyla bağırmıştı… Bu, onu acı ile kıvrandıran yılanın dişleriydi… Üzerindeki örtüyü fırlatıp elinde yılan tutan Tungut Han’n kızının saçlarından tutarak onu koynundan attı. Yılanın kuyruğunu tuttu ve dişlerini boynundan çıkarttı… Yatağın üzerindeki bir avuç kan lekesini gördü, şu anki sinirini unuttu ve sakladığı kâğıdı çıkartıp o kanı kâğıda emdirdi… Cengiz Han için birlikte olduğu kızların kızlık kanını Çin kâğıdına emdirmek bir geleneği idi. Bunu birlikte olduğu kızların bakire olduğunu kanıtlamak için yapardı. Bu sefer de öyle yaptı. Bunu kendisinden başka kimse hatta koynundaki kadınlar bile bilmiyordu… Onun için birlikte olduğu kızların bakireliğini almak büyük bir şehri fethetmekle eş değerdi. Bakireliğini aldığı kızların sayısı oldukça fazlaydı öyle ki hususi sandığında kan emdirilmiş Çin kâğıtlarından oldukça fazla vardı. Fakat bunu hiç kimse bilmiyordu.
Dört sözün yazılı olduğu kâğıttaki kızlık zar… Sonuncusuydu. Cengiz Han’ı şüphelendiren şey bu sırrın bu dünyadan kendisiyle birlikte bir sır olarak gidip gitmediğiydi… Bu Tungut Hanı’nın kızı değildi, Temuçin’i yiğit yapmaya gelen Tungut kızının Temuçin’den olma kızıydı. Fakat kadın bunu sır olarak kendisi ile götürmüştü. Bu kızın Cengiz Han’ın neslinden olduğunu Cengiz Han’dan başka kimse bilmiyordu. Bu da günahlı dünyanın günahlı zevki, eziyetli sırrı olarak Cengiz Han’ın yüreğinde gitti…
Kadın diye bütün âleme boyun eğdiren Cengiz Han’ın ölümü de bir kadının elinden oldu.
Cengiz Han’ın mezarının nerede olduğunu sadece onun Emir’i biliyordu. Mezarının yeri de sır olarak Emir ile birlikte gitti.
O gün ay tutulması oldu…
ÇETİN KAYA 27 : CENGİZ HAN’IN KADINLARI
XII. yüzyılda Onon, Kerulen ve Tula ırmakları arasında yaşayan Moğolları yönetimi altına alan Kabul Kağan’ın28 torunu Yesügey Bagatur’un29 bilinen iki eşi bulunmaktadır. Bunlardan biri Süçigel30 olup, Begter ve Belgütey’in annesidir.31 Diğeri ise, OlhunudСКАЧАТЬ
27
Dr. Öğretim üyesi. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi.
28
Bk. Anonim.
29
Kahraman, cesur, yiğit gibi manalara gelen bir onurlandırma ifadesi olarak kullanılmaktadır. Volker Rybatzki.
30
Yesügey Bagatur’un bu eşinin adı Sagan Setsen’in eserinde Dagaşi, Mergen Gegeen’in eserinde ise, Mangala olarak geçmektedir. Bk. Sagan Setsen.
31
Lubsandanzan.