Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 34

Название: Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-75-4

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Bu sıkıntılı hâl iki saat kadar devam etti. Nihayet Pavlos “Biraz hava alır, teneffüs edersiniz.” diye kızı güverte üzerine çıkardığı vakit kız etrafına bakarak İspanya sahili görülmeyip kendisini her taraftan denizle çevrilmiş bir ufuk içinde bulunca hüznünden hüngür hüngür ağlamaya başladı.

(Üçüncü Kitap’ın Sonu)

      DÖRDÜNCÜ KİTAP

      Birinci Bölüm

      Hikâyemizdeki üç kitap içinde Hasan Mellah hakkında verdiğimiz malumat, onun başından geçenleri bize bir hayli izahat vermiştir. Ancak hikâyemizi kendi namına nispet etmiş olduğumuz bir zat hakkında, malumatın bu derecesiyle iktifa edemeyeceğimiz açıktır. Dolayısıyla velev ki kısaca olsun, Hasan Mellah hakkında bazı açıklamalara muhtacız.

      Biz öteden beri Hasan Mellah’a Sidi Osman’ın oğlu demiş ve bu Sidi Osman’ı dahi Fasça pek meşhur bir adam tanımış idik.

      Gerçi Sidi Osman o kadar meşhur bir adamdı ki eğer Avrupa’ya gelmiş olsa idi yalnız kendi namına mensup bir tarih yazılırdı.

      Sidi Osman, Fas hükûmetine geçip de ortaya Avrupa medeniyeti gibi bir medeniyet çıkarmaya çalışan ve hakkıyla muvaffak da olan Mevla Sidi Muhammed ile beraber büyümüş bir adamdır. Sidi Muhammed, daha şehzadeliği zamanında Sidi Osman ile devlet işleri hakkında söz söyleşirken Sidi Osman “Hükûmet denilen yük zaten pek ağırdır, özellikle de pederiniz binlerce karıdan yine binlerce çocuk doğurtarak şimdiye kadar memleketin nizam ve intizamına halel vermeye cümlesi gayretten geri durmamış olduğundan bu hükûmeti ele almak Kafdağı’nı sırtına almak kadar ağırdır. Yok, eğer siz dahi hükûmeti sadece hevesinizin zorlamasıyla ele alacaksanız o başka şey. Âleme bir bela dahi siz olursunuz. Siz ise böyle bela olduğunuzu hatıra getirmedikten başka, belki varlığınızın âleme rahmet olduğu inancında bulunursunuz. Fakat bendenizi bu heveste kendinize arkadaş etmeye çalışmayınız. Bendeniz ziraat ve ticaretle uğraşarak istediğim kadar mesut olabilirim.” yollu fikrini beyan eder ve Sidi Muhammed “Hükûmetin bu kadar ağır bir iş olduğunu korku içinde görüp de ondan el çekmek vatanperverliğe yakışır mı? Ne kadar gerilemişsek ondan ziyade ilerlemenin bizim gayretimize bağlı olduğunu göz önüne almak lazım değil mi?” diye karşılık verip buna dahi Sidi Osman “Ben kendi kendime kaldıkça bu kadar ağırlığı dehşet nazarıyla görmem. Lakin Fas padişahı olacak zat, kendisini halkın kıblesi zannedip de her şeyi kendi görüşüyle yapmak azminde bulundukça bunu o, dehşet nazarıyla görsün.” diye başlayıp şimdiki asırda Avrupa’nın iyi yönetim usullerini tamamıyla kabul etmedikten sonra Fas için kurtuluş olamayacağını da anlatırdı.

      Sidi Osman’ın ziraat ve ticaretle geçinebileceğine gösterdiği itimada bakarak kendisini gerçek bir çiftçi oğlu çiftçi zannetmemeli. Babası Fas padişahlarının daima müsteşarlık ve akıl kâhyalığı gibi hususi hizmetlerinde bulunmuş cömert ve asil bir adam olup hatta oğluna “Sidi” lakabını da hakkıyla miras bırakmıştı. Sidi Osman’ın ziraat ve ticareti selamet ve kurtuluş yolu bilmesi gibi yüksek bir fikir dahi pederinden miras kalmıştır. Çünkü merhum pederi “Oğlum, hükümdarlar hizmetinde bulunanlar âlemin mağbutu19 olur. Bu gıpta ise halk nazarında, güya bunların hiçbir şeyden mahrum olmadıkları ve her rahata, her saadete mazhar bulundukları hayalinden ileri gelir. Hâlbuki onlar halkı gıptaya şayan görürler. Güya gönül huzurundan ibaret bulunan hakiki saadeti halkta ve kendilerini bu saadetten mahrum görürler. Yine kendi nevilerinden bir adamın karşısında boyun büküp hayat ve ölümün veya diğer tabirle hürriyet ve esaretin onun elinde bulunduğunu görmek ne büyük sefalettir! Latif bir mavi gök altında her tarafını kaplamış olan zümrüt renkli yeşilliklere karşı her bakışta içine başka bir tatlılık gelerek, önü sıra ağır ağır ve gacır gacır gitmekte bulunan saban ardından tevekkülle boyun bükerek ve her ümidin vasıl yeri Allah’ın ölçüye gelmez cömertliğini düşünerek giden çiftçinin fakirhanesinde kendisini bekleyen saadet ne büyük bir saadettir! Gerçi, çiftçi zihnini böyle ince şeylere sevk edecek bir adam olmadığı cihetle, ihtimal ki bu saadetin kadrini bilemesin, ihtimal ki en değerli yerlerde oldukları sanılan ve her an bu yerlerini kaybetmeleri beklenilen kimselerin varlığına gıpta etsin. Ancak fikir sahibi olan ve kendisini tarafsız tutan bir adam saadetin öküz boynunda bulunan miktarının en güzel atlar sırtında bulunamayacağına da hükmeder. Sen oku, yaz, fikirlerini genişlet, sonra sabana sarıl. O vakit bulacağın saadeti kavrayabilirsin.” şeklinde bir nasihat vermiş ve Sidi Osman da bu nasihati kulağına küpe etmiş olduğundan maddi ve manevi saadeti, bir memlekete hükümdar olmaktan ziyade, bir çiftliğe sahip olmakta aramaya azmetmişti.

      İşte, bu sağlam fikrin şevki sayesinde Sidi Osman daha yirmi yirmi iki yaşında bir genç iken çiftlik idaresi emrinde gösterdiği iktidarı nispetinde, ziraat dairesi, pederi tarafından genişletile genişletile nihayet beş altı bin dönümü aşkın bir çiftliği iyi idare ettiği gibi mahsulatıyla beraber bir de büyük ticaret kapısı açmış olduğundan tam bir rahat ve saadet içinde yaşadığı sırada Mevla Sidi Muhammed ile yukarıda yazıldığı gibi memleket ve millet işleri hakkında da görüşür ve kendisi yalnız çiftlik idaresi değil, bir büyük devleti dahi idare için zatında kuvvet bulmaktaysa da hükûmeti âleme bir yük olmak üzere üzerine almayı nefsine yediremeyeceğini ve eğer âleme rahmet olacak bir yola girilirse nice vakitten beri intizam şirazesine halel gelmiş olan vatanını ıslah hizmetine dahi girişeceğini arkadaşı durumunda bulunan şehzadeye enine boyuna anlatırdı.

      Sözün kısası, miladi 1757 senesinde, Mevla Sidi Muhammed hükûmet hakkı kendisine intikal etmek suretiyle hakkı olarak hükûmete geçtiği zaman Sidi Osman’ı müsteşar olarak hizmetine aldı ve çok geri geri kalmış olan vatanın en ileri duruma geçirilmesi Avrupa’daki idare sistemini mi kabule bağlıdır yoksa ne gibi sebeplere bağlıdır, hasılı girilecek yolu seçerek tevessül suretini Sidi Osman’ın görüşüne havale etti.

      Sidi Osman ise böyle bir millî hizmeti canıgönülden kabul edip İspanya tarafından getirttiği tercümanlara umum Avrupa kanunlarını tercüme ettirerek ve en uygun bulduğu hükümleri seçerek devlete öyle bir idare şekli verdi ki Mevla Sidi Muhammed’in idare süresi ıslahatı bugün dahi tarih sayfalarında pek çok övgüyle zikredilmektedir.

      Bizim Hasan Mellah, işte bu yüksek değerli zatın oğludur. Kendisi Miladi 1772 yılına doğru doğmuştu. Babası Sidi Osman, Fas padişahı Mevla Sidi Muhammed’in özel hizmetinde bulunmakla beraber, kendi ziraat ve ticaret işlerini de bırakmamıştı. Ticarette ilerlemenin denizciliğe ve gemiciliğe bağlanmakla ve bunun da denizcilik sanatını gereği gibi öğretmekle mümkün olabileceğini anladığından ticaret işlerini oğlu Hasan Mellah’a havale etmek için yedi sekiz yaşına kadar çocuğa lisan ve bazı Arapça bilgileri öğrettikten sonra kendisini Cadiz’deki denizcilik okuluna göndermişti.

      Fakat Sidi Osman, gemiciliği, ta Hasan Mellah’ın yetişmesine kadar ertelemeyi dahi uygun bulmayıp, zaten öteden beri Cadiz şehrinde ticaretle şöhret bulmuş olan Pavlos Kumpanyası ile toprak mahsulleri yönünden ortaklığı olup bu defa ise bahsi geçen kumpanyanın azasından birisinin vefatı münasebetiyle onun hissesini satın alarak gerek Akdeniz ve gerek okyanus üzerinde gidip gelmekte olan yüz elliden fazla Pavlos Kumpanyası gemilerine de ortak oldu.

      Sidi Osman’ın servetinin bu derecesi, zihinlere şüphe getirmemelidir.

      Gerçi, yirmi beş seneye yaklaşmış idi ki Mevla Sidi Muhammed’in müsteşarlık hizmetinde СКАЧАТЬ



<p>19</p>

Mağbut: Gıpta edilen, imrenilen. (e.n.) 126