Название: Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar
Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-75-4
isbn:
Hasan: “Yok!”
Pavlos: “Yakup el Deca’.”
Hasan: “Vay!.. O nimet kâfiri mi?”
Pavlos: “Mahzun olma. Daha çocuksun, dünya hâlini bilmezsin. Hınzırın meramını anladım. Fesadın asıl nereden geldiğini de keşfettim. Seni ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Burada kalsan mutlaka bulurlar, bir fenalık yaparlar. Seni bir emin yere aşıracağım.”
Hasan: “Nereye aşıracaksınız?”
Pavlos: “Sonra anlarsın. Şimdilik burada otur, bir yere çıkma.”
Başlangıcını yukarıda anlattığımız bu görüşmenin arkası işleyerek ta sabah kahvaltısını edinceye kadar Pavlos, Hasan’a teminat vermekle meşgul oldu. Bu esnada Sidi Osman’ın Fas’ta bulunan emlakinin Yakup el Deca’ tarafından gasp edilmiş olduğunu dahi Hasan’a haber verdi.
Pavlos, ticari işleri için ticarethanesine giderken konağın kapıcılarına içeriye kimseyi koymamalarını, sıkıca tembih ederek öyle gitti. Hasan yalnız kalınca içinde bulunduğu hâli düşünmeye başladı. Bu hâlde çocuğun zihnine garip bir şey geldi. Şöyle ki:
İnsan bir kere hayatından ümidini kesince emniyetinin ne kadar münselib20 olacağı düşünmeye muhtaç bir durumdur. Hele Hasan gibi bir mevkide bulunan çocuk, vehmi ne kadar artırsa mazur olabilir. Yakup el Deca’, babasının emlakini zapt ettiği gibi, acaba bu fikir Pavlos’a da gelemez mi? Eğer Pavlos, Yakup ile beraber Hasan’ı bir hâle koyarsa öyle bir zamanda kim arayıp kim soracak? Hem de babasının Pavlos ile olan hesabı haylice büyük bir şey olacağını Hasan tahmin ediyordu.
İşte bu garip düşünceler, biçare Hasan’ı ziyadesiyle meşgul edip o gün akşama kadar zihni başka bir şey ile meşgul olmadı. Akşamı dört gözle bekliyor ve Pavlos’un dünden beri göstermiş olduğu teminatın kuvvet bulup bulmadığını ihtiyarın yüzünden çıkarmayı pek ziyade merak ediyordu.
Nihayet akşam oldu. Pavlos geldi. Hasan zihnini karıştıran düşünceler üzerine yüzünde asla bir renk göstermeyip yine itaatli ve saygılı bir tavırla ihtiyarı karşıladı.
Pavlos’un arkasında gelen uşağın koltuğu altında koca bir bohça vardı. Herife bohçayı bıraktırıp kendisini defettiler. Sonra Pavlos, Hasan’a hitaben:
Pavlos: “İşte bunları giymeli.”
Hasan: “Onlar ne?”
Pavlos: “Zaten acemisi olduğun bir şey değil. Başka da bir çare bulamadım. Zira bugün şehrin içinde İspanyol kıyafetine girmiş belki beş Arap gördüm. Hep de bizim ticarethanenin etrafında dolaşıyorlardı. O nimet kâfiri Yakup el Deca’ yalnız bunları saldırmamıştır. Allah bilir kaç İspanyol’u dahi kandırıp suikastını icraya alet etmiştir.”
Bir yandan bu sözleri söylüyor, bir yandan da zavallı ihtiyar bohçayı açıyordu. Çıka çıka içinden güzel bir takım gemici elbisesi çıktı. Çizmesinden tüylü şapkasına kadar değil, güzel bir kayışa takılmış gemici çakısından, bir bel hançerine kadar hep mükemmeldi. Gerçi Hasan Mellah bunların acemisi olmadığı cihetle büyük bir maharetle elbiseyi giydi, kuşandı.
Sonra ihtiyarla beraber oturdular. Pavlos, Hasan’a dünkü teminatından ziyade teminat vermeye başlayıp herif nasihat verdikçe Hasan’ın kuruntuları yok oluyordu. Nihayet çıkarıp Hasan’a senet gösterdi. Bu senet Pavlos Kumpanyası’nın hissesindendi.
Pavlos: “İşte bu senet pederinizin senedi olup kumpanyamızın on iki hissesinden üçüne sahiptir. Kumpanyamızın intizam hâli ve demirbaş eşyamızın miktarı, gemilerimizin adet ve değeri bence malum olduğundan bu hisseyi sokağa atarcasına bana terk etmiş olsan yüz bin taler veririm. Bu kâğıdı al, sende dursun. Bunun birinci nüshası babanda idi. Diğer eşyalar ile beraber zayi olmuş demek olacağından işte bunu zayiinden olarak veriyorum. Asıl kıymeti yüz elli bin taleri de geçer. Bu sende oldukça hiç merak etmezsin. Zira zaten kumpanyamızın hesaplarına hile karışması ihtimali yoktur.”
Hasan, gerçi henüz ticaret işlerine dalmamış olduğu cihetle bu miktardaki bir sermayenin kıymetini takdir edemez idiyse de yüz bin yüz elli bin talerin ne demek olduğunu bilmeyecek kadar da çocuk değildi. Senedi eline alıp süzdükten sonra yine Pavlos’a iade ederek:
Hasan: “Sen benim babam oldun mu?”
Pavlos: “Kabul edersen.”
Hasan: “Ben kabul ettim. Al, bu senet sende dursun. Belki ben kaybederim. Mademki bana babalık edeceksin, mademki ben sana canımı da teslim ettim, bu da sende dursun.”
Pavlos: “Bu kadar emniyetine teşekkür ederim. Babanın ismi, imzası kumpanyanın ta kütüğünde kayıtlı ve mevcut olup bu senet fazladan bir teminat demektir. Ne zaman sen kendinin Sidi Osman’ın oğlu olduğunu ispat edersen kumpanya seni tanımaya mecburdur. Fakat demin de dediğim gibi senin burada kalman mümkün olamayacak. Seni Pavlos kasabasında kumpanyamızın acentesi bulunan Giovanni’nin yanına göndereceğim. Orada, ta ortalığa sükût gelinceye kadar rahat rahat oturursun. Sonra bir çaresine bakarız.”
İhtiyarın bu görüşünü Hasan önce biraz tereddüt ile karşılamıştı. Lakin bir kere kendisini baba makamına koyduğu adamın, kendi hayatını muhafaza hakkındaki görüşünü reddetmek, verdiği söz ile uygun düşmeyeceği ortada olmakla derhâl bu görüşünü de kabul etti. Meğer ihtiyar daha o gün Hasan Mellah’ı Pavlos’a aşıracak olan gemiyi hazırlamış imiş. İkisi beraber sofraya oturarak, yedikten, içtikten sonra, gece yarısı sıralarında konağın kapısı çalınıp bu dahi Hasan’ın yüreğini hoplatmış idiyse de gelenler bir gemi kaptanıyla üç tayfa olduğu ve özellikle bunlar Pavlos’un emriyle gelmiş bulunduğu anlaşılınca çocuğa yine emniyet geldi.
Pavlos, Hasan’ın ne yolda muhafaza edileceğine vesaireye dair daha gündüzden vermiş olduğu emirleri kaptana tekrar etti. Ve koynundan Hasan’ın Pavlos Kumpanyası azasından olduğu ve bu kumpanyaya mensup ne kadar gemi varsa kaptanlarının Hasan tarafından verilecek her türlü emre itaat etmeye mecbur oldukları ve Hasan’ın imzası bir Pavlos ile (..) iki de noktadan ibaret olarak kabul edileceği hakkında bir emirname ve kıyılarda bulunan sarrafların hepsine umumiyet üzere hitaben miktarsız bir açık bono ve kumpanyaya mahsus damgalı evraktan birçok da kâğıt çıkarıp lüzumuna göre bunlara dahi müracaat edilmek için Hasan’a teslim etti.
Kısacası, Hasan Mellah ihtiyar Pavlos’tan alacağı emirleri, teminleri aldıktan sonra kaptan ve tayfaların içine karışıp Pavlos şehrine gitmek için ihtiyara veda ederek konaktan çıktı.
Yolda ne sarıklı ne şapkalı kimseye tesadüf etmediler. Yalnız iskeleye geldikleri zaman bir karakoldan “Kimdir o?” sesi gelmiş idiyse de bunlar hemen hareket üzere bulunan Mariano gemisinin takımı olduklarını bildirmeleriyle geminin hareketi daha gündüzden ilan edilmiş olduğu cihetle karakol dahi ses çıkarmadı.
Üçüncü СКАЧАТЬ
20
Münselib: Kaçırılmış, kalmamış, kaldırılmış (Bu tabir; huzur, asayiş, emniyet ve rahat hakkında kullanılır.). (e.n.) 132